2 Kasım 2019 Cumartesi

Çocukları Gözüyle Parçalanmış Ailelere *

Anneciğim ve babacığım!
Biliyorum ikiniz de evlenirken bir müddet sonra ayrılırız diye bir araya gelmediniz. Bir yastıkta kocamak için evliliğinizi birleştirdiniz. 

Evlenirken sizi kimse zorlamadı, kimse size nikah masasında imzalayın diye silah dayamadı. Sevinç içerisinde birbirinize evet dediniz. 

Evlendikten sonra ben ve kardeşim dünyaya geldi. Biz doğmadan önce bize doğal olarak "Yavrum! Doğmak istiyor musunuz" diye de sormadınız. 

Şimdi siz kalkmış "Şiddetli geçimsizlik" iddiasıyla ayrılmaya kalkıyorsunuz. Nasıl evlenirken evlenmek hakkınız ise ayrılırken de ayrılma hakkınız var. Buna bir diyeceğim yok. Buna saygı duyuyorum. Zira hayat sizin hayatınız. Zorla güzellik olmaz.

Belli etmesem de size kırgın ve kızgınım. Kolay kolay da affedeceğimi sanmıyorum. Çünkü bireysel kararınızla evlendiniz ve sayenizde ben ve kardeşim de dünyaya teşrif etmiş olduk. Vara gelmez olaydık. Siz olmayınca bizim ağzımızın tadı kalacak mı? Siz birbirinize yabancı olduktan sonra biz ne olacağız? Bizi dünyaya getirirken sormadığınız gibi ayrılırken de bize sormuyorsunuz. 

Velayeti annemin veya babamın alması, bizi yedirip içirmeniz, okutmanız atalık mıdır? Sahi bu mu atalık? Her şey maddiyat mı? Bizim hiç duygularımız yok mu? Bizi boynu bükük bırakmaya ne hakkınız var? Kardeşimle ben, dünyaya gelmeden önce evliliği bitirirsiniz. Buna eyvallah derim. Biz olduktan sonra sizin "anlaşamıyoruz" diye ayrılma gibi bir lüksünüz ve hakkınız olabilir mi? 

Bir aile olmayı bize çok gördünüz. Ben hayatım boyunca anne, bana deyip peşinizden mi koşacağım? Kendi hayatınızı karartırken bizim hayatımızı karartmaya hakkınız var mı? Kendinizi düşündüğünüz kadar bizi niye düşünmüyorsunuz? Siz kendinize mi Müslümansınız? Siz şehvetinizin esiri olurken ben niye bu oyunun kuklası olayım?

Temenni etmiyorum. Zira atamızsınız. Ölseniz öksüz ve yetim kalsak annesizlik ve babasızlık zor olsa da kaderin bir cilvesi, demek ki böyle imtihan olacağız der, hayata tutunmaya çalışırız. Ya şimdi? Birbirinize karşı biriniz Filistin, diğeriniz İsrail iken bizim yüzümüz gülecek mi? 

Çocuğunuz olarak sizi sorgulamak haddim değil, nasihat hiç veremem. Zira ateş düştüğü yeri yakar. Ama bu yaptığınız iş değil. Yol yakınken vazgeçin bu sevdanızdan. Bir ve beraber olun, aile olun aile! Sizden bir ve beraber olmanız dışında başka bir şey istemiyorum.
                                                      Evladınız
* 06/11/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Öğretmenliğimden Bir Enstantane -2-


Üç hafta önce yeni bir ders programıyla birlikte bir sınıfın haftada iki saat Kur'an derslerine girmeye başladım. İlk dersimizde Kur'an okuyanlarla okumayı bilmeyenleri tespit ettim. Cüz okuyanları yanıma tek tek çağırarak seviyelerini öğrenmeye çalıştım. 

Cüz okuyanların çoğu harfleri dahi tanımazken bir kız öğrenci harfleri tanıyordu. Hafta sonu diğer sınıflardaki cüz okuyacak öğrenci adedince kitapçıdan elif ba cüzü satın alıp pazartesi gibi öğrencilere dağıttım.

Harfleri bilen kızımız ağabeyini tanıyıp tanımadığını sordu. Tanıyorum, iki sene önce 7.ve 7.sınıfta dersine girdim. Ama ağabeyin içine kapanık biri idi. Neredeyse iki yıl boyunca hiç konuşmadı. Sen öyle değilsin. Ağabeyine göre çok sosyalsin dedim.

01.11.2019 günü itibariyle bu kızımız cüzü bitirerek bugün Kur'an'a geçti. Derste okudukça okudu. Zil çaldı, vakit yetmedi. Çocuğa ne yapalım dedim. "Boş dersiniz varsa devam edebiliriz, bugün Kur'an'a geçmek istiyorum” dedi. Ders öğretmeninden izin alarak öğrenciyi öğretmenler odasına aldım. Aradan nereden sordumsa bildi ve Kur'an'a geçti. Çocuğu tebrik ettim. Haftaya Kur'an'dan okuyacağı ödevini verdim. Ardından bu cüzü bana geri  verir misin, biri cüzünü kaybetmiş, ona vereyim dedim. Olur dedi. Parasını geri verdim. Cüzü de falan sınıftaki falan öğrenciye teneffüste verir misin dedim. Ona da olur dedi.

Öğrenci sınıfına geri gittikten sonra içimi bir sevinç kapladı. Nasıl sevinmem. Nice öğrenciler haftada bir veya iki sayfa okurken bu öğrenci, üç haftada gördüğümüz üç derste cüzünü okumak suretiyle Kur'an'a geçti. Azmin elinden ne kurtulabilir ki... Helal olsun bu kıza. Allah sayılarını artırsın. İnşallah arkası gelir. Diğer cüzdeki öğrenciler de bir an evvel Kur'an okumaya başlarlar.

Kız öğrenci sınıfına gittikten sonra iki sene önce okuttuğum ağabeyini gözümün önüne getirdim, bir de bu kızımızı. Taban tabana zıt iki kardeş. Hem başarı hem de huy yönüyle. Beş parmağın beşi bir değil dedikleri böyle bir şey olsa gerek.



Öğretmenliğimden Bir Enstantane -1-

Ortaokul ve liselerde Kur'an-ı Kerim derslerinin seçmeli ders olarak okutulmaya başlanmasından sonra ilk defa 2018-2019 öğretim yılında altı sınıfın Kur'an'ı Kerim derslerine girdim. Çoğunluğu Kur'an'ı Kerim okuyan öğrencilerin okuduğu Kur'an'dan, okumak için ilgi, alaka ve gayret göstermelerinden fazlasıyla memnun kaldım. 

2019-2020 öğretim yılı başında biri 5. diğeri 6.sınıf olmak üzere iki sınıfın Kur'an derslerine giriyorum. 5 Ekim tarihinden itibaren 4 sınıfın daha Kur'an derslerine girmeye başladım. İçlerinde Kur'an okumasını bilenler de var, bilmeyenler de. Kur'an okuyanlara haftalık birer veya ikişer ayet vererek her hafta okutuyorum. Kur'an bilmeyenlere cüz aldırdım. Onlara da haftalık cüz okutuyorum. Cüz okuyanlara "Dersi beklemeden beni nerede bulursanız cüz okuyacaksınız. Her gün, ne kadar okursanız size zaman ayıracağım" dedim. Zaman zaman teneffüslerde "Öğretmenim! Ben cüzümü okumak istiyorum" diyerek gelen öğrencilerim var. Kiminin sınıfına gidiyorum, kimi ile bahçede nöbetçi iken kenara çekilip okuyoruz.

Yan taraftaki fotoğraftaki öğrenci, ekim ayından itibaren dersine girmeye başladığım bir öğrenci idi. İlk derste Kur'an ve cüzcüleri belirlerken Kur'an okuyorum diyenlerden biridir. Ertesi hafta okuttum. Okuyamadı. Öteki öğrencilerden duyduğu bazı kelimeleri söyledi. O kadar. Haftaya da böyle okursan cüze dönersin dedim. Çocuk yine okuyamadı. Yanına varıp kalemle harfleri gösterdim. Okuyamadı. Önüne bir cüz koyup elif ba'yı oku dedim. Harfleri bile bilmiyordu. Haftaya cüz getir, sen Kur'an bilmiyorsun dedim. İşte bu çocuk o çocuktu. 


30 Ekim Çarşamba günü öğrencileri bahçeden içeriye aldıktan sonra bu öğrenci yanıma geldi ve "Ben cüzümü okuyacağım" dedi. Bodrum katta nöbetçiyim. Şimdi derse gireceğim. Diğer teneffüs nöbet yerime gelirsen okuturum" dedim. Çocuk boyun bükünce "Tamam, çıkar cüzünü okuyalım"  dedim.  Yere çömelerek 8 sayfa okumuşuz.

Üçüncü saatim boştu. Arayan soranım var mı diye telefonuma bir baktım. Dersini bitirip giden sabahçı bir öğretmen meslektaşımın bir mesajı vardı. Biz çömelip cüz okurken bizi çekmiş ve bu fotoyu göndermiş. Altına da "Gruba atamadım ama Allah razı olsun hocam. Var olun!" ve "Tam okuldan çıkıyordum, o kadar duygulandım ki görünce bozmak istemediğim için sadece fotoğraflayıp ayrılmak ihtiyacı duydum." şeklinde iki mesaj yazmış. Hem foto hem de yazılanlar beni fazlasıyla mesrur etti. Öğretmenim, sağ olsun, var olsun.

Altıncı dersin teneffüsünde aynı çocuk bodrum kata gelerek aynı gün iki sayfa daha okudu. Bu çocuk bir an evvel Kur'an'a geçerse çok memnun olacağım. Ki azminden Kur’an’a çabuk geçecek görünüyor.