Hepimizin
bildiği bir söz ile başlayacağım yazıma: "Büyük kafalar fikirleri, orta
kafalar olayları, küçük kafalar kişileri tartışır." Bu sözün doğruluğunu herhalde
kabul etmeyeniniz yoktur. Bu söze inanırız ama çoğu zaman uygulamaya koymayız.
Çünkü hayatın içinde cereyan eden olaylara kendimizi o kadar kaptırırız ki
nereye girdiğimizi, ne yaptığımızı kendimiz bile bilemeyiz.
Sebebi
nedir bilmiyorum ama çoğumuz büyük kafa olmayı değil, kişileri tartışır
dururuz. Bu durum tevazuumuzdan mıdır yoksa büyük adam, büyük kafa olacak
kapasitemiz olmadığından mıdır? Kendimiz olacağımız yerde sürü psikolojisi ile
hareket ediyor, algılarla yaşıyoruz. Kendi aklımıza güvenmeyerek başkalarının
dolduruşuyla kendimizi bir yere veya kişiye ait hissetmeye çalışıyoruz.
Kendimizin kişi veya kişileri savunan ya da kişi veya kişilere saldıran
bireyler olarak görüntü vermesinden de rahatsız olmuyoruz.
Kişileri
savunma veya kötülemeye adadığımız ömrümüzü, uğruna inandığımız prensiplere
harcasak fena mı olur? Şayet savunduğumuz fikir, düşünce ve ideallerin uzun
ömürlü olmasını istiyorsak; kişilere gösterdiğimiz sevgi ve nefretin onda
birini, inandığımız prensiplerimize göstersek, prensipler çerçevesinde hareket
etsek, başarı/başarısızlığı kişilere bağlamasak, bu alanda bir kültür
oluştursak hiç de fena olmaz. Çünkü bu yol, bir ideal uğruna bizi yaşatır,
inandığımız değerleri yarınlara taşır. Kişilere sevgi ve nefret duyarak
gösterdiğimiz bağlılık kişi ile sınırlıdır. Kişi öldü mü orta yerde kalakalırız
veya sevdiğimiz kişi hata veya yanlışlar yapmaya başlarsa kendimizi kandırılmış
hisseder, hayal kırıklığına uğrarız.
Şunu
unutmayalım ki hiçbir dava, ideoloji, fikir kişiler üzerine yürümez. Kişiler
üstüdür bunlar. Bugün sevgi gösterdiğimiz kişiler, davayı menzile götürmeye
çalışan birer aktördür. O olmasa, bir başkası bayrağı devralır, bayrağı tepeye
dikmeye çalışır. Bu davanın en altında yer alanla en üstünde yer alan arasında
bir fark yoktur. Herkes o dava için çalışır. Bu şekil davranılırsa herkes
davanın hizmetkârı olur. Ama kişileri davanın önüne çıkarırsak yaptığımız, dava
mücadelesinden ziyade kişi mücadelesi haline döner. Unutmayalım ki kişiler
gelip geçicidir, kimse vazgeçilmez değildir.
Prensipleri
değil de kişileri prensiplerin önüne geçirmek ve sensiz olmaz demek o kişiye de
yapılan en büyük kötülüktür. Çünkü normalinden fazla gösterilen sevgi, kişileri
güç zehirlenmesine götürebilir. Çünkü var bende bir şey demeye başlar.
Gelin
bir seçim yapalım. Kişileri tartışarak küçük adamlar olarak mı kalmaya devam
edeceğiz yoksa olayları tartışarak orta adam mı olacağız ya da prensipleri
tartışarak büyük adam mı olacağız? Karar bizim...
***18/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.
***18/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder