2 Kasım 2019 Cumartesi

Öğretmenliğimden Bir Enstantane -1-

Ortaokul ve liselerde Kur'an-ı Kerim derslerinin seçmeli ders olarak okutulmaya başlanmasından sonra ilk defa 2018-2019 öğretim yılında altı sınıfın Kur'an'ı Kerim derslerine girdim. Çoğunluğu Kur'an'ı Kerim okuyan öğrencilerin okuduğu Kur'an'dan, okumak için ilgi, alaka ve gayret göstermelerinden fazlasıyla memnun kaldım. 

2019-2020 öğretim yılı başında biri 5. diğeri 6.sınıf olmak üzere iki sınıfın Kur'an derslerine giriyorum. 5 Ekim tarihinden itibaren 4 sınıfın daha Kur'an derslerine girmeye başladım. İçlerinde Kur'an okumasını bilenler de var, bilmeyenler de. Kur'an okuyanlara haftalık birer veya ikişer ayet vererek her hafta okutuyorum. Kur'an bilmeyenlere cüz aldırdım. Onlara da haftalık cüz okutuyorum. Cüz okuyanlara "Dersi beklemeden beni nerede bulursanız cüz okuyacaksınız. Her gün, ne kadar okursanız size zaman ayıracağım" dedim. Zaman zaman teneffüslerde "Öğretmenim! Ben cüzümü okumak istiyorum" diyerek gelen öğrencilerim var. Kiminin sınıfına gidiyorum, kimi ile bahçede nöbetçi iken kenara çekilip okuyoruz.

Yan taraftaki fotoğraftaki öğrenci, ekim ayından itibaren dersine girmeye başladığım bir öğrenci idi. İlk derste Kur'an ve cüzcüleri belirlerken Kur'an okuyorum diyenlerden biridir. Ertesi hafta okuttum. Okuyamadı. Öteki öğrencilerden duyduğu bazı kelimeleri söyledi. O kadar. Haftaya da böyle okursan cüze dönersin dedim. Çocuk yine okuyamadı. Yanına varıp kalemle harfleri gösterdim. Okuyamadı. Önüne bir cüz koyup elif ba'yı oku dedim. Harfleri bile bilmiyordu. Haftaya cüz getir, sen Kur'an bilmiyorsun dedim. İşte bu çocuk o çocuktu. 


30 Ekim Çarşamba günü öğrencileri bahçeden içeriye aldıktan sonra bu öğrenci yanıma geldi ve "Ben cüzümü okuyacağım" dedi. Bodrum katta nöbetçiyim. Şimdi derse gireceğim. Diğer teneffüs nöbet yerime gelirsen okuturum" dedim. Çocuk boyun bükünce "Tamam, çıkar cüzünü okuyalım"  dedim.  Yere çömelerek 8 sayfa okumuşuz.

Üçüncü saatim boştu. Arayan soranım var mı diye telefonuma bir baktım. Dersini bitirip giden sabahçı bir öğretmen meslektaşımın bir mesajı vardı. Biz çömelip cüz okurken bizi çekmiş ve bu fotoyu göndermiş. Altına da "Gruba atamadım ama Allah razı olsun hocam. Var olun!" ve "Tam okuldan çıkıyordum, o kadar duygulandım ki görünce bozmak istemediğim için sadece fotoğraflayıp ayrılmak ihtiyacı duydum." şeklinde iki mesaj yazmış. Hem foto hem de yazılanlar beni fazlasıyla mesrur etti. Öğretmenim, sağ olsun, var olsun.

Altıncı dersin teneffüsünde aynı çocuk bodrum kata gelerek aynı gün iki sayfa daha okudu. Bu çocuk bir an evvel Kur'an'a geçerse çok memnun olacağım. Ki azminden Kur’an’a çabuk geçecek görünüyor.

Pazarcı Esnafı Olmak Zordur *

Hayatta elinin emeğiyle kazanmak zordur. Sorumluluk isteyen her meslek zor olsa da meslekler içerisinde kolaydan zora doğru bir sıralama yapılırsa semt pazarlarında pazarcılık yapmak da meslek grupları arasında zor olanlarındandır.

Mevsimine göre satacağın ürünü almak için sebze halinden veya yerinden getirmelisin. Malı en uygun fiyata almalısın. Çünkü rakiplerinle rekabet etmenin başka yolu yoktur. Aldığın ürünü stoklayacağın bir yerin olmalı. Malı koyduğun yer ürününü üşütmemeli ve bozmamalı. Çabuk bozulacak sebze ve meyveyi çabucak elden çıkarmalısın.

Belli bir yerin yoktur. Her gün satacağın sebze veya meyveyi aracına yüklemelisin. Göçebe gibi her gün bir semte gitmelisin. Daha müşteriler gelmeye başlamadan tezgahı açmalısın. Gerekirse çadır kurmalısın. Yağmura, kara ve dona karşı tedbirini almalısın. Ürünü, albeni diyecek şekilde tezgaha dizmelisin. 

Müşteriler gelmeye başlayınca oturamazsın. Kimi fiyat sorar, kimi seçmece var mı der, kimi şurada şu fiyat, seninki pahalı der. Malını beğendirmek, satmak ve müşteri çekmek için gerekirse bağırmalısın.

Akşam hava kararmaya başlayıp müşteriler el etek çekmeye başlayınca satamadığın sebze ve meyveyi tekrar arabana yükleyeceksin, evinin yolunu tutacaksın.

Evde yemeğini yedikten sonra yattığın yeri beğenirsin. Mışıl mışıl bir uykuya dalarsın. 

Sabah erkenden malını tekrar yükleyip diğer semt pazarının yolunu tutarsın.

Ne tatili vardır ne de pazarı pazarcılığın. Hastalık kabul etmez. Keyfin olmasa da yollara düşeceksin. Ekmek teknesi ne de olsa.

Bazen iyi kar edersin, keyfine diyecek olmaz, yorgunluk nedir bilmezsin. Malın elde kalırsa dut yemiş bülbüle dönersin, kara kara düşünürsün. Bazen içine kapansan da bazen burnundan soluyarak çatacak birini ararsın.

Hasılı pazarcılık zordur vesselam. Zorluğun yanında bir de helalinden kazanma durumu var. Eğer sebze ve meyvenin iyilerini öne koyup arka tarafa kötü, çürük ve eziklerini koymuş ve müşteriye her yer aynı deyip arka taraftan el çabukluğuyla çürük ve çarık ürün doldurursan bil ki kazancına haram karıştırırsın. Terazin doğru tartmazsa haram yemiş olursun.

*25/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yazmak Okumaktır Aynı Zamanda ***

Toplum olarak okuma sorunumuz var. Okumada dünya ortalamasının altındayız. Okumada geri olsak da konuşmada üstümüze yoktur. Çünkü okuma yerine konuşmayı tercih ediyoruz. Konuşmalarımız yazıya dökülse dünya kadar yazılı eserimiz olur. Teknoloji ileride konuşmalarımızı aynı anda yazıya geçirecek seviyeye gelirse dünyanın en büyük eserinin müellifi bizim toplum olur.

Okuma yönünden özürlü olsak da yazan insanımızın sayısı az değil. Kitapçı raflarına bir göz atarsak alınıp okunsun diye okuyucu bekleyen kitap sayısı az değil. Kitapların alıcısı fazla olmasa da kitap bolluğu sevindiricidir. Çünkü yazmak deyip de geçmeyelim. Yazılan bu kitapların her biri birer emek mahsulüdür.  Yazmak okumaktır aynı zamanda. Hayatın getirdiği sorunları ele almaktır, onları dert edinmektir. Onlara çözüm önerileri sunmaktır. Duyarlı olmak demektir.

Yazmak cesarettir aynı zamanda. Görüşünü açıklarken kendini ele vermektir. Rengini ve duruşunu belli etmektir. Kınayanın kınamasına aldırmamaktır. Görüşünden dolayı gelebilecek eleştirilere göğüs germektir ve terlemektir.
Yazmak içini dökmektir aynı zamanda. Rahatlamaktır. Düşündüklerini kağıda yansıtabilmektir. 
Yazmak bir sanattır aynı zamanda. Herkes konuşur, herkes okur ama herkes yazamaz.  Bir insicam içerisinde kelimeleri ve cümleleri konuşturmaktır. Kelime, kavram ve deyimleri yerli yerince oturtmaktır. 
Yazmak bir birikimdir aynı zamanda.  Geçmişten günümüze, belleğinde topladığını kağıda dökmektir. Balık kafalı olmadığına işarettir. Yazmak hafızayı güçlendirir aynı zamanda. Kişiyi dinç ve diri tutar. Kelime hazineni geliştirir.
Yazmak hayata farklı pencerelerden bakmayı öğretir aynı zamanda. Kişi yazarken öğrenmeye devam eder. Eleştirel bir bakış açısı verir. Ufkunu geliştirir. Aynı zamanda eleştirilmeyi de göze alır.
Yazmak bir bağımlılıktır aynı zamanda. Kişiye boş vaktini değerlendirmeyi öğretir, zamanı boşa harcatmaz. Yazmak varken ne yapayım dedirtmez. Yeter ki bir boşluk bulsun.
Yazmak sessizliktir ve sessizliğe bürünmektir aynı zamanda. Kalabalıklardan uzaklaşmaktır. Düşünmeye dalmaktır.
Yazmak bir gözlemdir aynı zamanda. Sorunu görmektir. Kalabalıklar içerisinde otururken zihninde sorunu yazmaya başlamaktır. Kağıda kaleme dökmeden zihninde pişirmektir.
Yazmak geçmişle gelecek arasında bir köprü olmaktır, bağlantı kurmaktır. Çözüm odaklı çalışmaktır. Bazen parçadan bütüne, bazen de bütünden cüze gitmektir. Bir çıkarımda bulunmaktır.
Yazmak bir taraftan kendini geliştirirken bir taraftan da eksikliklerini bulmaktır ve bu eksikliği gidermeye çalışmaktır. Kendini sorgulamaktır.
Yazmak gündemi takip etmek ve gündemle yaşamak demektir.
Yazmak mücadeledir. Bir nevi savaştır. Silahı kalemdir. İnsanı hedef alır. Onlara ve gönüllerine dokunmaya çalışır.
Yazmak yarası olan gocunsun diye inceden inceye dokundurmaktır. Anlayana ve anlamak isteyene elbette. Anlamak istemeyene davul zurna azdır.

***09/11/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.