Ana içeriğe atla

Öğretmenliğimden Bir Enstantane -2-


Üç hafta önce yeni bir ders programıyla birlikte bir sınıfın haftada iki saat Kur'an derslerine girmeye başladım. İlk dersimizde Kur'an okuyanlarla okumayı bilmeyenleri tespit ettim. Cüz okuyanları yanıma tek tek çağırarak seviyelerini öğrenmeye çalıştım. 

Cüz okuyanların çoğu harfleri dahi tanımazken bir kız öğrenci harfleri tanıyordu. Hafta sonu diğer sınıflardaki cüz okuyacak öğrenci adedince kitapçıdan elif ba cüzü satın alıp pazartesi gibi öğrencilere dağıttım.

Harfleri bilen kızımız ağabeyini tanıyıp tanımadığını sordu. Tanıyorum, iki sene önce 7.ve 7.sınıfta dersine girdim. Ama ağabeyin içine kapanık biri idi. Neredeyse iki yıl boyunca hiç konuşmadı. Sen öyle değilsin. Ağabeyine göre çok sosyalsin dedim.

01.11.2019 günü itibariyle bu kızımız cüzü bitirerek bugün Kur'an'a geçti. Derste okudukça okudu. Zil çaldı, vakit yetmedi. Çocuğa ne yapalım dedim. "Boş dersiniz varsa devam edebiliriz, bugün Kur'an'a geçmek istiyorum” dedi. Ders öğretmeninden izin alarak öğrenciyi öğretmenler odasına aldım. Aradan nereden sordumsa bildi ve Kur'an'a geçti. Çocuğu tebrik ettim. Haftaya Kur'an'dan okuyacağı ödevini verdim. Ardından bu cüzü bana geri  verir misin, biri cüzünü kaybetmiş, ona vereyim dedim. Olur dedi. Parasını geri verdim. Cüzü de falan sınıftaki falan öğrenciye teneffüste verir misin dedim. Ona da olur dedi.

Öğrenci sınıfına geri gittikten sonra içimi bir sevinç kapladı. Nasıl sevinmem. Nice öğrenciler haftada bir veya iki sayfa okurken bu öğrenci, üç haftada gördüğümüz üç derste cüzünü okumak suretiyle Kur'an'a geçti. Azmin elinden ne kurtulabilir ki... Helal olsun bu kıza. Allah sayılarını artırsın. İnşallah arkası gelir. Diğer cüzdeki öğrenciler de bir an evvel Kur'an okumaya başlarlar.

Kız öğrenci sınıfına gittikten sonra iki sene önce okuttuğum ağabeyini gözümün önüne getirdim, bir de bu kızımızı. Taban tabana zıt iki kardeş. Hem başarı hem de huy yönüyle. Beş parmağın beşi bir değil dedikleri böyle bir şey olsa gerek.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde