Ana içeriğe atla

"Gözümü Yummadım"

Yarım ölüm sayılsa da ölüm bir nimettir. Gün boyu yoğun bir tempodan sonra yatağa girip mışıl mışıl uyumak ve derin bir uyku çekmek her şeye değer. Bir bakmışsın ki tüm yorgunluğun gitmiş  bir vaziyette ayağa kalkarsın. Uykusunu alamamış bir beden ertesi gün esner durur. Bu durum başını yastığa koyunca derin bir uykuya dalanlar ve deliksiz uyuyanlar için.

Bir de yatağa girip bir türlü uykusu gelmeyenler var. Sağa döner olmaz, sola döner olmaz. Gece boyunca gözler kapalı sabahın olmasını beklerler. Epey bir mücadeleden sonra canları geçip uykuya dalsalar da uyuyup uyumadıklarını bilemezler. Genelde yaşı ilerlemiş, bir meşgalesi olmayan, sağlık sorunu yaşayan, evin içinde gününü gün eden ihtiyarlarda bu uyuyamama hali daha yaygındır. Kişiler niçin uyuyamazlar? 

Kafasında dert edindiği ama çözemedikleri bir sorunları vardır.
Oğlu, kızı huzurlu değilse onları dert edinirler.
Herhangi bir sorunları yoksa da kendi kendilerine sorun üretirler. Yok şeye kafa takarlar.
Sağlık sorunu vardır. Ağrı ve sızısından uyuyamazlar.
Hiçbir meşgaleleri yoktur, iş yapmadıkları için vücutları yorulmaz. Akşam sabah evin bir odasında oturur dururlar. Tek yaptıkları yeme, içme, namaz kılma ve tuvalete gitmekten ibaret olan bu kişilerin vücutları yorulmadığı, yediklerini eritmedikleri için uyku sorunu yaşarlar. Yine bu tipler gündüz demeden başlarını uzatır, hafif kestirirler. Gündüz kısa süreli kestirme gecelerini zehir eder. İki sözlerinden biri "uyuyamıyorum" olur. Hep uyku özlemi ve hasreti çeker dururlar. Ah bir uyuyabilsem derler. Gündüz uyuyorsun, ondandır. Gündüz uyuma dediğinde gündüz uyuduklarını da kabul etmezler. Az önce gördüm, uyuyordun desen; "uyumam, sadece gözlerim kapalıydı, senin geldiğinden haberim var" diyerek yemin billah ederler. Sanki uyuduklarını kabul etseler ayıplanacaklar. Aslında uyuyamadıkları doğru. Uyuduklarının farkında değiller. Kabul etmedikleri gündüz kestirmesi gece uykularını yok ediyor. Bir diğer sorun, hareket etmeyen ve yorulmayan beden uyumak istese de uykuyu sevmez. 

Bir nevi ihtiyarlık hastalığı olan bu uyuyamama hali çoğu ihtiyarların balının belası. İhtiyarlık hastalığı da denebilir. Allah kimseyi uyuyamama hastalığıyla karşılaştırmasın. Çünkü uyku bir nimettir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde