8 Eylül 2019 Pazar

Su Faturaları Nereye? *

Çift haneli enflasyon ile yaşamaya başlayalı beri ister yerli üretim, ister ithal olsun, zamdan nasibini almayan ürün/mal/hizmet kalmadı. TL'nin dolar karşısında değer kaybetmesiyle birlikte benzin, doğalgaz ve mazotun pompa fiyatları değişir. Yani zam gelir. TL'nin değer kazanmaya başlamasıyla birlikte pompa fiyatlarında indirime gidilir.

Yakıtta dışa bağımlı olduğumuz için petrol fiyatlarında bindirim ve indirimi anlayabiliyorum. Anlayamadığım, belediyelerin uhdesinde olan su fiyatları. TL değer kaybetse de, değer kazansa da suyun metre küpü aylık otomatiğe bağlanmış durumda. Kullandığımız su ithal olsa, bu da ithal edilen diğer ürünler gibi zamdan nasibini alacak diyelim. Halihazırda su, bizim öz sermayemiz. İthal falan değil. O zaman su fiyatlarının otomatiğe bağlanmasının bir izahı olabilir mi? Haydi enflasyonlu hayatın bir cilvesi olarak yerli/ithal her ürüne zam gelir, su da yerli olmasına rağmen girdileri de arttı. Bundan dolayı su fiyatları da artış gösterdi diyelim. Bu mübareğin girdisi her ay değişir mi? İşin içinde değilsiniz. O yüzden işin iç yüzünü bilemezsin diyebilirsiniz. Tamam öyle olsun. Girdiler dolayısıyla su fiyatlarını artırdık. Hiç mi düşmez bu? Dövizin iniş ve çıkış seyrine göre akaryakıt fiyatları değişirken su fiyatlarındaki sürekli yukarı seyrin bir izahı olabilir mi? İnanın, anlamakta zorlanıyorum.

Belediyeci değilim. Herkes gibi bir su tüketicisiyim. Suyun maliyetini bilmesem de kullanıyorum. Gerçekten suya ödediğimiz yüklü faturalar suyun olması gereken gerçek değeri ise sözüm olmaz. Acaba belediyeler diğer masraflarını karşılamak için aylık, suya mı dokunuyor? Eğer belediyeler böyle yapıyorsa yanlış yaparlar. Belediyeler giderlerini karşılamak için başka yollar bulmak zorunda. Başka yol bulamıyorlar ise onlara söyleyeceğim, ücretsiz olarak düzenlemiş oldukları, adına hizmet dedikleri kurs vb hizmetlerden ücret almaları. Sosyal belediyecilik adına düzenlediğimiz kurslardan ücret alamayız denirse, verilen hizmetin en azından maliyeti alınabilir. Çünkü her hizmetin bir bedeli olması gerekir. Ali'nin gördüğü kursun bedeli Ahmet'ten alınmamalı diye düşünüyorum.

Su hayattır, hayatımızın vazgeçilmezidir. Olmazsa olmazımızdır. Susuz ve su kullanmadan yaşamamız mümkün değildir. Elimiz mahkum su kullanmaya. Durum bu iken her ay katmerli bir şekilde faturalara yansıyan su fiyatlarının hayatımızı zindan etmesini istemiyorum. Girdi fiyatlarına göre suya gelecek zamma evet ama fahişine el insaf, yani hayır diyorum.

*21/09/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Hutbe Konularını Belirlerken *

Diyanet İşleri Başkanlığı, bünyesinde bulunan Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan hutbeleri yayımlayarak hutbede okunması için tüm camilere gönderiyor. Konu bakımından birliğin sağlanması, aşırı uçlara karşı tedbir alınması ve birinci elden doğru ve sağlıklı bilgi vermesi bakımından Diyanetin hazırlatıp onay verdiği hutbe konularını önemsiyorum. Burada okunan hutbeler ve seçilen konular üzerinden bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Diyanetin tek elden okuttuğu bazı hutbeler yerinde ve yararlı olmakla beraber bazı seçtiği konular yönüyle hutbeleri bir eleştiriye tabi tutmak gerekir diye düşünüyorum. Her şeyden önce seçilen ve okutulan hutbelerin gündem belirlemesini istiyorum. Ama çoğu zaman hutbeler rutinin dışına çıkmayınca okunan hutbeler sönük kalıyor. Zaman zaman hutbeleri belirli gün ve haftaları takip ediyor diye eleştiriyorum. Bence Diyanet, günleri takip etme sevdasından vazgeçmelidir. Belirli gün ve haftaları ilgili kurum ve kuruluşlar ansın veya kutlasın. Diyanet siyasete girmeden Müslümanları ilgilendiren konu ve sorunlara öncelikli olarak yer vermelidir. Hutbeyi dinleyen Müslüman, Müslüman’ın bir konuda alması gereken tavrı öğrenmelidir. Hutbeler Müslüman’a yol gösterici bir misyon üstlenmelidir. Bir değindiği konuya zorunlu olmadıkça kolay kolay yer vermemelidir.  Hutbe illaki dini bir konu olması gerekmiyor. Müslümanları ilgilendiren her konu, hutbede yer bulabilmelidir. Bazı hutbe konuları şimdiki gibi tüm camilerde tek ve aynı hutbe olarak okunurken bazı haftalarda konu belirlemeyi Diyanet, il ve ilçe müftülüklerine bırakmalıdır. Hutbeyi il veya ilçe müftülükleri hazırlamalıdır. Çünkü hutbeler Müslümanlara bir şeyler vermeyi hedefliyor, Müslümanların sorunlarına eğilmesi gerekiyorsa bazı genel sorunlar olmakla beraber her il veya ilçenin de lokal ve kronik sorunları olabilir. Yani bazı hutbeler mahallinde, yörenin sorununu çözme amacını gütmelidir. İhtiyaç olan hutbelerin cemaat nezdinde daha dikkatli dinlenileceğini düşünüyorum.

Ne demek istediğimin daha iyi anlaşılması bakımından yöresel hutbe konularına bazı örnekler vermek istiyorum. (Konya'dan örnekler. Bu konular başka şehirlerimizin de sorunu olabilir)
Ben olsam  Konya'da;
1.Semt pazarlarına değinirim: Esnafın sebze ve meyvesini seçtirmemesini, çürük, çarık, ezik gibi ayıplı mal vermesini, gösterdiği ile tarttığının farklı olmasını "Aldatan bizden değildir" hadisi ışığında işlemeye çalışırım. Pazar dağıldıktan sonra esnafın tüm çöpünü satış yaptığı yere bırakıp gitmesini, görüntünün savaş alanına benzediğini, bu durumun "Temizlik imandandır" nassına uymadığını hatırlatırım.
2.Düğün sezonunda düğünlerdeki astronomik harcamalara işaret ederim. Yaptığımızın "Ev alanla, evlenene Allah yardım eder" sözüne ters olduğunu, kolaylaştırmanın dinin emri olduğunu söylerim. 
3.Düğün yemeklerindeki israfı işlerim.
4.Düğün konvoylarına ve patlayıcı madde kullanımına değinirim. Müziğin sonuna kadar açılmasını, konvoyda korna çalınmasını, konvoyu durdurup trafiğin içinde oynanmasını ele alırım.
5.Düğünlere hediye olarak götürülen kap kacak meselesinin artık demode olduğunu, yükten başka bir fayda sağlamadığını, birbirimize eziyet etmememiz gerektiğini işlerim.
6.Taziye çadırlarında yemek vermenin doğru bir hareket olmadığını, eski köye yeni âdetler getirilmemesi gerektiğini anlatırım.
7.Ölenin altını üstünü görme meselesine ölenlerimize hatim okutmak için para verilmesi gibi durumların yanlışlığına işaret ederim.
8.Öğrenci kaydı için yanlış adres göstermenin doğru olmadığına, bunun devleti kandırmak olduğunu, bir nevi yalan olduğunu, haksız rekabete sebebiyet verdiğini anlatırım.

Gördüğünüz gibi örnek olarak verdiğim konular ağırlıklı olarak sosyal konulardır. Daha ne konular var! Yeter ki böyle bir imkan sunulsun. Bu tür hutbe konularının halkımıza daha faydalı olacağını düşünüyorum.

*20/09/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

7 Eylül 2019 Cumartesi

Adamın Gözü Ayakkabımdaymış!

Şu gördüğünüz açık renkli spor ayakkabısını geçen geçen yıl aldım. Açık renk olduğu için kirlenmesin diye uçan kuştan korumaya çalışıyorum dense yeridir. Çünkü kirlenince silmekle temizlenmiyor. Tek temizleme yolu çamaşır makinesine atıp çamaşır yıkar gibi yıkamaktır. 

Ayakkabı değil mi, kirlenerek elbet. O kadar da hassas olma. Madem kirlenmesini istemiyorsun. O zaman giyme, turşusunu kur demeyin. Ayakkabının doğal yoldan kirlenmesine evet ama başka türlüsüne hayır derim. 

Cuma günü hem cuma namazını kılmak hem de bir cenaze namazına katılmak için Musalla Mezarlığının Nalçacı tarafındaki bir camiye gittim. Cami tıklım tıklım doluydu. Ayakkabılarımı çıkardım. Ama ayakkabılıklar da dolu olduğu için ayakkabımı paşmaklığa koyamadım. Cami girişinin kenarına ayakkabımı çıkararak içeri geçtim. 

Güç-bela, iki büklüm namazı kıldım. Ardından musallaya geçmek için çıktım. Ayakkabım koyduğum yerdeydi. Şükür ki korktuğum başıma gelmedi. Ayakkabım çalınmamıştı. Ama korktuğumun dışında başıma başka bir şey geldi. Ayakkabısını alan hiç boşluk bulamasa bile çorabıyla ayakkabımın üzerine basıp geçeceği yerde ayakkabısıyla ayakkabıma basıp geçmiş ve ayakkabısının izini spor ayakkabıma geçirmiş. 

Ne diyeyim bu adama? Allah hayrını versin diyeyim en iyisi. Yapabileceğim başka bir şey yok. Bereket bastığı yerde ayakkabım vardı, ben yoktum. Böylesi bir adam değil ayakkabımı, beni görse acımazdı. Gözü başımda değil, ayağımdaymış. Ayağımı göremeyince ayağımı koruyan ayakkabıma göz dikmiş. Bu durumdaki bir kişi için üzülmeye değmez. Hatta sevinmem lazım. Canımı kurtardığıma şükredeyim. 

Allah kıldığın namazını kabul etsin kardeşim! Bir daha namaz kılmak için camiye geleceksen, Ne olur! Namazdan önce başkasının ayakkabısına o pis ayakkabılarınla basılmaması gerektiğini öğren, sonra camiye gel. Çünkü edep, ahlak namazdan daha önceliklidir.