Gün geçmiyor ki ülke; kadına şiddet, kadına taciz, eşi
tarafından öldürülen kadın olayıyla sarsılmasın. Her vukuatta Aile Sosyal
Politikalar Bakanlığı olaya el koyar, vatandaş sosyal medyadan tepkisini dile
getirir, siyasiler sert açıklamalarda bulunur. Birkaç gün tepkiler sıcaklığını
korur, olay tam soğumaya yüz yuttuğu zaman bir başka kadın cinayeti patlak
verir.
Durum aynen böyle değil mi? Tam bir kısır döngü yaşıyoruz.
Ne tedbir alırsak alalım, ne tepki gösterirsek gösterelim kadınların maruz
kaldığı bildik sahneler artarak tekrarlanıyor. Çünkü kumaşımız bu.
Bir diğer konu, sürüp gitmekte olan bu sorunun adını "Kadına
şiddet" diyerek yanlış koyuyoruz. Sorun kadına şiddet sorunu değil, güçlü
olanın güçsüze güç gösterisinden ibarettir. Bu ülkede kimin gücü kime yetiyorsa
o; şiddetin, cinayetin, tecavüzün nesnesidir. Koca karısını, ana çocuğunu,
trafik magandası suyunu bulandıranı, öğretmen öğrencisini, öğrenci öğretmen ve
idarecisini, veli çocuğunun öğretmenini, komşu komşusunu, çoğumuzun kedi
ve köpeğe muamelesini gözünüzün önüne bir getirin. Bana hak vereceksiniz. Biz
buyuz. Sayıları ne kadar bilmem ama bu ülkede karısından dayak yiyen erkekler
de var. Sadece erkekliğe halel getirmeyeyim diye içine atıyor, şikayet konusu
etmiyor, o kadar...
Hasılı şiddet toplumuyuz. Öyle bir toplumuz ki şiddeti
çözmeye giderken bile şiddet uygularız. Çoğumuz küçüklükte şiddetle yoğrulduk.
Büyüyüp güç-kuvvete ulaşınca bilinçaltına yerleşen şiddet nefretini başkasının
sırtında uyguluyoruz. Niyetim bu durumu savunmak ve masum göstermek değil.
Şiddet ve dayak en masum halimiz. Daha içimizde gün görmedik, daha uygulamaya
koymadığımız ne fikirlerimiz var: Öldürmek, kurşun yağmuruna tutmak, boğazını
kesmek, çoluk-çocuk demeden hepsini öldürmek gibi cinnet hallerimiz de var.
Şimdilik lokal olsa da bunlar da artacak.
Neden böyleyiz derseniz? Biz medenice konuşamayız,
konuşmayı acizlik görürüz. Kazara konuşmaya başlasak bile birkaç cümlede
sesimiz yükselir. Bu demektir ki kafamın tasını arttırma, beş kardeş geliyor
demektir. Hoş konuşmayı denesek bile beceremeyiz. Çünkü kendimizi anlatacak ve
karşı tarafı anlayacak kelime hazinesine sahip değiliz. Bildiğimiz kelimeler;
vur, kır, öldür gibi az sayıdaki sözcükten ibarettir.
Kadına şiddeti önlemenin bir yolu, evlenirken gösterdiğimiz
alakayı ayrılırken nefrete dönüştürmemektir. Evlenmeyi doğal gördüğümüz kadar
geçim olmadığı takdirde boşanmayı da doğal görmektir. Ne evlenmek
mutluluğun/dünyanın başıdır ne de boşanmak mutsuzluğun/dünyanın sonudur.
Olmuyorsa medenice ayrılmaktır. Herkes yoluna gitmelidir. Bu meseleyi
hayat-memat meselesi olarak görmemek lazım. Yollar ayrıldıktan sonra birlikte yaşanılan
günlerin hatırına, birbirinin aleyhinde konuşmamaktır. Kendilerini yanlış
tercih olarak görüp doğru tercihlere yönelmektir.
Aslında eşler arasında şiddeti kökten çözmenin yolu,
evlenirken tarafların birbirine açık oynamalarıdır. Adaylar birbirleriyle
sadece kaporta, soy-sop ve meslek yönüyle değil, iç dünyasıyla da evlenmelidir.
Birbirlerini beğendikten sonra kimin ajandasında hangi yönü varsa ortaya
dökülmeli. Olaylar karşısında nasıl tavır takınacakları dahi konuşulmalı. Bu
şekil birbirlerini beğenirlerse yollarını birleştirmeliler. Evlendikten sonra
ortaya çıkacak yeni huylar ile eşler şok yaşamamalılar. İnanın böyle davranmak
yani evlenmeden önce açık oynamak sonradan ortaya çıkacak birçok sorunu çözer.
Ama biz kötü yönlerimizi gizlemeyi çok severiz.
*26/08/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*26/08/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder