Ana içeriğe atla

Çocukları Gözüyle Parçalanmış Ailelere *


Anneciğim ve babacığım!
Biliyorum ikiniz de evlenirken bir müddet sonra ayrılırız diye bir araya gelmediniz. Bir yastıkta kocamak için evliliğinizi birleştirdiniz. 

Evlenirken sizi kimse zorlamadı, kimse size nikah masasında imzalayın diye silah dayamadı. Sevinç içerisinde birbirinize evet dediniz. 

Evlendikten sonra ben ve kardeşim dünyaya geldi. Biz doğmadan önce bize doğal olarak "Yavrum! Doğmak istiyor musunuz" diye de sormadınız. 

Şimdi siz kalkmış "Şiddetli geçimsizlik" iddiasıyla ayrılmaya kalkıyorsunuz. Nasıl evlenirken evlenmek hakkınız ise ayrılırken de ayrılma hakkınız var. Buna bir diyeceğim yok. Buna saygı duyuyorum. Zira hayat sizin hayatınız. Zorla güzellik olmaz.

Belli etmesem de size kırgın ve kızgınım. Kolay kolay da affedeceğimi sanmıyorum. Çünkü bireysel kararınızla evlendiniz ve sayenizde ben ve kardeşim de dünyaya teşrif etmiş olduk. Vara gelmez olaydık. Siz olmayınca bizim ağzımızın tadı kalacak mı? Siz birbirinize yabancı olduktan sonra biz ne olacağız? Bizi dünyaya getirirken sormadığınız gibi ayrılırken de bize sormuyorsunuz. 

Velayeti annemin veya babamın alması, bizi yedirip içirmeniz, okutmanız atalık mıdır? Sahi bu mu atalık? Her şey maddiyat mı? Bizim hiç duygularımız yok mu? Bizi boynu bükük bırakmaya ne hakkınız var? Kardeşimle ben, dünyaya gelmeden önce evliliği bitirirsiniz. Buna eyvallah derim. Biz olduktan sonra sizin "anlaşamıyoruz" diye ayrılma gibi bir lüksünüz ve hakkınız olabilir mi? 

Bir aile olmayı bize çok gördünüz. Ben hayatım boyunca anne, bana deyip peşinizden mi koşacağım? Kendi hayatınızı karartırken bizim hayatımızı karartmaya hakkınız var mı? Kendinizi düşündüğünüz kadar bizi niye düşünmüyorsunuz? Siz kendinize mi Müslümansınız? Siz şehvetinizin esiri olurken ben niye bu oyunun kuklası olayım?

Temenni etmiyorum. Zira atamızsınız. Ölseniz öksüz ve yetim kalsak annesizlik ve babasızlık zor olsa da kaderin bir cilvesi, demek ki böyle imtihan olacağız der, hayata tutunmaya çalışırız. Ya şimdi? Birbirinize karşı biriniz Filistin, diğeriniz İsrail iken bizim yüzümüz gülecek mi? 

Çocuğunuz olarak sizi sorgulamak haddim değil, nasihat hiç veremem. Zira ateş düştüğü yeri yakar. Ama bu yaptığınız iş değil. Yol yakınken vazgeçin bu sevdanızdan. Bir ve beraber olun, aile olun aile! Sizden bir ve beraber olmanız dışında başka bir şey istemiyorum.

                                                      Evladınız

* 06/11/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde