Ana içeriğe atla

"Ya Hayır Konuşun ya da Susun!" ***


*Birlikte iş tutacağınız, yola çıkacağınız kimseleri iyi seçmelisiniz. 
*Bu kimselerle yol arkadaşlığınız pazara kadar değil, mezara kadar sürsün. Öküz ölünce ortaklığınız bozulmasın.
*Bu mümkün değil, bir müddet sonra yollarınız ayrılacaksa sen yoluna, ben yoluma deyip yollarınızı ayıracak, farklı kulvarlarda yolunuza devam edeceksiniz. Gerekirse birbirinize rakip de olabilirsiniz.
*Rekabetinizi fazilet ve erdemlilik üzerine kurun. Rekabetiniz esnasında "Birbirimize rakipliğimiz ayrı, dostluğumuz ve eski hukukumuz ayrı. Biz birbirimize rakibiz, asla düşman değiliz. Geçmiş hukukumuza halel getirmeyiz," deyin. 
*Geçmiş birlikteliğin ardından yollarınızı ayırdıktan sonra birbirinize kırgın da olsanız asla aleyhinde konuşmayın. Birileri sizin yanınızda yer alıp eski dostlarınıza vurmaya kalkar ve size övücü sözler eder ve eski arkadaşlarınızı kötülemeye kalkarsa "Siz kim oluyorsunuz da benim eski dostlarıma laf ediyorsunuz. Lütfen, yerinizi ve haddinizi bilin. Bir daha da benim dostlarımı ağzınıza alırken besmele çekin" diyerek lafı ağızlarına tıkayın. Ki olması gereken de budur.
*Rekabetiniz esnasında birbirinize çelme takmayın. Belden aşağı vurmayın. Hele eski defterleri karıştırmayın. Ki eski defterlerde yazılı olanlar sizin birlikte iken ortaya koyduğunuz eserlerdir. Rakibimi zor durumda bırakacağım diyerek eski defterleri açarsanız, o defterlerin tozlu sayfalarında kaybolur gider, gücünüze de kaybedersiniz. Üstelik izlediğiniz bu yol ve yöntem, sizi de töhmet altında bırakır. Çünkü bir ve beraber iken birbirinize verdiğiniz sorumluluk ve yetki ile yaptınız bunu. Asıl olan, bir tasarruf yanlış ise bir ve beraber iken engellemek ve karşı çıkmaktır. Eğer o gün elinizde yetki var iken sesinizi çıkarmamış iseniz bugün konuşmanızın bir anlamı yok. Adama "Ne iş! Dün neredeydin? Geçti Bor'un pazarı!  Sür eşeğini Niğde'ye." derler. Dün içinize sinmediği halde "Bu yaptığınız içimize sinmedi" dememiş ve ortaklık bittikten sonra sesinizi çıkarıyor, eski dostlarınızı yerden yere vuruyor ve ahlak abidesi kesiliyor, eski arkadaşlarınızı dürüst olmamakla suçlarsanız bunun ne rekabette ne dostlukta ne dinde ne de ahlakta yeri vardır. Bu durumda adama "Madem dürüst değillerdi, onca yıl niçin beraber yol yürüdünüz? Siz insan sarrafı değil misiniz?" demezler mi?

Bugüne kadar bir tarafım oldu ama asla tarafgir olmadım. Kendi bildiğim doğruları söylemeye çalıştım. Yine söylüyorum. Bu gittiğiniz yol, yol değildir. Böyle gitmeye devam ederseniz sözünü ettiğiniz lafların altında kalır, birbirinizi bitirirsiniz. Sizinle beraber savunduğunuz değerler de alta iner. Bir daha da ne siz ne de savunduğunuz değerler zirve yapar. Yol yakınken "Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa ya hayır konuşsun ya da sussun." Zira hayır konuşmuyorsunuz. Şunu unutmayın ki gittiğiniz yolun düzgün ve yaptıklarınızın doğru olduğundan emin iseniz önünüze rakip olarak kim çıkarsa çıksın, sizi kim tökezletmeye çalışırsa çalışsın, şayet doğru yolda iseniz size kimse engel olamaz. Başkasının sapıklığı size zarar veremez. Yeter ki erdemli hareket edin, ideallerinize ulaşmak için prensipleriniz olsun. Birbirinizle uğraşmayın. Birbirinizi iterek çekerek sadece kendinize zarar verir, sizi sevenleri de üzersiniz.

***10/12/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde