8 Aralık 2019 Pazar

"Ya Hayır Konuşun ya da Susun!" ***


*Birlikte iş tutacağınız, yola çıkacağınız kimseleri iyi seçmelisiniz. 
*Bu kimselerle yol arkadaşlığınız pazara kadar değil, mezara kadar sürsün. Öküz ölünce ortaklığınız bozulmasın.
*Bu mümkün değil, bir müddet sonra yollarınız ayrılacaksa sen yoluna, ben yoluma deyip yollarınızı ayıracak, farklı kulvarlarda yolunuza devam edeceksiniz. Gerekirse birbirinize rakip de olabilirsiniz.
*Rekabetinizi fazilet ve erdemlilik üzerine kurun. Rekabetiniz esnasında "Birbirimize rakipliğimiz ayrı, dostluğumuz ve eski hukukumuz ayrı. Biz birbirimize rakibiz, asla düşman değiliz. Geçmiş hukukumuza halel getirmeyiz," deyin. 
*Geçmiş birlikteliğin ardından yollarınızı ayırdıktan sonra birbirinize kırgın da olsanız asla aleyhinde konuşmayın. Birileri sizin yanınızda yer alıp eski dostlarınıza vurmaya kalkar ve size övücü sözler eder ve eski arkadaşlarınızı kötülemeye kalkarsa "Siz kim oluyorsunuz da benim eski dostlarıma laf ediyorsunuz. Lütfen, yerinizi ve haddinizi bilin. Bir daha da benim dostlarımı ağzınıza alırken besmele çekin" diyerek lafı ağızlarına tıkayın. Ki olması gereken de budur.
*Rekabetiniz esnasında birbirinize çelme takmayın. Belden aşağı vurmayın. Hele eski defterleri karıştırmayın. Ki eski defterlerde yazılı olanlar sizin birlikte iken ortaya koyduğunuz eserlerdir. Rakibimi zor durumda bırakacağım diyerek eski defterleri açarsanız, o defterlerin tozlu sayfalarında kaybolur gider, gücünüze de kaybedersiniz. Üstelik izlediğiniz bu yol ve yöntem, sizi de töhmet altında bırakır. Çünkü bir ve beraber iken birbirinize verdiğiniz sorumluluk ve yetki ile yaptınız bunu. Asıl olan, bir tasarruf yanlış ise bir ve beraber iken engellemek ve karşı çıkmaktır. Eğer o gün elinizde yetki var iken sesinizi çıkarmamış iseniz bugün konuşmanızın bir anlamı yok. Adama "Ne iş! Dün neredeydin? Geçti Bor'un pazarı!  Sür eşeğini Niğde'ye." derler. Dün içinize sinmediği halde "Bu yaptığınız içimize sinmedi" dememiş ve ortaklık bittikten sonra sesinizi çıkarıyor, eski dostlarınızı yerden yere vuruyor ve ahlak abidesi kesiliyor, eski arkadaşlarınızı dürüst olmamakla suçlarsanız bunun ne rekabette ne dostlukta ne dinde ne de ahlakta yeri vardır. Bu durumda adama "Madem dürüst değillerdi, onca yıl niçin beraber yol yürüdünüz? Siz insan sarrafı değil misiniz?" demezler mi?

Bugüne kadar bir tarafım oldu ama asla tarafgir olmadım. Kendi bildiğim doğruları söylemeye çalıştım. Yine söylüyorum. Bu gittiğiniz yol, yol değildir. Böyle gitmeye devam ederseniz sözünü ettiğiniz lafların altında kalır, birbirinizi bitirirsiniz. Sizinle beraber savunduğunuz değerler de alta iner. Bir daha da ne siz ne de savunduğunuz değerler zirve yapar. Yol yakınken "Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa ya hayır konuşsun ya da sussun." Zira hayır konuşmuyorsunuz. Şunu unutmayın ki gittiğiniz yolun düzgün ve yaptıklarınızın doğru olduğundan emin iseniz önünüze rakip olarak kim çıkarsa çıksın, sizi kim tökezletmeye çalışırsa çalışsın, şayet doğru yolda iseniz size kimse engel olamaz. Başkasının sapıklığı size zarar veremez. Yeter ki erdemli hareket edin, ideallerinize ulaşmak için prensipleriniz olsun. Birbirinizle uğraşmayın. Birbirinizi iterek çekerek sadece kendinize zarar verir, sizi sevenleri de üzersiniz.

***10/12/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.


7 Aralık 2019 Cumartesi

Psikopatın Önde Gideni *

Ordu'da cinayete kurban giden yirmili yaşlardaki genç kız, yüreğimizi dağladı. Allah kimseye böyle acılar vermesin. Öldürülen kızın suçu mu var? Yok. Kız caniyi; cani, kızı tanıyor mu? Hayır. Katil kim? Daha önce on üç yaşında bir çocuğu 12 yerinden bıçakla öldürmeye teşebbüsten hapse girmiş ve kapalı cezaevinden açık cezaevine geçtikten sonra hapisten kaçmış biri. Kaçar kaçmaz da ilk cinayetini işliyor.

Katilin, kurban seçtiği kızı nasıl öldürdüğüne dair verdiği ifadeler kan donduran cinsten. Hapisten kadın, çocuk...önüne kim çıkarsa öldürmek için kaçmış. Önce daha kolay öldürürüm düşüncesiyle tabanca aramış. Tabanca bulamayınca bıçak çalmış. Bıçak, yiyecek, içecek, giyim her neye ihtiyacı varsa çalarak elde etmiş. Nasılsa bütün dükkan ve mağazalar onun. Zaten bugüne kadar çalışarak bir şey elde etmemiş. İş olarak çalmayı ve öldürmeyi meslek edinmiş. Bir de takip etmeyi iyi biliyor. Gözüne kestirdiği zayıf kimseleri takip ediyor. Bahtına da bu kız çocuğu çıkıyor. Niçin öldürüyormuş? Kendisinden daha iyi imkanlarla yaşadıkları için insanları kıskanıyormuş. Hapisten çıktıktan sonra da öldürmeye devam edecekmiş. Yaptığından da pişman değilmiş. 

Açık cezaevinden kaçtıktan sonra yakalanma kararı çıkarılan bu kişi, işlediği cinayetten sonra kendisini yakalayan iki polisten birini de polis arabası içinde yine bıçakla yaralıyor.

Kim bu katil? Devlete ait yurtlarda büyümüş. Yetimhaneden çıktıktan sonra ömrünü hırsızlık yaparak geçirmiş biri. Daha doğrusu psikopatın önde gideni. Devlet şimdi onu tekrar cezaevine koydu. Daha önce yetimhanelerde ve cezaevinde nasıl yedirip içirdi ve büyüttü ise şimdi de hapishanede beslemeye devam edecek.

Öldürmek için yaşayan ve tüm planlarını zayıf ve savunmasız gördüğü kişileri öldürme üzerine kuran bu seri katil üzerinde daha fazla durmayacağım. Birçok kişinin dediği gibi idam edilsin de demeyeceğim. Bu katil şu ana kadar yaşamamalıydı, kim vurduya gitmeliydi. Peşine de kimse düşmemeliydi.

Yazımın bundan sonraki kısmında bazı tespitlerde bulunacağım. Katilin bu noktaya gelmesinde bizim daha doğrusu sorumluluk makamında olan kişilerin payı üzerinde duracağım. Bu seri katilin yetişmesinde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun (SHÇEK) payı olduğunu düşünüyorum. Maalesef SHÇEK'e ait yurtlarda bu şekil yetişen psikopatların sayısı az değil. Kimi şiddet görmüş kimi tacize uğramış, kimi de sevgiden yoksun yetiştiği için hayatla barışık değil. Bereket devlet, bu yetimhanelerin bol psikopat ruhlu insanlar yetiştirdiğinin farkına vardı da kimsesiz çocukları "Sevgi Evleri" adıyla ev ortamlarında yetiştirmeye başladı. Anlatmak istediğim bu kişinin böyle bir psikolojide olmasını çocukluğunda aramak gerek.

Taammüden adam öldürmeye teşebbüsten sonra 20 yıl ceza alan bu kişi, kapalı cezaevinden nasıl açık cezaevine konur? Sanırım ceza kanununda bir sorun var. Haydi kondu diyelim. Bu kişi açık cezaevinin duvarından atlayarak nasıl kaçar? Cezaevinin duvarları atlanıp kaçılacak kadar alçak mı? Cezaevinin güvenliğinden sorumlu güvenlik görevlileri bu kişi kaçarken elleri armut mu topluyordu? Cezaevi yönetiminin büyük ihmali var.

Bir diğer husus, katil, masum bir cana kıydıktan sonra iki polis tarafından yakalanıyor, polis otosuna bindiriliyor. Katile ne kelepçe takılıyor ne de suç aleti kendisinden alınıyor. Merak ettiğim, bu katile kelepçe takılmayacak da kime takılacak? Burada bu polislerin büyük ihmali var.

Sonuç olarak bu olay oldu. İnşallah bir beteri daha olmaz. Bu olayda bir suçlu arayacaksak katilden ziyade kendimizi sorgulamalıyız. Bu katili bu şekil psikopat yapan, çocukluğunun geçtiği yurt hayatı ve oralardaki sorumlu kişilerdir. Caniye iyi halden açık cezaevi  imkanı veren mevzuattır. Caniyi gözlerinin önünden kaçıran ve gerekli güvenlik tertibatını almayan cezaevi yönetimidir. Kimse kusura bakmasın. Bu saydığım kurum ve kişiler bu katilin suç ortağıdır, cinayette pay sahibidir. Laftan, sözden anlamayan bu tipleri, kader mahkumu kabul edip cezalarında indirim düşünen siyasilerimize de bu psikopatın yaptığı kulaklarına küpe olsun.

* 09/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

5 Aralık 2019 Perşembe

Yön Özürlü İsen Ne İşin Var Trafikte?

—Nereden geliyorsun?
—Arabaya yakıt aldım.
—Daha geçen almamış mıydın?
—Evet. Depo boşaldı. Doldurdum yeniden. Almayayım mı?
—Ne bileyim, doğru dürüst arabaya binmiyorsun. Çünkü ben seni hep toplu taşıma araçlarını tercih ederken görüyorum ama görüyorum ki yakıt almaktan da geri kalmıyorsun.
—Doğru diyorsun. Arabaya fazla binmiyorum ama bindiğim zaman binmediğim zaman yakmadığım yakıtı yakıp telafi ediyorum.
—Bu nasıl oluyor?
—Gittiğim yeri bulamayınca şura mıydı, bura mıydı dönüp dolaşıyorum. Döndüğüm yeri kaç bir defa turluyorum. 
—Günümüzde Navigasyon diye bir teknoloji var. Adresi girdin mi seni gideceğin yere bırakıyor. Kullansana! Yüklü değil mi telefonunda?
—Yüklü olmaya yüklü. Üstelik gideceğim yere Navigasyonu açıp ona göre gidiyorum. Buna rağmen böyle oluyor.
—Navigasyon yanıltmaz, elinle koymuşsun gibi seni bırakır adrese.
—Beni bırakmıyor işte. Bana yol tarif etmekten yoruluyor. Pes ediyor sonunda.
—Nasıl?
—Baktı olmayacak, ben hala gideceğim yeri bulamadım. Bana "Kuzey doğu yönünde ilerleyiniz" diyor.
—Hah işte! İlerle sen de o yönde.
—İlerleyeceğim ilerlemesine de...ah ilerleyeceğim kuzeydoğu yönünü bulabilsem, daha ne isterim. 
—Nasıl bulamazsın? Demiş ya sana kuzeydoğu yönünde ilerle diye.
—Bulamıyorum işte! Navigasyona rağmen...
—Anladım, sen yön özürlüsün.
—Şükür anladın.
—O zaman bu özrünle ne işin var trafikte? 
—Haklısın, çıkmamam lazım. Buna inat mı dersin yoksa cahil cesareti mi? Çıkıyorum işte. Ama bir iyi yönü var. Çok dolaşsam da, gideceğim yere zamanında varamasam da uzun mesafe gibi bol km yaparak menzilime varıyorum. Çoğu zaman da gittiğim ev sahibi ya telefonla tarif ediyor ya da yola çıkıyor. Yakıt da işte böyle böyle bitiyor.
—Böyle durumlarda psikolojin nasıl?
—Psikolojim iyi. Sinirim tavan yapar, pimi çekilmiş bir bomba olurum. Boşalır da boşalırım. Arabayı deli danalar gibi sürer, bir taraftan da konuşurum.
—Kiminle?
—Kiminle olacak? Kendi kendime elbet. Daha doğrusu kızarım: "Yön özürlüsün. Ne işin var trafikte? Otur oturduğun yerde" der dururum. Yanımda başkası varsa o da nasibini alır. Bugüne kadar hiç es geçmedim.