Biri veya herhangi bir banka "Gel sana faizle borç
vereyim" dese adamı veya bankayı düşman beller, ağzıma geleni söyler.
Allah faize haram derken, benim bu konudaki hassasiyetim belli iken sen nasıl
olur da bana faizden bahsedersin, derim. Ama aynı kişi veya banka bana
"Krediler düştü, çok uygun. Gel sana kredi vereyim, kefilsiz-senetsiz ve
beklemeden şu kadar çekebilirsin, on yıl boyunca zorlanmadan aylık bu kadar
ödersin" dese tepki göstermediğim gibi demek ki bankada kredim varmış der,
biraz ürksem de bir sevinirim, sormayın gitsin. Ardından "Bu kadar çeksem,
buna bir ev alsam, aylık ödediğim kiradan kurtulur ve kira öder gibi bir zaman
sonra ev sahibi olurum. Bu devirde kim, kime bu şekil borç verir, baba oğluna
bile vermez" diye düşünürüm.
Aslında faiz, nema, riba, kredi dediğimiz şeylerin adları
farklı farklı olsa da hepsi aynı işlemdir. Yani faizdir. Düpedüz faiz olan bu
işi sürekli borçlanarak devlet yapıyor, yani benim adıma devlet borçlanıyor,
işletmelerin çoğu yapıyor. Vatandaşın epey bir kısmı araç, konut, tüketici
kredisi adı altında fırsatını buldu mu çekiyor.
Piyasayı hareketlendirmek ve inşaat sektörünü canlandırmak
amacıyla kamu bankaları faiz oranlarını cazip bir orana çekti. Bazı özel
bankalar da bu kervana katıldı. Konut alacaklar açıklanan bu faiz oranlarını
uygun görmüş olmalı ki kredi çekmek için bankaların kapısını aşındırmaya
başladılar.
Faizle ilgili durum bu ve vatandaş bununla ilgili hesap-kitap
yapar iken 23 Ağustos Cuma gününün hutbesi faiz üzerineydi. Hiç kredi isminden
bahsetmedi ama faizin cahiliye âdeti olan bir haram olduğuna, peygamberimizin
ayakları altına aldığına işaret etti. Hutbelerde niçin faizden bahsedilmiyor,
hep hükümetin emrinde diye Diyanet'e eleştiri getirenlere duyurulur. Diyanet,
konut kredilerinin teşvik edildiği bir aşamada hutbede faiz konusunu ele alarak
duruşunu gösterdi. Bu açıdan Diyanet'i tebrik etmek lazım.
Şimdi gelelim bana, sana, ona, bize... Biz de faizle,
krediyle işimiz olmaz, Allah bugüne kadar düşürmedi, inşallah bundan sonra da
düşürmez diye sevine duralım. Sevinelim ama elimizin değmediği ve çekmekten
kaçındığımız faiz veya kredinin faturası bize çıkıyor. Yani dolaylı yoldan biz
ödüyoruz. Devlet likidite ihtiyacını karşılamak için faizle borç alıyor, tüm
milletin sırtına yüklüyor, vadesi geldiği zaman "Sana hizmet
yapacağım" diye aldığı verginin bir kısmını faiz ödemesine yatırıyor.
Esnaf veya işletme, üretim yapmak için kredi çekiyor. Mamulü piyasaya sürerken
ödeyeceği vergi ve faizin maliyetini de gidere dahil ediyor. Bu durumda faizi
kim ödüyor? İşletme kazandığı kardan mı ödüyor yoksa bizden mi? Herhalde üretilen
malı alanların sırtına yüklese gerek. Müteahhit kredi çekip ev yapıyorsa
herhalde maliyetlere kredi ödemesini de ekliyor olmalı.
Hasılı vatandaşın bir kısmı faiz illetine bulaşmasa bile
ödemesinde faize dolaylı olarak müdahil oluyor. Çünkü dayatılan ekonomi çarkı
böyle dönüyor. "Hiç faiz yemiyorum diyenler tozundan nasiplenecek"
denilen bu olsa gerek. Biz dünyaya faizsiz bir ekonomi modeli sunamadığımız
müddetçe kökü ta Cahiliye Dönemine uzanan bu çark, maalesef bu şekilde
"hayatın bir gerçeği" olarak piyasaları etkilemeye devam edecek.
*06/09/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*06/09/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder