Ana içeriğe atla

Yön Özürlü İsen Ne İşin Var Trafikte?

—Nereden geliyorsun?
—Arabaya yakıt aldım.
—Daha geçen almamış mıydın?
—Evet. Depo boşaldı. Doldurdum yeniden. Almayayım mı?
—Ne bileyim, doğru dürüst arabaya binmiyorsun. Çünkü ben seni hep toplu taşıma araçlarını tercih ederken görüyorum ama görüyorum ki yakıt almaktan da geri kalmıyorsun.
—Doğru diyorsun. Arabaya fazla binmiyorum ama bindiğim zaman binmediğim zaman yakmadığım yakıtı yakıp telafi ediyorum.
—Bu nasıl oluyor?
—Gittiğim yeri bulamayınca şura mıydı, bura mıydı dönüp dolaşıyorum. Döndüğüm yeri kaç bir defa turluyorum. 
—Günümüzde Navigasyon diye bir teknoloji var. Adresi girdin mi seni gideceğin yere bırakıyor. Kullansana! Yüklü değil mi telefonunda?
—Yüklü olmaya yüklü. Üstelik gideceğim yere Navigasyonu açıp ona göre gidiyorum. Buna rağmen böyle oluyor.
—Navigasyon yanıltmaz, elinle koymuşsun gibi seni bırakır adrese.
—Beni bırakmıyor işte. Bana yol tarif etmekten yoruluyor. Pes ediyor sonunda.
—Nasıl?
—Baktı olmayacak, ben hala gideceğim yeri bulamadım. Bana "Kuzey doğu yönünde ilerleyiniz" diyor.
—Hah işte! İlerle sen de o yönde.
—İlerleyeceğim ilerlemesine de...ah ilerleyeceğim kuzeydoğu yönünü bulabilsem, daha ne isterim. 
—Nasıl bulamazsın? Demiş ya sana kuzeydoğu yönünde ilerle diye.
—Bulamıyorum işte! Navigasyona rağmen...
—Anladım, sen yön özürlüsün.
—Şükür anladın.
—O zaman bu özrünle ne işin var trafikte? 
—Haklısın, çıkmamam lazım. Buna inat mı dersin yoksa cahil cesareti mi? Çıkıyorum işte. Ama bir iyi yönü var. Çok dolaşsam da, gideceğim yere zamanında varamasam da uzun mesafe gibi bol km yaparak menzilime varıyorum. Çoğu zaman da gittiğim ev sahibi ya telefonla tarif ediyor ya da yola çıkıyor. Yakıt da işte böyle böyle bitiyor.
—Böyle durumlarda psikolojin nasıl?
—Psikolojim iyi. Sinirim tavan yapar, pimi çekilmiş bir bomba olurum. Boşalır da boşalırım. Arabayı deli danalar gibi sürer, bir taraftan da konuşurum.
—Kiminle?
—Kiminle olacak? Kendi kendime elbet. Daha doğrusu kızarım: "Yön özürlüsün. Ne işin var trafikte? Otur oturduğun yerde" der dururum. Yanımda başkası varsa o da nasibini alır. Bugüne kadar hiç es geçmedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde