Ana içeriğe atla

Merkezi Sınavlarda Süre *


Merkezi sınavlar, okuyacağımız okulu ve okuduğumuz bölüme göre meslek seçiminde en önemli faktördür bu ülkede. Okumaktan başka bir seçenek düşünmeyenler için hayat-memat meselesi dense yeridir. Bundan dolayıdır ki ilkokuldan başlayarak muhit, okul ve öğretmen arayışına girilir. Ortaokul hakeza. İyi bir lise okumak için daha 5.sınıftan itibaren etüt ve kurs merkezi, özel ders alma, DYK kurslarına yazılma, özel okula gitme ve yardımcı kaynak alma gibi merkezi sınavlara hazırlanma çabamız var. Aynı maraton, lise öğreniminde de devam ediyor.

Niyetim merkezi sınavları anlatmak değil. Çocukluğunu doğru dürüst yaşamadan burunlarından fitil fitil getirdiğimiz çocuklarımıza dünyayı dar eden ve hayatlarına yön veren merkezi sınavlardaki sürelere dikkat çekmek istiyorum. Çünkü sınava giren öğrencilerin kahir ekseriyeti "Süreyi yetiştiremediğinden" şikayetçi. Çocuklarda mı sorun var, verilen sürelerde mi?

Önce sınav sürelerine bir bakalım:
LGS→50 soruluk sözel alan için 75 dakika, (her bir soruya 1,5 dakika)
40 soruluk sayısal alan için 80 dakika. (2 dakika)
TYT→120 soruya 135 dakika. (ortalama 1,125 dakika)
AYT→160 soruya 180 dakika. (1,125 dakika)

Merkezi yapılan sınavların her soruya düşen ortalama süresi, verdiğim bilgilerde görüldüğü gibi ortaokullarda 1,5 ila 2 dakika, lise öğrencilerinde ise 1,125 dakikadır.

Sürelere bakınca ortaokul öğrencilerinin girdiği LGS süresine eh, olabilir diyeceğim. Lise son ve mezunlarının girdiği YKS süresi tam bir fecaat. Yazık çocuklara verilen bu süreye. İki ayağını bir pabuca sok demektir, düşünmeden yap demektir, seri üretim yapan bir makine gibi ol demektir. Çocuklar ve ebeveynleri için hayat-memat olan bu sınavlarda, sınava giren öğrencilerin çoğunluğu süre sorunu yaşıyorsa çocuklardan kaynaklanmayan bir sorun var demektir. Merak ediyorum, ister sözel ister sayısal sorularda olsun, MEB Bakanına, ÖSYM Başkanına, kendi hazırladığı soruların dışında merkezi sınav sorularını hazırlayan kişilere aynı süreyi verip kendilerini imtihan etsek kaçı süre sorunu yaşamaz.

Kimse biz de bu yoldan geçtik, biz de zamanı ayarlama sorunu yaşadık, bunlar da aynı sorunu yaşayacak. Bu, pratik eksikliklerinin ve fazla soru çözmediklerinin bir sonucudur, derece yapanların niye böyle bir sorunu yok, elemek ve başarı sırası belirlemek için başka yol yok diyemez. Yeni nesil sorular, bilgiden ziyade çocukların anlama ve kavrayışlarını ölçmeye yönelik. Bilgi sormuyoruz, metinden ne anladığını ölçeceğiz diyerek neredeyse bir sayfayı bulan bir metin koyuyoruz önüne. Uzun sorular bir değil, beş değil. Neredeyse tamamı böyle. Eskiden Türkçe veya Edebiyat sorularında gördüğümüz uzun sorulardan Fen grubu ve diğer dersler de nasibini aldı. Çocuk, sorunun uzunluğunu görünce daha baştan gözü korkuyor. Büyükler gibi daha anlama, kavrama ve analitik düşünme melekeleri tam gelişmemiş çocuk ve gençlere Allah'tan reva mı bu? Çocuk/genç parçayı mı okusun, parçayı mı anlasın? Verilen bu süre ile öğrencinin parçayı ikinci defa okuması mümkün değil.

Niyetimiz öğrencilerin başarısını mı ölçmek yoksa zamanla yarıştırarak heyecan ve aceleden nasıl yanlış yaptırarak başarısız kılarız mı? Niyet, başarısızlığı ölçmek olmasa da sonuç nasıl başarısız kılarıza varıyor. Yapmayın Allah aşkına! Yazık etmeyin bu çocuklara! Geleceklerini ve hayallerini yok etmeyin. Düşünecekleri kadar makul süre verin sınavlarda. Hem siz "Acele işe şeytan karışır" demiyor musunuz? İşimize şeytanı karıştırırsak istemediğimiz bildik başarısızlıklar ortaya çıkar. Ya soruları azaltın ya da süreyi makul bir seviyeye çekin. Bu çocuklara yazık etmeyin. Onları, bu dünyaya geldiklerine pişman etmeyin.

* 04/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde