Ana içeriğe atla

Öğretmenliğimden Bir Enstantane -1-

Ortaokul ve liselerde Kur'an-ı Kerim derslerinin seçmeli ders olarak okutulmaya başlanmasından sonra ilk defa 2018-2019 öğretim yılında altı sınıfın Kur'an'ı Kerim derslerine girdim. Çoğunluğu Kur'an'ı Kerim okuyan öğrencilerin okuduğu Kur'an'dan, okumak için ilgi, alaka ve gayret göstermelerinden fazlasıyla memnun kaldım. 

2019-2020 öğretim yılı başında biri 5. diğeri 6.sınıf olmak üzere iki sınıfın Kur'an derslerine giriyorum. 5 Ekim tarihinden itibaren 4 sınıfın daha Kur'an derslerine girmeye başladım. İçlerinde Kur'an okumasını bilenler de var, bilmeyenler de. Kur'an okuyanlara haftalık birer veya ikişer ayet vererek her hafta okutuyorum. Kur'an bilmeyenlere cüz aldırdım. Onlara da haftalık cüz okutuyorum. Cüz okuyanlara "Dersi beklemeden beni nerede bulursanız cüz okuyacaksınız. Her gün, ne kadar okursanız size zaman ayıracağım" dedim. Zaman zaman teneffüslerde "Öğretmenim! Ben cüzümü okumak istiyorum" diyerek gelen öğrencilerim var. Kiminin sınıfına gidiyorum, kimi ile bahçede nöbetçi iken kenara çekilip okuyoruz.

Yan taraftaki fotoğraftaki öğrenci, ekim ayından itibaren dersine girmeye başladığım bir öğrenci idi. İlk derste Kur'an ve cüzcüleri belirlerken Kur'an okuyorum diyenlerden biridir. Ertesi hafta okuttum. Okuyamadı. Öteki öğrencilerden duyduğu bazı kelimeleri söyledi. O kadar. Haftaya da böyle okursan cüze dönersin dedim. Çocuk yine okuyamadı. Yanına varıp kalemle harfleri gösterdim. Okuyamadı. Önüne bir cüz koyup elif ba'yı oku dedim. Harfleri bile bilmiyordu. Haftaya cüz getir, sen Kur'an bilmiyorsun dedim. İşte bu çocuk o çocuktu. 


30 Ekim Çarşamba günü öğrencileri bahçeden içeriye aldıktan sonra bu öğrenci yanıma geldi ve "Ben cüzümü okuyacağım" dedi. Bodrum katta nöbetçiyim. Şimdi derse gireceğim. Diğer teneffüs nöbet yerime gelirsen okuturum" dedim. Çocuk boyun bükünce "Tamam, çıkar cüzünü okuyalım"  dedim.  Yere çömelerek 8 sayfa okumuşuz.

Üçüncü saatim boştu. Arayan soranım var mı diye telefonuma bir baktım. Dersini bitirip giden sabahçı bir öğretmen meslektaşımın bir mesajı vardı. Biz çömelip cüz okurken bizi çekmiş ve bu fotoyu göndermiş. Altına da "Gruba atamadım ama Allah razı olsun hocam. Var olun!" ve "Tam okuldan çıkıyordum, o kadar duygulandım ki görünce bozmak istemediğim için sadece fotoğraflayıp ayrılmak ihtiyacı duydum." şeklinde iki mesaj yazmış. Hem foto hem de yazılanlar beni fazlasıyla mesrur etti. Öğretmenim, sağ olsun, var olsun.

Altıncı dersin teneffüsünde aynı çocuk bodrum kata gelerek aynı gün iki sayfa daha okudu. Bu çocuk bir an evvel Kur'an'a geçerse çok memnun olacağım. Ki azminden Kur’an’a çabuk geçecek görünüyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde