14 Ağustos 2019 Çarşamba

Yola Çıkma!

*Usul, adap, yol, yöntem bilmiyorsan,
*İyi bir ekibin yok ise,
*İstişareye önem vermiyorsan,
*Makam, mevki ve şöhret hırsın var ise,
*Ufkun geniş değilse,
*Eleştiriye açık değilsen,
*Kızıp sinirleniyor; en sonda söyleyeceğini en başta söylüyorsan,
*Kendini sürekli geliştirmiyor ve yenileyemiyorsan,
*Uzun vadeli bir plan ve programın yok, olanı da yerinde ve zamanında revize edemiyorsan,
*İletişime çok açık değilsen,
*Ehliyet ve liyakate önem vermeyeceksen,
*Bütün işleri kendi üzerinde toplayacaksan,
*Dinlenmek için kendine yerinde ve zamanında yeterince zaman ayırmayacaksan,
*Yanındakilere güvenmeyeceksen,
*Herkese ayar vereceksen,
*Kucaklayıcı değil, kutuplaştırıcı olacak ve bütün okları üzerine çekeceksen,
*Zamanla prensiplerini çiğneyip zikzaklar çizeceksen,
*Çok konuşarak yüzünü eskiteceksen,
*Kendini anlatmayıp hep rakiplerini kötüleyeceksen,
*Seninle yolunu ayıranlara nankör diyeceksen,
*Kendini yenilemeyip hep eskiyi hatırlatacaksan,
*Yenilgiyi hazmedemeyeceksen,
*Eşini, dostunu, oğlunu, kızını, damadını işinden uzak tutamayacaksan,
*Dünyanın merkezini hep kendin olarak görecek ve benden sonrası tufan diyeceksen,
*Hata yaptığın zaman hatanla yüzleşmeyeceksen,
*Öneri ve yol gösterenleri düşman bileceksen,
*Ömrünü rakip ve alternatifleri yok etmek üzere harcayacaksan,
*İnsanlarla konuşmayı değil, kavgayı tercih edeceksen,
*Kendi tutturduğun yoldan başka doğru bir yolun daha olacağını kabul etmeyeceksen,
*Sen herkesi eleştirip kimse seni eleştiremeyecekse,
*Ben çok şey yaptım, herkes bana mahkum diyeceksen,
*Her şeyi en iyi ben bilir, ben yaparım havasına gireceksen,
*Başkasını hep küçümseyip tepeden bakacaksan,
*Ayakların yere basmadan hep vatan, millet, Sakarya, din, iman diyeceksen,
*Her gördüğün mikrofona konuşmak zorunda hissedeceksen,
*Olan her iyi şeyi kendinden, kötülükleri başkasından bileceksen,
*Gücü ele geçirdikçe değişeceksen,
*Dostlarını hep kıracak, beklentilerine cevap veremeyeceksen…

Bence hiç yola çıkma!


Demedi Demeyin!


Bayram ziyareti için bir ahbabınıza gittiniz. Selam kelâmdan sonra değişmez geleneklerimizden kolonya ve şeker tutuldu. Bir aldın. Ev sahibi "haydi, buyur" dedi, ısrar etti. Bir daha aldın. Ardından "üçleyelim" dedi. Üçüncüyü de aldın. Tabii seçerken de tercihini çikolatalı şekerlerden yana kullandın. 

Ne yapacaksın bu şekerleri? Kadın değilsin ki şekerleri çantana koyasın. Yesen olmaz? Çünkü üç tane aldın. Zaten az bir laflamanın ardından milli yiyeceklerimizden tatlı geldi. Elinde tuttuğun şekerleri sehpanın üzerine koydun. 

Az sonra haber geldi, kalkman gerekiyor. Bize müsaade, daha gidecek çok yer var dedin. Ama gözün şekerlerde... Yemeye de vakit yok. Zaten yemeye vaktin olsa da tatlının üzerine tatlı gitmiyor. Ne yapmalısın? Bence vakit ayırıp o şekerleri yemelisin. Söz dinle.

Yok ben söz dinlemem, burnumun dikine giderim, ayrıca aldığım tüm şekerleri yiyerek görgüsüzlük yapamam, ben bu şekerleri çıkınca eşime veririm; yolcu yolunda gerek, ziyaretin kısası makbul" dedin ve kalktın. İkramlık şekerleri bir eline aldın. Diğer elinde zaten cebinde olması gereken telefonun var. Çıkarken ev sahibi ile vedalaşmak için elini uzatman gerekiyor. Ama iki elin de dolu. Aklına "Şu şekerleri kısa bir süreliğine gömlek, penye veya pantolonun cebine iğreti bir şekilde koymak" geldi. Bence koyma! O aklına gelen iş değil. Bu akıl senin hayrına çalışmıyor, bayramını zehir etme! 

Beni dinlemedin. Zira sakalım yok. Zaten şunun şurasında arabaya kadar fazla mesafe yok dedin ve hayırsız evlat gibi söz dinlemedin, çikolatalı şekerleri cebine koydun. Vücut sıcaklığı, oturduğun ortamın sıcaklığı ve dışarıya çıktığın zaman otuz derecenin üzerinde bir sıcaklık...

Arabaya binip diğer bir dostunun gönlünü almak için arabayı çalıştırdın. Bu arada çikolatayı çıkarıp eşine ver artık. Vermezsen bak sonu kötü olur, bayramın zehir olur. Beni yine dinlemedin. Çünkü aceleden unuttun.

Sonuç, başına geleni sen mi anlatırsın yoksa ben anlatmaya devam edeyim mi?

Senin anlatmaya vaktin yok bir defa. O zaman ben anlatayım. Zaten ben bugünler için varım.

Az sonra o değilden elini cebine soktun. Bir sıcaklık. Olabilir. Zaten hava sıcak. Ama eline bir şeyler bulaştı. Bilmiyormuş gibi "Ne var, benim cebimde" deyip eline bir göz attın. "Ana len bu ne! Çikolata erimiş" dedin. Ne olacaktı ya? Durduğun ilk yerde gözünü cebine kaydırdın. Koyduğun şeker, jelatininden çıkmış. Cebinde ne varsa hepsine sıcaktan eriyen çikolata bulaşmış. Hepsini tek tek çıkarıyorsun. Bulduğun ıslak mendille hepsini tek tek silmeye kalkıyorsun. Sil sil bitmez. Hay aksi gömleği de batırmış. Sildikçe cebine çikolatalı şekerin sıvandığını da görürsün. 

Ne yapacaksın bu durumda? Ziyarete gidiyorsun. Arabanda yedek gömlek/pantolon yok. Olsa da trafikte nerede değiştireceksin. Evinden de epey uzaktasın.

Sahi ne yapabilirsin? Maalesef elinde fazla bir alternatifin yok. Ya ziyaretleri yarıda kesip evin yolunu tutacaksın ya da cebin bayram yaparak ziyaretlere devam edeceksin. Şekerin çikolatası cebin dışına vurmamışsa eh, vaziyeti idare edebilirsin. Ama dışa çıkmışsa yeni ziyaret yerinde bu durumu "Efendim, şöyle şöyle oldu" diye anlatır durursun.

Demiştim demeyi sevmiyorum ama sen çok istedin bunu. Halbuki cebine koyma dedim, yalvardım. Ama bir şey olmaz deyip büyük sözü dinlemedin. Bu durumda kendi düşen ağlamaz. Bu başına gelen de kulağına küpe olsun. Bir daha gittiğin her yerden aldığın şekeri, varsın gök görmedik desinler, yiyeceksin. 

Demek ki ne yapacakmışsın? Bayramlarda aldığın ikramlık şekerleri cebine koymayacakmışsın. Haydi bir de sen söyle: "Bir daha mı...tövbe tövbe!" Hah! Yola gel, şöyle...


13 Ağustos 2019 Salı

Araya Araya Buldum Sonunda


Bilin ki belamı değil bulduğum. Ekmeği buldum. Ekmek deyip de geçmeyin. Bayramda ekmek bulmak bir mesele. Şurada vardır, belki burada olabilir derken birbirine mesafeli iki fırın bir market dolaştıktan sonra ikinci markette bulabildim ancak. Kuru, sert, ağzı yüzü düzgün değildi ama ekmek ekmektir. Sofrada bulunacak bir defa. Güneşin altında o kadar yol gittiğime, ayaklarıma kara sular indiğine(ne demekse) buram buram terlediğime de değdi. Dört alana bir tanesi bedava idi üstelik!

İçinizden elleme olsun, bayramda fırınlar kapalı olduğunu biliyor olmalısın. Arife günü alaydın dediğinizi duyar gibiyim. Aldım ama daha fazla almam gerekiyormuş demek ki. Daha fazla alsam ne olacaktı? Aldığım da çillenmeye durmuş zaten. Dolaba koymayı akıl edemediniz mi dediniz. Akıl ettim etmesine. Tam dolaba koyacaktım ki sosyal medyada "Aman ekmeğinizi dolaba koymayın" haberiyle karşılaştım. Hem de kaç paylaşım birden okudum. Dertleri ne idi bilmiyorum. Haberin içeriğini de okumadım. 

Bayramın üçüncü günü dolaba ekmek koyma diyenlerin derdini anladım. Dertleri benmişim meğer. Bana ekmek aratmakmış dertleri. 

Amma o fırıncıların da alacağı olsun. Bayramı ben mi yapıyorum yoksa onlar mı diyeceğim ama benim yapmadığım belli. Fırıncılar yapıyor gayri. Görün gününüzü! Anlayın kıymetimizi. Biz olmazsak ekmeksizlikten ne yapacaktınız dediler bize.

Aslında fırıncıların bu bayramına karşılık milletçe ekmek yemeyi bırakıp fırıncılara tümden bayram yaptırmak var ama biz ekmeksiz yapamayız ki. Ekmeği ekmeğin içine katık yapıp yeriz. Düğünlerde gelen pilavı kaşıklarken bile ekmekten ödün vermeyiz. Ye babam ye!

Hasılı elimiz mahkum fırıncılara.  O yüzden bulduğumuz ekmeği bayat, yanık, kuru demeden yiyeceğiz, ta ki bayram bitene kadar. O güzelim yemekleri yerken bayatlığından boğazımızdan geçmeyen ekmeği gördükçe, ucuz diye bayat ekmek alıp yiyenleri düşüneceğiz bu arada. Aslında bayat ekmek yemek hazmı kolaylaştırıyor ve mideyi zorlamıyormuş.

Bu arada ekmek ararken yürüyen, buram buram terleyen ben, size ekmeği bulduğum esnada bir -hatta iki- fotoğraf çekip burada paylaşmak isterdim. Ama burnumdan nefes alırken hiç aklıma gelmedi.

Neyse…Heyhat ki heyhat!