30 Kasım 2019 Cumartesi

Günah İşlemek mi İstiyorsun? *

Anlamı "Kişinin her duyduğunu söylemesi ona günah olarak yeter" şeklinde rivayet edilen bir hadisi şerif var. Bu hadisi şeriften, duyduğunun doğruluğunu araştırmadan, doğruymuş gibi başka yerde anlatmanın günah olduğu anlaşılmaktadır. Eğer bir kişi günah kazanmak istiyorsa duyduğu her şeyi ulu orta her yerde anlatsın.

Günümüzde sosyal medya ortaya çıkınca bu aleme takılanlar daha iyi bilir. Bu alem çıkınca insanın duyduğunu sağda solda dolaşarak anlatmasına ve yorulmasına gerek kalmadı. Duyduğunu, gördüğünü ve okuduğunu oturduğu yerden cep telefonu marifetiyle aynı anda takipçilerine ulaştırabiliyor. Aktarılan ve paylaşılan bilgi yeter ki işimize yarasın. Paylaşan paylaşana. Bu aleme girip çıkanların çoğunluğu gördüğünü, okuduğunu "Acaba bu paylaşım doğru olabilir mi" diye sorgulamıyor. Hemen bir tık ile paylaşıveriyor. Paylaşımın doğru olduğuna inanmasa bile paylaşıyor. Çünkü işine öyle geliyor. Düşman bellediğini alt edecek veya onu zor durumda bırakacak. Rakibini alt etmek için de tüm etik ve ahlaki ilkeleri bir tarafa bırakarak her yolu mubah görüyor. Çünkü bu devirde savaş/mücadele/rekabet algılar oluşturularak yapılıyor. Eskiden buna "Çamur at, izi kalsın" denirdi. Ha algı ha çamur. Aynı şey. Hatta günümüzde algı oluşturma iftiradan daha beter durumdadır. Çünkü kimin üzerinde bir algı oluşturulursa bu algının sonucundan kolay kolay kendisini kurtaramaz.

Bana her duyduğunu söyleyen mi yoksa her duyup gördüğünü paylaşan mı daha fazla günah işler derseniz, paylaşanın vebalı daha büyük derim. Çünkü duyduğunu aktaranın söylediği sınırlı bir çevrede kalırken sosyal medyada paylaşanın ulaşabileceği kitle sayısı daha fazladır.

Gördüğü her paylaşımı araştırmadan, sorgulamadan paylaşan ve büyük kitlelere ulaşmasına aracılık edenler günahın tam içindedir. Her paylaşımı sorgulamadan "yapmıştır, olmuştur, bundan ben böyle şeyler beklerim" diyerek inanıp yorum ve değerlendirme yapanlar da bu günahta pay sahibidirler. Paylaşımın yalan olduğunu bildiği halde işime yarıyor, karşı tarafı zor durumda bırakacak düşüncesiyle paylaşım yapanlara gelince onların günah diye bir dertleri yoktur. Allah onları bildiği gibi yapsın.

Görüp duyduğumuz ve okuduğumuz her şeyi acaba ile sorgulamak ve teyidi yapılmayan her iddia, bilgi, belge ve paylaşım fâsık (yalan) haber hükmündedir. Bu da pişmanlık duymamak için araştırma ve incelemeyi gerektirir. Ötesi iftiradır, kişiyi töhmet içinde bırakmaktır. Bunun ise ne dinde yeri vardır ne insanlıkta yeri vardır. Kaçak güreşmedir bunun adı. Kişiye belden aşağıya vurmadır. Unutmasınlar ki düşmanın, rakibin mert olanı makbuldür, belden aşağı vuranı değil.

* 06/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

29 Kasım 2019 Cuma

"Allah Beni Affetsin!"

Bir zaman birileriyle birlikte iş tut, bir dediklerini iki etme, her yere onlardan yerleştir, istedikleri her şeyi onlara ver, "Ne istedilerse verdim, Allah beni affetsin" deyip işin içinden sıyrıl. Sonra onlarla mücadele etmeden önce yapıyı "Altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet" şeklinde tasnif et. "İbadet kesimi masumdur, onlara zarar vermeyeceğim" de. Ardından ihanet şebekesini elde edemeyince kendi yapıp ettiklerini ve söylediklerini unutup altı ibadet dediğin kesimle mücadeleye hız ver.

Üç yıllık mücadelenin sonunda ortaya çıkan fatura ağır. Binlerce insan KHK ile ihraç edildi. Binler yargılandı ve damgalandı. Çoğu ceza aldı. Ceza almayıp berat veya takipsizlik alanlar oluşturulan OHAL komisyonu marifetiyle görevlerine başlatılmadı. Kamuda çalışan insanlar geriye dönük didik didik incelenip soruşturuldu. Geçmişte suç kabul edilmeyen birçok şeyler suç kapsamına alındı.

Kamudan ihraç edilenleri inceleyen OHAL komisyonu göreve geri dönmelerine imkan vermedi. Çoğu özel sektörde iş bulamadı, açlığa terk edildi. İhraç edilenlerle birlikte aileleri de cezalandırıldı.

Kamuda yeni göreve bağlayacaklar için sözlü mülakat kriteri getirildi. Yazılı sınav kriterinin bir anlamı kalmadı. Göreve başlamayı hak edenler sular süren güvenlik soruşturmasına tabi tutuldu.

Operasyonlar hiç hız kesmedi. Hemen hemen her gün birkaç ilde operasyon düzenlendi. Herkes birbirinden şüphelenmeye başladı. Yapıya mensup olmayanlar bile yapı ile suçlanır oldu. Muhalif olanlara FETÖ'cülerin ağzı ile konuşuyorsun dendi. Bir kişiyi yerinden etmenin yolu açıldı. En hafif suçlama FETÖ ile mücadelede pasif kaldı, göz yumdu dendi.

Tüm bu mücadele verilirken içlerinde mağdur olup olmayacağına inanılmadı. Mağdur varsa da geri döner dendi. Kimi aylarca açıkta kaldıktan sonra görevine döndürüldü. Masum olduğu halde görevine geri dönenlerin içinde bir kırgınlık kaldı. Göreve geri dönenlere etrafı "işini halletti, geri döndü" gözüyle baktı.

Mücadele hep alt kesim ile yapılyor sözüne kimse kulak vermedi. Bunların eline imkan geçseydi neler yapardı dendi.

Kimse masum olduğuna inandığı kişilerin yanında durmadı, referans olmadı. Çünkü herkes "Biz de mimleniriz" korkusu sardı.

Sonuç olarak aileleriyle birlikte milyonlara varan bir kesim suçlu bulundu. İçimizde yaşamaya devam ediyorlar. Çoğu içlerine kapanmış durumda. Bu tip suçlu kimseler 15 Temmuz'da süç üstü yakalansalar ettiklerini bulsunlar dersin. Darbeyi savunsalar canları cehenneme dersin. Zira kimse böylelerine acımaz. Ama yapının şu ya da bu şekilde altında yer almış, darbeden haberi olmayan ve darbeyi tasvip etmeyen ibadet kesimi cezalandırılıyor bugün. Acaba ediyorum, bunlar da "Ne dedilerse yaptık, Allah bizi affetsin" deseler bunlar da kurtulur mu idi? Benimki de laf işte.


28 Kasım 2019 Perşembe

Mehdilik ve İsa-Mesih'in Nüzulü ***

Türkiye ve İslam dünyası başta olmak üzere dünyada peygamberlik müessesesini diline dolayıp Allah, peygamber diyerek toplumda kendini pazarlayan insanların sayısı az değil. Önüne gelen "Ben beklenen mehdiyim, ben İsa-Mesih’im, gavsım, kainat imamıyım, kutubum, ben müceddidim, ben resulüm, bu kitap bana Allah tarafından yazdırıldı, bana vahiy geliyor, ben Allah'ı gördüm, peygamberlere namaz kıldırdım" gibi gizemlerin arkasına sığınarak kendisinin bir şey olduğunu iddia ediyor. Bu iş, bir kişinin safsatası olarak kalmıyor, her biri arkasında epey bir kalabalık takıyor.

Bu iddia sahiplerinden biri de İskender Evrenesoğlu'dur. Peygamber olduğunu iddia eden, kendini sözde 'resul' ve 'mehdi' olarak tanıtan İskender Evrenesoğlu, aynı zamanda Mihr Tarikatı'nın kurucusudur. Resulullah olduğunu ve Allah katından kendisine kitap verildiğini, kendisine vahiy geldiğini ve “Risalet Nurları” isimli kitabın Allah tarafından yazdırıldığını iddia etmiştir. Veli-resullerden biri olduğunu ve Allah tarafından Türk ırkını tebliğle, irşatla vazifelendirildiğini iddia etmektedir. Kendisini Mehdi-Resul ve devrin imamı olarak lanse eden ve Hz. İsa ile birlikte altın çağı tesis edeceğini söyleyen biridir. Peygamberlerin misakta kendisini desteklemek için söz verdiğini, tüm peygamberlere namaz kıldırdığını söyleyen, Hz. Muhammed'e imamlık yaptığını ama bunda şaşılacak bir şey olmadığını, Allah'ı birçok kez gördüğünü söylemiştir.

ABD'de vefat eden ve Türkiye'ye getirilen İskender Evrenesoğlu Bursa'da toprağa verildi. Cenazesine üç bin kişi katıldı. Bu sayı az bir rakam değil. Evrenesoğlu'nun vefatıyla yerine kim geçecek? Bekleyip göreceğiz. Çünkü kendisinin ölümüyle herzesi sona ermiyor.

Mehmet Ali Ağca, Hasan Mezarcı, Adnan Oktar, İskender Evrenosoğlu, Bahailiğin kurucusu Bahaullah Mirza Hüseyin Ali ve nicelerinin iddialarının arkasında Mehdilik ya da İsa Mesih'in nüzulü gibi anlayışlar vardır. İslam dininin itikadi konuları içerisinde olmayan mehdilik ve İsa-Mesih anlayışı, Müslümanların aralarında konuşup tartıştıkları ana meselelerden biri olagelmiştir hep. İsa-Mesih ve mehdilik gizemi vuzuha kavuşturulmadığı müddetçe bu konulardan bugüne kadar ekmek yiyenler olduğu gibi bundan sonra da yemeye devam edenler olacaktır.

İslam ve diğer dinlerdeki gizemler kalkmadığı/kaldırılmadığı müddetçe kerameti kendinden menkul bazıları, kendilerinin Allah tarafından görevlendirildiğini iddia ederek şarlatanlık yapmaya devam edeceklerdir. Çünkü saf ve sorgulamayan insanları din ile aldatmaktan daha kolayı yoktur dünyada.

Hz İsa'nın gökten ineceği ve mehdinin ortaya çıkacağı, bir inanç konusu değil iken bütün sapık hareketlerin bu iki anlayıştan çıkmasına daha ne kadar tahammül edeceğiz? Bu iki gizemli konuyu emellerine alet edenler arkalarına binler, milyonlar takabiliyor. Bizler de seyrediyoruz. Bizimle beraber kendisini din konusunda uzman görenler de seyrediyor. Gerçekten ne bekliyoruz? Diyanet İşleri Başkanlığının ev sahipliğinde, ilahiyat fakültesi anabilim dalları başkanlarından oluşturulacak bir istişare heyeti, pekala İsa-Mesih ve mehdilik anlayışının kapısını kapatabilir. İslam dininde bu anlayışların aslı astarı yok şeklinde bir görüş belirterek şarlatanların elinden ekmeğini alabilir.

İsa-mesih, mehdilik ve kıyametin alametleri gibi gelecekten haber veren konular “bazı hadis kitaplarında zayıf olarak geçiyor. Bundan dolayı üzerine gidemeyiz, tepki çekeriz” düşüncesiyle ilahiyat camiası suskun kalmaya devam ederse yanlış yapar, dine de büyük kötülük yapmış olur. Çünkü bu konu onulmaz yaralar açacaktır. Eğer bir konu, birileri tarafından kullanılıyor  ve kötü sonuçlar ortaya çıkıyorsa fıkıhçıların ortaya koyduğu "kötülüğe giden yolların tıkanması” diyebileceğimiz seddi zerai kuralı devreye sokulabilir. Peygamberimizin ve Hz Ebu Bekir'in müellefe-i kulûbe (kalbi İslam'a ısındırılmak istenenler) verdikleri zekatı Hz Ömer "Bundan sonra size zekat yok" diyerek kesmiştir. Hz Ömer ayeti inkar mı etmiştir, ayetin hükmünü mü kaldırmıştır? Hayır. Ayet ve hükmü aynen devam ediyor. Hz Ömer zekat almayı alışkanlık haline getirmiş, hal ve hareketlerinde değişiklik olmayan yiyici bir kesime hayır demiştir.

Sonuç olarak gizemlerden, gizemli anlatımlardan İslam'ı uzak tutmak, insanlara ayakları yere basan ve ahlakı önceleyen bir din anlatmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü böyle bir dini kimse emellerine alet edemez. İslam dünyası kurtarıcılardan kurtulmuş olur.

***30/11/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.