28 Kasım 2019 Perşembe

Mehdilik ve İsa-Mesih'in Nüzulü ***

Türkiye ve İslam dünyası başta olmak üzere dünyada peygamberlik müessesesini diline dolayıp Allah, peygamber diyerek toplumda kendini pazarlayan insanların sayısı az değil. Önüne gelen "Ben beklenen mehdiyim, ben İsa-Mesih’im, gavsım, kainat imamıyım, kutubum, ben müceddidim, ben resulüm, bu kitap bana Allah tarafından yazdırıldı, bana vahiy geliyor, ben Allah'ı gördüm, peygamberlere namaz kıldırdım" gibi gizemlerin arkasına sığınarak kendisinin bir şey olduğunu iddia ediyor. Bu iş, bir kişinin safsatası olarak kalmıyor, her biri arkasında epey bir kalabalık takıyor.

Bu iddia sahiplerinden biri de İskender Evrenesoğlu'dur. Peygamber olduğunu iddia eden, kendini sözde 'resul' ve 'mehdi' olarak tanıtan İskender Evrenesoğlu, aynı zamanda Mihr Tarikatı'nın kurucusudur. Resulullah olduğunu ve Allah katından kendisine kitap verildiğini, kendisine vahiy geldiğini ve “Risalet Nurları” isimli kitabın Allah tarafından yazdırıldığını iddia etmiştir. Veli-resullerden biri olduğunu ve Allah tarafından Türk ırkını tebliğle, irşatla vazifelendirildiğini iddia etmektedir. Kendisini Mehdi-Resul ve devrin imamı olarak lanse eden ve Hz. İsa ile birlikte altın çağı tesis edeceğini söyleyen biridir. Peygamberlerin misakta kendisini desteklemek için söz verdiğini, tüm peygamberlere namaz kıldırdığını söyleyen, Hz. Muhammed'e imamlık yaptığını ama bunda şaşılacak bir şey olmadığını, Allah'ı birçok kez gördüğünü söylemiştir.

ABD'de vefat eden ve Türkiye'ye getirilen İskender Evrenesoğlu Bursa'da toprağa verildi. Cenazesine üç bin kişi katıldı. Bu sayı az bir rakam değil. Evrenesoğlu'nun vefatıyla yerine kim geçecek? Bekleyip göreceğiz. Çünkü kendisinin ölümüyle herzesi sona ermiyor.

Mehmet Ali Ağca, Hasan Mezarcı, Adnan Oktar, İskender Evrenosoğlu, Bahailiğin kurucusu Bahaullah Mirza Hüseyin Ali ve nicelerinin iddialarının arkasında Mehdilik ya da İsa Mesih'in nüzulü gibi anlayışlar vardır. İslam dininin itikadi konuları içerisinde olmayan mehdilik ve İsa-Mesih anlayışı, Müslümanların aralarında konuşup tartıştıkları ana meselelerden biri olagelmiştir hep. İsa-Mesih ve mehdilik gizemi vuzuha kavuşturulmadığı müddetçe bu konulardan bugüne kadar ekmek yiyenler olduğu gibi bundan sonra da yemeye devam edenler olacaktır.

İslam ve diğer dinlerdeki gizemler kalkmadığı/kaldırılmadığı müddetçe kerameti kendinden menkul bazıları, kendilerinin Allah tarafından görevlendirildiğini iddia ederek şarlatanlık yapmaya devam edeceklerdir. Çünkü saf ve sorgulamayan insanları din ile aldatmaktan daha kolayı yoktur dünyada.

Hz İsa'nın gökten ineceği ve mehdinin ortaya çıkacağı, bir inanç konusu değil iken bütün sapık hareketlerin bu iki anlayıştan çıkmasına daha ne kadar tahammül edeceğiz? Bu iki gizemli konuyu emellerine alet edenler arkalarına binler, milyonlar takabiliyor. Bizler de seyrediyoruz. Bizimle beraber kendisini din konusunda uzman görenler de seyrediyor. Gerçekten ne bekliyoruz? Diyanet İşleri Başkanlığının ev sahipliğinde, ilahiyat fakültesi anabilim dalları başkanlarından oluşturulacak bir istişare heyeti, pekala İsa-Mesih ve mehdilik anlayışının kapısını kapatabilir. İslam dininde bu anlayışların aslı astarı yok şeklinde bir görüş belirterek şarlatanların elinden ekmeğini alabilir.

İsa-mesih, mehdilik ve kıyametin alametleri gibi gelecekten haber veren konular “bazı hadis kitaplarında zayıf olarak geçiyor. Bundan dolayı üzerine gidemeyiz, tepki çekeriz” düşüncesiyle ilahiyat camiası suskun kalmaya devam ederse yanlış yapar, dine de büyük kötülük yapmış olur. Çünkü bu konu onulmaz yaralar açacaktır. Eğer bir konu, birileri tarafından kullanılıyor  ve kötü sonuçlar ortaya çıkıyorsa fıkıhçıların ortaya koyduğu "kötülüğe giden yolların tıkanması” diyebileceğimiz seddi zerai kuralı devreye sokulabilir. Peygamberimizin ve Hz Ebu Bekir'in müellefe-i kulûbe (kalbi İslam'a ısındırılmak istenenler) verdikleri zekatı Hz Ömer "Bundan sonra size zekat yok" diyerek kesmiştir. Hz Ömer ayeti inkar mı etmiştir, ayetin hükmünü mü kaldırmıştır? Hayır. Ayet ve hükmü aynen devam ediyor. Hz Ömer zekat almayı alışkanlık haline getirmiş, hal ve hareketlerinde değişiklik olmayan yiyici bir kesime hayır demiştir.

Sonuç olarak gizemlerden, gizemli anlatımlardan İslam'ı uzak tutmak, insanlara ayakları yere basan ve ahlakı önceleyen bir din anlatmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü böyle bir dini kimse emellerine alet edemez. İslam dünyası kurtarıcılardan kurtulmuş olur.

***30/11/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.

27 Kasım 2019 Çarşamba

Kamuoyuna Zorunlu Açıklama

Onca sorunu arasında Türkiye'yi meşgul eden, ülke gündemini gereksiz yere işgal eden aşağıdaki hususlarla ilgili bir açıklama yapmam zarureti doğmuştur:

1.Cumhurbaşkanı ile görüşmek üzere Beştepe'ye giden CHP'li ben değilim. Zaten CHP başta olmak üzere hiçbir partiye üyeliğim yoktur. Cumhurbaşkanı'ndan herhangi bir davet almadım. Beştepe ile ilgili yakınlığım 3-4 yıl öncesinde bir grup öğretmenle birlikte Millet Camisini ziyaret etmekten ibarettir. Camiye girerken şahsım VİP'ten yararlanmamıştır. Tepeden tırnağa üzerimdekileri boşaltarak X-ray cihazından geçtim. Bu ziyaretimde Sayın Erdoğan bana eşlik etmemiştir. Bu duruma kırılmadım mı? Kırıldım elbet. Ama bu, Beştepe ile benim aramda bir şey.

2.Geçen hafta salı günü  günübirlik yüksek hızlı trenle Ankara'ya gidip geldim. Altındağ civarında bulundum. Kızılay, Çankaya, Beştepe gibi yerlere gitmedim. Zaten o gün partilerin grup toplantısı vardı. Bir görüşme yapmamız mümkün değil. Şahsıma ait 2000 model aracım Beştepe'ye giriş yapmamıştır. Aracım Konya Garı parkında kalmıştır. Kamera kayıtlarına bakılabilir. 

3.Konya Valisi Sayın Toprak'ın katıldığı 24 Kasım Öğretmenler Günü etkinliğine katılmadım. Katılmadığım bir etkinlikte doğaldır ki bacak bacak üstüne atan ben olamam. Vali'nin tepkisini alkışlayan öğretmen grubu içerisinde de değildim. Vali ile tüm karşılaşmam birkaç ay önce bir düğün vasıtasıyla aynı salonda bulunmaktan ibarettir. Sayın Vali o düğünde nikah şahidi idi. Ben de davetliler arasındaydım. Oturduğum yer salonun en ücra köşesi idi. Yemek yerken bacağımı bacağımın üstüne atmadım. Ki atmışsam da masanın altından görünmesi teknik olarak mümkün değil. Ayrıca yemek yerken bacak bacak üstüne atmam. Çünkü bu oturuş fazla yememi engellediği için yemek esnasında hiç böyle oturmam. Masaya abanırım.

4.Katıldığım toplantılarda hiç protokol kısmına oturmam. Yerimi bilirim. Bu tür yerlerde benim yerim salonun en arkası olur. Arazi olmam kolay olsun diye kenar ve arka tarafları seçerim.

Hasılı şimdi ve geçmişte Sayın Erdoğan ile bir görüşmem olmamıştır. Konya Valisi ile de düğün hariç hiçbir salon toplantısında bir araya gelmedim.

Kamuoyuna saygıyla arz olunur...

26 Kasım 2019 Salı

Saygı Anlayışımız *

Her toplumda etik ve ahlak ilkesi olan saygı anlayışı vardır. Fakat her toplumun saygı anlayışları farklı farklıdır. Türk milletinin saygı anlayışına gelince yörelere göre farklılık gösterse de şu şekil saygı örneklerine rastlayabiliriz.

*Büyükler ile karşılaşıldığında ve ziyaret edildiğinde mutlaka önünde eğilir ve iki elin ile elini öpersin. Sen öpmesen de çoğu büyük; al öp, görgüsüzlük yapma dercesine elini sana doğru uzatır. Öpmeyip tokalaşmaya kalkarsan saygısız addedilirsin. Elin mahkum, öpeceksin. Zira adet böyle.

*Yanında büyük varken ayağını uzatamazsın, bacağı bacak üstüne atamazsın.

*Hiç içmemek lazım ama büyüklerin yanında sigara içemezsin. Sigara içiyor musun denince "Zinhar içmem" diyeceksin.  Tanıdığın bir büyükle karşılaşınca ya avucunun içine saklayacaksın ya yolunu değiştireceksin ya da görünce sigarayı heder etme uğruna yere atacaksın. Büyüklerle bir arada otururken onlar içecek, sen ağzına almayacaksın. İlla içeceksen tuvalete girip orada zıkkımlanacaksın.

*Sofrada büyük başlamadan yemeğe elini uzatmayacaksın.

*Su ikram edilecekse büyük istemese de önce büyüğe tutacaksın.

*Servis yaparken safları yararak büyüğün yanına gelip önce ona ikram edeceksin.

*Eşinin annesine anne, babasına da baba diyeceksin. Eşin akrabalarına ne şekilde hitap ediyorsa sen de öyle hitap edeceksin. Dayısı dayın, amcası amcan, dedesi deden vs. olacak.

*Tüm yörelerimizde olmasa da bazı yörelerimizde gelin kayınpeder ile konuşmaz.

*Küçük yerleşim yerlerinde erkek gelirken kadın erkeğin önünü kesmez, geçmesini bekler dururdu. (Şimdilerde kalmadı. İyi ki kalmadı)

*Baba ve dedenin yanında baba, çocuğunu kucağına alamaz, onu sevemez, onu öpemez, ona ismiyle hitap edemez, oğlum/kızım diyemezdi. (Şimdilerde kalmadı. İyi ki kalmadı)

*Bakanlık müfettişleri kurumunu ziyarete geldiğinde hocam diyemezsin, ismine bey diyerek hitap edemezsin, sayın başmüfettişim diyemezsin. Ancak beyefendi diyeceksin.

*Öğrenci, öğretmeni ile karşılaştığında yolunu değiştirir, kaçardı. Kaçma imkanı yok ise eli cebinde ise çıkarır, ceketini ilikler ve selamlardı. Ceketinin düğmesi yoksa ilikliyormuş gibi yapardı. (Şimdi öğretmen öğrencisini görünce yol değiştiriyor. Zaten ceket giyen de kalmadı)

*Veli çocuğunu öğretmene teslim ederken eti senin, kemiği benim derdi. Kemiğini ne yapacaksa... Şimdi veliler çok cimrileşti. Zırnık et koklatmıyor.

*Toplu taşıma araçlarında seyahat ederken bir büyüğün veya kadın binerse kalkıp yer vereceksin. Vermek istemiyorsan uyur gibi yapacaksın ya da pencereden dışarıyı seyredeceksin. (Şimdilerde bu saygı kuralına uyan az sayıda kişi kaldı. Çoğunluk büyük veya kadının gözünün içine baka baka oturarak gidiyor. Bizde nesil değişti. Saygı kalmadı diye homurdanır gider olduk.)

Aklıma gelen saygı anlayışlarımız bu şekil. Bizde saygı kabul edilen bu âdetlerin çoğu başka ülkelerde saygı kabul edilmez.

Çoğu saygı anlayışımız abartı olmakla birlikte birçoğu kalkmaya doğru gidiyor. Saygı anlayışlarımızın çoğunun kalkmaya yüz tutması, zorumuza gitse de içimize sinmese de yavaş yavaş yeni duruma alışacağız, alışmak zorundayız.

*14/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.