Ana içeriğe atla

Yazmak Okumaktır Aynı Zamanda ***

Toplum olarak okuma sorunumuz var. Okumada dünya ortalamasının altındayız. Okumada geri olsak da konuşmada üstümüze yoktur. Çünkü okuma yerine konuşmayı tercih ediyoruz. Konuşmalarımız yazıya dökülse dünya kadar yazılı eserimiz olur. Teknoloji ileride konuşmalarımızı aynı anda yazıya geçirecek seviyeye gelirse dünyanın en büyük eserinin müellifi bizim toplum olur.

Okuma yönünden özürlü olsak da yazan insanımızın sayısı az değil. Kitapçı raflarına bir göz atarsak alınıp okunsun diye okuyucu bekleyen kitap sayısı az değil. Kitapların alıcısı fazla olmasa da kitap bolluğu sevindiricidir. Çünkü yazmak deyip de geçmeyelim. Yazılan bu kitapların her biri birer emek mahsulüdür.  Yazmak okumaktır aynı zamanda. Hayatın getirdiği sorunları ele almaktır, onları dert edinmektir. Onlara çözüm önerileri sunmaktır. Duyarlı olmak demektir.

Yazmak cesarettir aynı zamanda. Görüşünü açıklarken kendini ele vermektir. Rengini ve duruşunu belli etmektir. Kınayanın kınamasına aldırmamaktır. Görüşünden dolayı gelebilecek eleştirilere göğüs germektir ve terlemektir.
Yazmak içini dökmektir aynı zamanda. Rahatlamaktır. Düşündüklerini kağıda yansıtabilmektir. 
Yazmak bir sanattır aynı zamanda. Herkes konuşur, herkes okur ama herkes yazamaz.  Bir insicam içerisinde kelimeleri ve cümleleri konuşturmaktır. Kelime, kavram ve deyimleri yerli yerince oturtmaktır. 
Yazmak bir birikimdir aynı zamanda.  Geçmişten günümüze, belleğinde topladığını kağıda dökmektir. Balık kafalı olmadığına işarettir. Yazmak hafızayı güçlendirir aynı zamanda. Kişiyi dinç ve diri tutar. Kelime hazineni geliştirir.
Yazmak hayata farklı pencerelerden bakmayı öğretir aynı zamanda. Kişi yazarken öğrenmeye devam eder. Eleştirel bir bakış açısı verir. Ufkunu geliştirir. Aynı zamanda eleştirilmeyi de göze alır.
Yazmak bir bağımlılıktır aynı zamanda. Kişiye boş vaktini değerlendirmeyi öğretir, zamanı boşa harcatmaz. Yazmak varken ne yapayım dedirtmez. Yeter ki bir boşluk bulsun.
Yazmak sessizliktir ve sessizliğe bürünmektir aynı zamanda. Kalabalıklardan uzaklaşmaktır. Düşünmeye dalmaktır.
Yazmak bir gözlemdir aynı zamanda. Sorunu görmektir. Kalabalıklar içerisinde otururken zihninde sorunu yazmaya başlamaktır. Kağıda kaleme dökmeden zihninde pişirmektir.
Yazmak geçmişle gelecek arasında bir köprü olmaktır, bağlantı kurmaktır. Çözüm odaklı çalışmaktır. Bazen parçadan bütüne, bazen de bütünden cüze gitmektir. Bir çıkarımda bulunmaktır.
Yazmak bir taraftan kendini geliştirirken bir taraftan da eksikliklerini bulmaktır ve bu eksikliği gidermeye çalışmaktır. Kendini sorgulamaktır.
Yazmak gündemi takip etmek ve gündemle yaşamak demektir.
Yazmak mücadeledir. Bir nevi savaştır. Silahı kalemdir. İnsanı hedef alır. Onlara ve gönüllerine dokunmaya çalışır.
Yazmak yarası olan gocunsun diye inceden inceye dokundurmaktır. Anlayana ve anlamak isteyene elbette. Anlamak istemeyene davul zurna azdır.

***09/11/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde