24 Ağustos 2019 Cumartesi

Sosyal Medya Paylaşım-cı-ları

Sosyal medya paylaşım-cı-ları gerçek hayatta olduğu gibi çeşit çeşittir. Aklımda kaldığı kadarıyla bu paylaşım ve paylaşımcı çeşitlerini ve bu aleme girip çıkanları yazmaya çalışacağım.
1.Durmadan sadece resim paylaşanlar. Tabii her fotoğraf karesinde kendisi de olanlar.
2.Cuma mesajı paylaşanlar 
3.Kendisi bir paylaşımda bulunmayıp başka paylaşımları beğenip yorum yazanlar
4.Kendisine ait bir profili olduğu halde hiç paylaşım yapmayanlar
5.Her türlü paylaşımı, paylaşımın altına yapılan yorumları okuduğu halde girip okumamış gibi iz bırakmayanlar
6.Sadece resim ve fotoğrafı beğenenler
7.Durmadan bir partinin lehine paylaşım yapanlar
8.Tüm paylaşımını bir parti aleyhine yapanlar
9.Makamca kendisinden yukarı seviyedekinin paylaşımını beğenip altındakileri beğenmeyenler
10.Paylaşımının doğru olup olmadığını araştırmadan amacıma hizmet ediyor deyip paylaşanlar 
11.Her paylaşıma yorum yazıp beğenenler 
12.Beğendiği bir paylaşımı rengimi belli eder düşüncesiyle beğenemeyenler
13.Seçim zamanı aday adayı veya aday olduğu zaman kendisine ait bir profil açıp seçim sonrası kapatanlar
14.Kendi cemaat, tarikatına ait paylaşım yapanlar
15.Önemli gün ve hafta ile ilgili paylaşım yapanlar
16.Dini paylaşım yapanlar
17.Komik video paylaşımı yapanlar
18.Yediğini, içtiğini, gezdiğini paylaşanlar
19.İşi ve mesleğiyle ilgili paylaşım ve bilgilendirme, aynı zamanda reklamını yapanlar
20 Anılarını tazeleyenler
21 Ana, baba ve sevip saydığı kişilerin ölüm yıldönümlerini kaçırmayalar, acısını ilk gün gibi duyanlar ve yıllar sonra da olsa taziye yorumu alanlar
22.Türki Cumhuriyetleriyle ilgili paylaşımlar
23.İslam dünyasıyla ilgili paylaşımlar
24.Türki Cumhuriyetleri paylaşımları ile İslam dünyasındaki işkencelerin karşılaştırılması
25.Milliyetçilik paylaşımları
26.Doğum günü mesajları. Kutlayıp kutlamayana teşekkürler
27.Yeni göreve başlama, atanma mesajları
28.Bir müddet sosyal medya fenemoni olduktan sonra sosyal medyaya veda edenler ve bir müddet sonra yeniden merhaba diyenler
29.Mutlu, üzüntülü, kızgın anını paylaşanlar
30.Doğum-vefat paylaşımları
31.Sendika paylaşımları
32.Hastanede kafa göz sarılı iken yapılan paylaşımlar(Bu halde kime fotoğraf çektiriyorlar bilmiyorum)
33.Dua isteyenler
34.Ziyaret ve görüşme paylaşımları
35.Doğanın güzelliklerini paylaşanlar
36.Yazı paylaşanlar
37.Kes-kopyala yapıştır yapanlar
38.Dünyayı düzeltmeye çalışanlar, tebliğ görevi yapanlar...

23 Ağustos 2019 Cuma

Uzaklaştırma Kararı ***

"Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanun" 8 Mart 2012 tarihinde TBMM tarafından kabul edildi. Kanunun amacı -adından da anlaşılabileceği gibi- ailenin özellikle kadına şiddeti önlemektir. Kanunun çıkarıldığı gün de önemli. Çünkü 8 Mart Dünya kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır.

Bu kanunun en dikkat çeken, zaman zaman tartışmalara neden olan yönü kadının beyanı meselesidir. Kadın veya şiddete maruz kalan; savcılığa, aile mahkemesine, polis veya jandarmaya başvurarak şikayette bulunması halinde mahkeme, şiddete başvuran kişi hakkında altı aya kadar uzaklaştırma cezası verebiliyor. Görüldüğü gibi kadın ve aileyi korumak amacıyla iyi niyetle çıkarılmış bir kanun var önümüzde.

Peki, bu kanuna rağmen kadına şiddeti daha ötesi kadın cinayetlerini önleyebildik mi? Kanunun çıktığı günden bugüne şiddete maruz kalan veya cinayete kurban giden kadın sayısı ile kanun çıkmadan önceki şiddet ve cinayetin bir istatistiği var mı elimizde? En azından benim elimde böyle bir istatistik yok. Ama kadına şiddet veya cinayete kurban giden kadın cinayetlerini her gün haberlerde seyrettiğimi söyleyebilirim.

Neden derseniz? Kanun yapıcılar kanunu çıkarırken bu toplumun yapısını göz önünde bulundurmamıştır. Niçin derseniz? Bir an için düşünelim. Kadın, kocasını şikayet etmek için ilgili mercilere başvuruyor. Mahkeme de kocaya “İki ay boyunca eşine, çocuğuna, evine yaklaşmayacaksın” desin. Bu tebliği alan koca “Öyle mi? Tüh ya! Madem öyle, ben de iki ay boyunca evime yaklaşmam, ne yapalım? Başa gelen çekilir” deyip evinden uzak mı kalacak? Adam ölümü göze alır, o eve yine yaklaşmaya çalışır ve eline geçirdiği zaman eşine, elinden gelen her türlü kötülüğü yapar. Haydi bir an için koca dişini sıktı, iki ay boyunca evine yaklaşmadı diyelim. İki ay sonra evine girişi serbest olan koca, o eve hayır eder mi? Hayır etmediğini hepimiz biliyoruz. Çünkü çoğu uzaklaştırma cezası verilen aile mahkeme kararları şiddet veya cinayeti tetiklediği görülmektedir.

6284 Sayılı Kanun, tamamen söz dinleyen normal insanlar için çıkarılmış bir kanundur. Karşımızda eşine şiddet uygulayan anormal bir durum ve anormal bir kişi var. Biz bu anormal kişiden normal davranmasını bekliyoruz. Ayrıca uzaklaştırma kararından sonra kadını kim koruyor? Böylesi durumlarda devletin 24 saat evi bekleyecek durumu yok. O zaman uzaklaştırma cezası alan kişi elini, kolunu sallayarak evine girebiliyor.

Kanun hazırlayıcıları ve uygulayıcıları daha iyi bilir ama bu haliyle bu kanun şiddeti önlememekte, hatta şiddeti körüklemektedir. Bence bunun nedeni ev içinde cereyan eden bir olayın şikayet konusu edilerek dışarıya çıkarılmasıdır.

Bana “O zaman kadın dayak yemeye devam mı etsin, şikayet edilmesin mi” diyebilirsiniz. Böylesi durumlarda şayet eşler medeni bir şekilde aralarındaki sorunu çözemiyorlarsa devreye aile büyükleri girmelidir. Aile büyüklerinin yapacağı arabuluculuk, kadını korumaya yönelik 6284 sayılı kanundan daha etkili olur kanaatini taşımaktayım.

***27/08/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Kadına Şiddet Sorunu *

Gün geçmiyor ki ülke; kadına şiddet, kadına taciz, eşi tarafından öldürülen kadın olayıyla sarsılmasın. Her vukuatta Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı olaya el koyar, vatandaş sosyal medyadan tepkisini dile getirir, siyasiler sert açıklamalarda bulunur. Birkaç gün tepkiler sıcaklığını korur, olay tam soğumaya yüz yuttuğu zaman bir başka kadın cinayeti patlak verir.

Durum aynen böyle değil mi? Tam bir kısır döngü yaşıyoruz. Ne tedbir alırsak alalım, ne tepki gösterirsek gösterelim kadınların maruz kaldığı bildik sahneler artarak tekrarlanıyor. Çünkü kumaşımız bu.

Bir diğer konu, sürüp gitmekte olan bu sorunun adını "Kadına şiddet" diyerek yanlış koyuyoruz. Sorun kadına şiddet sorunu değil, güçlü olanın güçsüze güç gösterisinden ibarettir. Bu ülkede kimin gücü kime yetiyorsa o; şiddetin, cinayetin, tecavüzün nesnesidir. Koca karısını, ana çocuğunu, trafik magandası suyunu bulandıranı, öğretmen öğrencisini, öğrenci öğretmen ve idarecisini, veli çocuğunun  öğretmenini, komşu komşusunu, çoğumuzun kedi ve köpeğe muamelesini gözünüzün önüne bir getirin. Bana hak vereceksiniz. Biz buyuz. Sayıları ne kadar bilmem ama bu ülkede karısından dayak yiyen erkekler de var. Sadece erkekliğe halel getirmeyeyim diye içine atıyor, şikayet konusu etmiyor, o kadar...

Hasılı şiddet toplumuyuz. Öyle bir toplumuz ki şiddeti çözmeye giderken bile şiddet uygularız. Çoğumuz küçüklükte şiddetle yoğrulduk. Büyüyüp güç-kuvvete ulaşınca bilinçaltına yerleşen şiddet nefretini başkasının sırtında uyguluyoruz. Niyetim bu durumu savunmak ve masum göstermek değil. Şiddet ve dayak en masum halimiz. Daha içimizde gün görmedik, daha uygulamaya koymadığımız ne fikirlerimiz var: Öldürmek, kurşun yağmuruna tutmak, boğazını kesmek, çoluk-çocuk demeden hepsini öldürmek gibi cinnet hallerimiz de var. Şimdilik lokal olsa da bunlar da artacak.

Neden böyleyiz derseniz? Biz medenice konuşamayız, konuşmayı acizlik görürüz. Kazara konuşmaya başlasak bile birkaç cümlede sesimiz yükselir. Bu demektir ki kafamın tasını arttırma, beş kardeş geliyor demektir. Hoş konuşmayı denesek bile beceremeyiz. Çünkü kendimizi anlatacak ve karşı tarafı anlayacak kelime hazinesine sahip değiliz. Bildiğimiz kelimeler; vur, kır, öldür gibi az sayıdaki sözcükten ibarettir.

Kadına şiddeti önlemenin bir yolu, evlenirken gösterdiğimiz alakayı ayrılırken nefrete dönüştürmemektir. Evlenmeyi doğal gördüğümüz kadar geçim olmadığı takdirde boşanmayı da doğal görmektir. Ne evlenmek mutluluğun/dünyanın başıdır ne de boşanmak mutsuzluğun/dünyanın sonudur. Olmuyorsa medenice ayrılmaktır. Herkes yoluna gitmelidir. Bu meseleyi hayat-memat meselesi olarak görmemek lazım. Yollar ayrıldıktan sonra birlikte yaşanılan günlerin hatırına, birbirinin aleyhinde konuşmamaktır. Kendilerini yanlış tercih olarak görüp doğru tercihlere yönelmektir.

Aslında eşler arasında şiddeti kökten çözmenin yolu, evlenirken tarafların birbirine açık oynamalarıdır. Adaylar birbirleriyle sadece kaporta, soy-sop ve meslek yönüyle değil, iç dünyasıyla da evlenmelidir. Birbirlerini beğendikten sonra kimin ajandasında hangi yönü varsa ortaya dökülmeli. Olaylar karşısında nasıl tavır takınacakları dahi konuşulmalı. Bu şekil birbirlerini beğenirlerse yollarını birleştirmeliler. Evlendikten sonra ortaya çıkacak yeni huylar ile eşler şok yaşamamalılar. İnanın böyle davranmak yani evlenmeden önce açık oynamak sonradan ortaya çıkacak birçok sorunu çözer. Ama biz kötü yönlerimizi gizlemeyi çok severiz.

*26/08/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.