1 Aralık 2019 Pazar

"Mimleniriz"

Başına bir şey gelmeyince insan hayatı tozpembe sanır, ayakları yere basmaz. Eşine, dostuna ve çevresine çok güvenir. Hayat hep böyle devam etmez. Zira imtihan dünyasıdır.

Herkesin bir sınavı vardır. İmtihan bazen kendisi üzerinden olur, bazen çoluk çocuğu üzerinden, bazen de çevresinin başına gelenler yüzünden kendisi imtihan olur. Ne zamanki kişinin başına imtihan amaçlı bir bela ve musibet gelir, eşinin ve dostunun yanından yavaş yavaş uzaklaştığını görünce gerçekle yüzleşmeye başlar ve ayakları yere basar. Ben dostlarımı tanıyamamışım der.

2000 öncesi Hizbullah operasyonlarının yaygın olduğu ve TV'lerin ilk haberi olarak verildiği zamanda çalıştığım okulda bir meslektaşımız da Hizbullah üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Çok değer verdiğim bu öğretmenin sürekli beraber olduğu, oturup kalktığı, şakalaştığı dostlarına "Arkadaşınızdan haber var mı? Ailesi ne durumda? Evine uğrayıp ailesine bir ihtiyacın var mı diye soruyor musunuz? Onlara maddi destek sağlıyor musunuz" dediğimde sessiz kaldılar. Ne biçim arkadaşsınız dediğimde ne yapabiliriz cevabı aldım sürekli. Sizden ancak iyi gün dostu olur dedim.

Günümüzde birkaç yıldır devam eden bir başka operasyon var. Bu operasyonun ucu dokunmayan yok gibi. Biri üyelik veya iltisakla suçlansa, dostları onun suçsuz olduğunu bilse bile kimse yanında görünmez. Herkes yavaşça boşaltır, kendi haline bırakırlar onu.

Hem Hizbullah hem de FETÖ konusunda devlet doğru veya yanlış bir mücadele veriyor. Her türlü veriyi değerlendiriyor ve güvenlikçi bir politika izliyor. İnsanımız ise bir yakınının, bir dostunun başına bir şey gelse, masum olduğuna inansa bile dostları hemen yanından uzaklaşıveriyor.

Niçin uzak kalıyorlar? "Mimleniriz" diye. Abdestlerinden şüpheleri var demek ki. Halbuki eş-dost böyle günlerde belli olur. İnsanların başına gelen bu durum bir gün kalkar ve kişinin masum olduğu ortaya çıkarsa eski dostlar yanına bir bir gelse bile arada mutlaka bir mesafe olur. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz.

"Gözümü Yummadım"

Yarım ölüm sayılsa da ölüm bir nimettir. Gün boyu yoğun bir tempodan sonra yatağa girip mışıl mışıl uyumak ve derin bir uyku çekmek her şeye değer. Bir bakmışsın ki tüm yorgunluğun gitmiş  bir vaziyette ayağa kalkarsın. Uykusunu alamamış bir beden ertesi gün esner durur. Bu durum başını yastığa koyunca derin bir uykuya dalanlar ve deliksiz uyuyanlar için.

Bir de yatağa girip bir türlü uykusu gelmeyenler var. Sağa döner olmaz, sola döner olmaz. Gece boyunca gözler kapalı sabahın olmasını beklerler. Epey bir mücadeleden sonra canları geçip uykuya dalsalar da uyuyup uyumadıklarını bilemezler. Genelde yaşı ilerlemiş, bir meşgalesi olmayan, sağlık sorunu yaşayan, evin içinde gününü gün eden ihtiyarlarda bu uyuyamama hali daha yaygındır. Kişiler niçin uyuyamazlar? 

Kafasında dert edindiği ama çözemedikleri bir sorunları vardır.
Oğlu, kızı huzurlu değilse onları dert edinirler.
Herhangi bir sorunları yoksa da kendi kendilerine sorun üretirler. Yok şeye kafa takarlar.
Sağlık sorunu vardır. Ağrı ve sızısından uyuyamazlar.
Hiçbir meşgaleleri yoktur, iş yapmadıkları için vücutları yorulmaz. Akşam sabah evin bir odasında oturur dururlar. Tek yaptıkları yeme, içme, namaz kılma ve tuvalete gitmekten ibaret olan bu kişilerin vücutları yorulmadığı, yediklerini eritmedikleri için uyku sorunu yaşarlar. Yine bu tipler gündüz demeden başlarını uzatır, hafif kestirirler. Gündüz kısa süreli kestirme gecelerini zehir eder. İki sözlerinden biri "uyuyamıyorum" olur. Hep uyku özlemi ve hasreti çeker dururlar. Ah bir uyuyabilsem derler. Gündüz uyuyorsun, ondandır. Gündüz uyuma dediğinde gündüz uyuduklarını da kabul etmezler. Az önce gördüm, uyuyordun desen; "uyumam, sadece gözlerim kapalıydı, senin geldiğinden haberim var" diyerek yemin billah ederler. Sanki uyuduklarını kabul etseler ayıplanacaklar. Aslında uyuyamadıkları doğru. Uyuduklarının farkında değiller. Kabul etmedikleri gündüz kestirmesi gece uykularını yok ediyor. Bir diğer sorun, hareket etmeyen ve yorulmayan beden uyumak istese de uykuyu sevmez. 

Bir nevi ihtiyarlık hastalığı olan bu uyuyamama hali çoğu ihtiyarların balının belası. İhtiyarlık hastalığı da denebilir. Allah kimseyi uyuyamama hastalığıyla karşılaştırmasın. Çünkü uyku bir nimettir.

"Benim Rızamı Almadınız" Davası ***


Beş parmağın beşi de bir değil sözünü insanlar aynı değil anlamında çok duymuşsunuzdur. İnsanda on parmak olduğuna göre on çeşit insan var diye mantık yürütebiliriz. Keşke on ile kalsa daha ne isteriz. Dünyada ne kadar insan varsa parmak uçlarından farklılıklarını görebiliriz. Bugün dünyada yedi milyar insan varsa bu demektir ki dünyada yedi milyar farklı insan var demektir.

Fiziki yön itibariyle birbirimize benzesek de iç dünya olarak çok farklıyız. Eskiden özgüvenimizi tam olarak ortaya koymadığımız için aynı gibi görünsek de çok farklıyız. Zengin-fakir, güzel-çirkin, kibirli-mütevazı bugüne kadar geldik. Ama bizi bundan sonra farklı bir insan tipi bekliyor. Okuma oranı arttıkça farklı insan tipleri kapımızı çalacak ve farklılıkların ortaya çıktığı ve bireyin ön planda olduğu, laftan ve sözden anlamayan, dünyası farklı, özgüveni (!) yüksek insan tipleri bunlar. İnsanın farklı olmasından, onun bir muamma olmasından şikayetim yok. Çeşitlilik iyidir. Ama öyle bir nesil geliyor ki bundan önce yaşayanlara rahmet okutur cinsten.

8-10 yıl öncesinde çarşıda yanıma genç biri gelip benden bir şey istedi. Verdim. İsteğini elde edince benimle konuşmaya başladı. “İşten kaçtım, çalışmak istemiyorum” dedi. Gençsin, çalışmayıp da ne yapacaksın? Yarın evlenip evini geçindirmek, namerde muhtaç olmak istemiyorsan çalışmalısın. En azından bir mesleğin ve sosyal güvencen olur dedim. “Ben çalışmak istemiyorum. Evlenme gibi niyetim de yok. Anam babam beni doğurduysa bakmak ve her istediğimi karşılamak zorunda. Bu dünyaya gelirken bana sormadılar. Mademki doğurdular, mecburen bana bakacaklar” dedi. Ya Rabbi, aklıma mukayyet ol diyerek oradan sıvıştım. Muhatap olduğum bu kişi ilköğretimden sonra okumamış, cahildir ne de olsa dedim. Çok kafama takmadım.

30 Kasım 2019 akşamı “Kim Milyoner Olmak İster” yarışma programına bakarken Türkiye derecesi yapmış ve hukuk okumuş, şimdilerde aklımın almadığı şeylerle uğraştığını söyleyen genç bir avukat, yarışmacı olarak katıldı. Kendisini tanıtırken “Ailesi ile görüşmediğini, kan bağı dışında bir bağı bulunmadığını, kazandığı para ile ailesine “benim rızamı almadınız davası” açacağını, sosyal medya gücü ile sevgi bağı edindiği yakınları olduğunu” söyledi. Yarışmacı konuşmasında “Hindistan’da da benzer şekilde bir davanın kazanıldığını ve benzeri bir film yapıldığını” söyledi. Bu konuyla alakalı “farkındalık” yaratmak istediğini belirten yarışmacıya program sunucusu Kenan İmirzalıoğlu, “Biz yine de annelerimizin kıymetini bilelim, onların kıymetini hiçbir zaman unutmayacağız” deyince yarışmacı: "Onlar bizim kıymetimizi unutmasınlar" cevabını verdi. Kenan İmirzalıoğlu: "Onlar bizi bugünlere getirmişler. Hepsine çok teşekkür ederim. En azından kendi adıma..." deyince, yarışmacı: "Ben muhalefet şerhi koyuyorum" dedi.

Kendisinden sonra dört kardeşi daha olan yarışmacıyı bu noktaya getiren “Maddi sıkıntıya düştüğü zaman aile ve akrabalarından maddi destek görmemiş olması.” Açacağı dava “Kendisinden sonra doğan kardeşlerini anne ve babası doğururken kendisinin görüşünü almamaları” üzerine olacak.

Anlattığım iki örnekten ilki “Ben doğarken ‘Dünyaya gelmek’ istiyor musun” diye sormamaları. İkinci verdiğim örnekte ise “Kendisine iyi bir imkan sunmadan, kendisinin görüşü alınmadan kardeşlerinin dünyaya getirilmesi” üzerine. Dünyanın en iyi ikna eden kişilerini bu tipleri ikna etsin diye getirseniz pes eder, çeker gider.

Ümit ediyorum ki bu şekil düşünenlerin sayısı verdiğim iki kişiden ibaret olsun. Ama görünen bu tip düşünenlerin sayısının artarak devam edeceği ve ebeveynlere “benim rızamı almadınız” davalarının mahkemelerimizi epey meşgul edeceği yönünde. Bu tiplerin sayısı artmadan, beğenmediğimiz bu anların tadını çıkarmaya bakalım. Zira yarınımız çok karanlık… Bir çocuk dünyaya getirirken de iki defa düşünün derim. Çünkü çocuğunuz tarafından “benim rızamı almadılar” davası açılacağını da lütfen hesaba katın. Hatta anne karnında iken “Yavrum! Bu dünyaya gelmek istiyor musunuz” diye sorun. Bu nasıl olacak demeyin. Bu da sizin maharetinize kalmış. Allah başta evlat olmak üzere her şeyin hayırlısını versin, beteriyle imtihan etmesin.

***03/12/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.