Ana içeriğe atla

"Mimleniriz"

Başına bir şey gelmeyince insan hayatı tozpembe sanır, ayakları yere basmaz. Eşine, dostuna ve çevresine çok güvenir. Hayat hep böyle devam etmez. Zira imtihan dünyasıdır.

Herkesin bir sınavı vardır. İmtihan bazen kendisi üzerinden olur, bazen çoluk çocuğu üzerinden, bazen de çevresinin başına gelenler yüzünden kendisi imtihan olur. Ne zamanki kişinin başına imtihan amaçlı bir bela ve musibet gelir, eşinin ve dostunun yanından yavaş yavaş uzaklaştığını görünce gerçekle yüzleşmeye başlar ve ayakları yere basar. Ben dostlarımı tanıyamamışım der.

2000 öncesi Hizbullah operasyonlarının yaygın olduğu ve TV'lerin ilk haberi olarak verildiği zamanda çalıştığım okulda bir meslektaşımız da Hizbullah üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Çok değer verdiğim bu öğretmenin sürekli beraber olduğu, oturup kalktığı, şakalaştığı dostlarına "Arkadaşınızdan haber var mı? Ailesi ne durumda? Evine uğrayıp ailesine bir ihtiyacın var mı diye soruyor musunuz? Onlara maddi destek sağlıyor musunuz" dediğimde sessiz kaldılar. Ne biçim arkadaşsınız dediğimde ne yapabiliriz cevabı aldım sürekli. Sizden ancak iyi gün dostu olur dedim.

Günümüzde birkaç yıldır devam eden bir başka operasyon var. Bu operasyonun ucu dokunmayan yok gibi. Biri üyelik veya iltisakla suçlansa, dostları onun suçsuz olduğunu bilse bile kimse yanında görünmez. Herkes yavaşça boşaltır, kendi haline bırakırlar onu.

Hem Hizbullah hem de FETÖ konusunda devlet doğru veya yanlış bir mücadele veriyor. Her türlü veriyi değerlendiriyor ve güvenlikçi bir politika izliyor. İnsanımız ise bir yakınının, bir dostunun başına bir şey gelse, masum olduğuna inansa bile dostları hemen yanından uzaklaşıveriyor.

Niçin uzak kalıyorlar? "Mimleniriz" diye. Abdestlerinden şüpheleri var demek ki. Halbuki eş-dost böyle günlerde belli olur. İnsanların başına gelen bu durum bir gün kalkar ve kişinin masum olduğu ortaya çıkarsa eski dostlar yanına bir bir gelse bile arada mutlaka bir mesafe olur. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde