27 Eylül 2019 Cuma

Deprem "Geliyorum" Diyor ***

Salı günü meydana gelen ve merkez üssü Silivri olan 4.6 şiddetindeki depremden sonra, perşembe günü 14.00 sularında meydana gelen 5.8 şiddetindeki ikinci depremin merkez üssü yine Silivri. Meydana gelen bu orta şiddetindeki depremin ardından iki saat içinde otuz artçı sarsıntı daha oldu. Şükür ki yıkıcı etkisi fazla olmayan bu deprem şimdilik hasarsız atlatıldı.

Merkez üssü Silivri olan bu deprem, İstanbul başta olmak üzere tüm Türkiye'nin yüreğini ağzına getirdi. Fakat korkunun ecele faydası yok. Deprem olacak. Ama deprem bu sefer daha bir ciddi, geliyorum diyor. 1999 Marmara depreminden sonra deprem uzmanlarımız, otuz yıl içinde en az yedi şiddetinde olacak olan bir depreme hazır olmamız lazım diye ekranlarda gün aşırı bas bas bağırdı durdu. 

Marmara'da deprem olacak. Bunu biliyoruz. Bundan kaçış yok. Ama ne zaman, kaç şiddetinde olacak? İki gün içerisinde peşi sıra yaşadığımız bu depremler, beklenen deprem mi yoksa beklenen büyük Marmara depreminin artçı sarsıntıları mı? Keşke beklenen deprem olsa... Daha ne isteriz! Görünen, beklediğimiz büyük depremin öncü kuvveti sanki. Ama bugün ama yarın ama yarından da yakın...

Hazır mıyız yedi büyüklüğünde olacak bir depreme? Hazır olmaya hazırız. Fakat hazırlıklı değiliz. Sadece olacağını biliyoruz. O kadar. Keşke makasın iyice daraldığı ve gelmekte olan büyük depremi de salı ve perşembe günü gündüz vakti yaşadığımız depremler gibi basit yaralanma ve birkaç evin hasar görmesiyle atlatabilsek. 

Niyetim felaket tellallığı değil ama 99'dan bu yana; geldi, geliyor, gelecek denen büyük depremin etkisinin yıkıcı ve hasarının büyük olacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Çünkü 99 depreminden bu yana ibret alıp tedbir aldığımız pek söylenemez. Yaptığımız tek şey, deprem edebiyatı yapmak oldu.

Yazıyı kaleme aldığımda yine Silivri merkezli ardı arkasına artçı sarsıntılar devam ediyordu. Umarım sıkışmış fay hatları bu şekil yavaş yavaş boşalır, diğer fay hatlarını özellikle ana fay hattını tetiklemez ve beklediğimiz büyük deprem gerçekleşmez. 

Bu vesileyle, meydana gelen orta şiddetindeki 5.8'lik deprem sonrası GSM operatörlerine de değinmek istiyorum. Maalesef operatörlerimiz iyi bir sınav vermedi, hepsi sınıfta kaldı. Orta şiddetindeki bir deprem de bile iletişim iflas etti. Haberleşme özgürlüğümüzün içine ettiler. Bu, “daha büyük depremde bize güvenmeyin, bizim gücümüz bu kadar,” demektir. Yani bir depreme GSM operatörlerimiz de tıpkı bizim gibi hazırlıklı değil. 

Rabbim sonumuzu hayır eylesin. Altından kalkamayacağımız afetler vermesin...

***28/09/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.

26 Eylül 2019 Perşembe

Esnaf Dükkânından Sabah Sabah Nasıl Kovuldum?

2005 veya 2006 yılları olsa gerek. Eşim tutturdu, para cüzdanı isterim diye. Güya para koyacak. Kim bulmuş ki eşimde olsun. Para olsun elimde de taşırdım halbuki. Ama eşiniz istediyse gerek veya değil alacaksınız naçar.

Tanıdığım bir çantacıya gittim. Envaiçeşit cüzdan koydu önüme. Seçmekte zorlandım. Çantacı "Her bir çeşit ve renkten birer tane görür. Yenge beğensin. Ötekileri geçerken bırakırsın" dedi. Başka müşteriler gelir, boş dönmesinler. Olmaz dedim ise de ısrar karşısında para cüzdanlarını poşetin içine koyup eve götürdüm.

Eşim bir tanesini seçtikten sonra emaneti sıcağı sıcağına teslim edeyim diye sabah işe gitmeden çantacının yanına uğradım. Çantacı esnaf dükkanı yeni açmış, içeriden dışarıya numunelik çanta çıkarıyor. Sırtı dönük olduğu için beni görmedi. Altı-yedi yaşlarında yanında getirdiği çocuğu gördü beni. Daha ben dükkana varmadan çocuk beni görür görmez "Git amca ya, sabah sabah" dedi. Güleyim mi, ağlayayım mı bu duruma? Öyle ya, ne işim vardı sabah sabah para cüzdanıyla? 

Sabah sabah kovulmuştum doğrusu. Kovan büyük biri olsa "Ulan sana da iyilik yaramaz" deyip geri döneceğim. Ama beni kovan küçücük bir çocuktu. Bu durumda yaptığım tek şey acı acı gülümsemek ve "Kerata! Beni kovuyor musun" demek oldu. 

Çocuk deyip geçmeyin. 15 sene geçmiş hala unutmamışım gördüğünüz gibi. Sonraları vardıkça şakaya tutturup beni kovan çocuk bu çocuk mu desem de işin ucunda kovulmak var. Nasıl unuturum...Farklı bir psikoloji bu. 

Bu arada bir esnafa sabahın köründe gitmenizi hiç tavsiye etmem. Olur ya, yanında küçük bir çocuk olur, ne diyeceği belli olmaz.

25 Eylül 2019 Çarşamba

“BM Ne İşe Yarıyor?” ***

74.BM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı konuşmanın videosunu izledim. 35 dakikalık bir konuşmada Erdoğan, sorun olarak gördüğü her konuya bir bütünlük içerisinde kısa kısa değindi. Nelere değinmemiş ki…

Suriye’den Afganistan’a, Keşmir’den Arakan’a, Akdeniz’den Karabağ’a, Kıbrıs’tan Libya’ya, Filistin’den Mısır’a, Aylan bebekten Kaşıkçı cinayetine ve Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’nin mahkeme salonundaki vefatına…

Mülteci sorununa ve çözüm yollarına ve bir milyara yakın insanın açlık sınırında yaşıyor olmasına…

Şii ve Sünni ayrımına…

Yayılmacı bir politika izleyen ve doymak bilmeyen İsrail devletinin sınırlarına ve BM Güvenlik Konseyinin İsrail ile ilgili aldığı kararların uygulanmamasına…

Yeni Zelanda’daki terör saldırısından Sri Lanka’daki terör saldırılarına, DEAŞ teröründen PKK/PYD terörüne…

Nükleer silahların ve kitle imha silahlarının ya herkese yasak ya da serbest olmasına…

Güvenlik Konseyi’nde adalete uygun reformların yapılıp hayata geçirilmesine…

Dünya beşten büyüktür diyerek zihniyetimizi ve kurallarımızı değiştirmek zamanının geldiğine; adalet, vicdan ve ahlak esaslı bir yapının kurulması gerektiğine vs. değindi.

Erdoğan’ın konuşmasında dünyayı özellikle mazlumları dert edindiği, bunun için kamuoyu oluşturmaya ve BM Genel Kurulunu harekete geçirmeye çalıştığı gözden kaçmıyor. Geçen sene yapılan 73.BM Genel Kurulu konuşmasına göz attığımızda da Erdoğan’ın aynı sorunlara değindiği görülecektir. İkinci Dünya Savaşının galip devletleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’in kendi güvenlikleri için kurduğu ve kendilerine hizmet eden BM’in bugünkü yapısından adalet beklemek fazlasıyla iyi niyet olur. Ama en azından bu yapının adaletsiz olduğunu hem delegelere hem de dünya kamuoyuna haykırmasının altı çizilmelidir. Yine BM Genel Kurulunun İsrail ile ilgili aldığı kararlar uygulanmayacaksa BM ne işe yarıyor diyerek BM’i sorgulaması takdire şayandır.

Türkiye’nin başını çektiği ve dillendirdiği BM’in bu haksız görüntüsü bu haliyle devam etmez ve etmemeli. Er veya geç çatırdamalıdır. Sonuç alınır veya alınmaz ama Erdoğan’ın bir insicam içerisinde yaptığı bu konuşmayı önemsiyorum. En azından bu konuşmada “Bir kötülük gördüğün zaman elinle düzelt, gücün yetmiyorsa dilinle düzelt, buna da gücün yetmiyorsa kalbinle buğzet” hadisinin dil ile düzeltme ve yürekten kalbiyle buğzetme kısmını görüyorum. İnşallah elimizle düzelteceğimiz zamanlar da gelir.

Gönlüme su serpen, göğsümü kabartan bu konuşmasından dolayı Sayın Cumhurbaşkanına yürekten teşekkürler…

***26/09/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.