Ana içeriğe atla

Pazarcı Esnafı Olmak Zordur *

Hayatta elinin emeğiyle kazanmak zordur. Sorumluluk isteyen her meslek zor olsa da meslekler içerisinde kolaydan zora doğru bir sıralama yapılırsa semt pazarlarında pazarcılık yapmak da meslek grupları arasında zor olanlarındandır.

Mevsimine göre satacağın ürünü almak için sebze halinden veya yerinden getirmelisin. Malı en uygun fiyata almalısın. Çünkü rakiplerinle rekabet etmenin başka yolu yoktur. Aldığın ürünü stoklayacağın bir yerin olmalı. Malı koyduğun yer ürününü üşütmemeli ve bozmamalı. Çabuk bozulacak sebze ve meyveyi çabucak elden çıkarmalısın.

Belli bir yerin yoktur. Her gün satacağın sebze veya meyveyi aracına yüklemelisin. Göçebe gibi her gün bir semte gitmelisin. Daha müşteriler gelmeye başlamadan tezgahı açmalısın. Gerekirse çadır kurmalısın. Yağmura, kara ve dona karşı tedbirini almalısın. Ürünü, albeni diyecek şekilde tezgaha dizmelisin. 

Müşteriler gelmeye başlayınca oturamazsın. Kimi fiyat sorar, kimi seçmece var mı der, kimi şurada şu fiyat, seninki pahalı der. Malını beğendirmek, satmak ve müşteri çekmek için gerekirse bağırmalısın.

Akşam hava kararmaya başlayıp müşteriler el etek çekmeye başlayınca satamadığın sebze ve meyveyi tekrar arabana yükleyeceksin, evinin yolunu tutacaksın.

Evde yemeğini yedikten sonra yattığın yeri beğenirsin. Mışıl mışıl bir uykuya dalarsın. 

Sabah erkenden malını tekrar yükleyip diğer semt pazarının yolunu tutarsın.

Ne tatili vardır ne de pazarı pazarcılığın. Hastalık kabul etmez. Keyfin olmasa da yollara düşeceksin. Ekmek teknesi ne de olsa.

Bazen iyi kar edersin, keyfine diyecek olmaz, yorgunluk nedir bilmezsin. Malın elde kalırsa dut yemiş bülbüle dönersin, kara kara düşünürsün. Bazen içine kapansan da bazen burnundan soluyarak çatacak birini ararsın.

Hasılı pazarcılık zordur vesselam. Zorluğun yanında bir de helalinden kazanma durumu var. Eğer sebze ve meyvenin iyilerini öne koyup arka tarafa kötü, çürük ve eziklerini koymuş ve müşteriye her yer aynı deyip arka taraftan el çabukluğuyla çürük ve çarık ürün doldurursan bil ki kazancına haram karıştırırsın. Terazin doğru tartmazsa haram yemiş olursun.

*25/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde