Ana içeriğe atla

Araya Araya Buldum Sonunda


Bilin ki belamı değil bulduğum. Ekmeği buldum. Ekmek deyip de geçmeyin. Bayramda ekmek bulmak bir mesele. Şurada vardır, belki burada olabilir derken birbirine mesafeli iki fırın bir market dolaştıktan sonra ikinci markette bulabildim ancak. Kuru, sert, ağzı yüzü düzgün değildi ama ekmek ekmektir. Sofrada bulunacak bir defa. Güneşin altında o kadar yol gittiğime, ayaklarıma kara sular indiğine(ne demekse) buram buram terlediğime de değdi. Dört alana bir tanesi bedava idi üstelik!

İçinizden elleme olsun, bayramda fırınlar kapalı olduğunu biliyor olmalısın. Arife günü alaydın dediğinizi duyar gibiyim. Aldım ama daha fazla almam gerekiyormuş demek ki. Daha fazla alsam ne olacaktı? Aldığım da çillenmeye durmuş zaten. Dolaba koymayı akıl edemediniz mi dediniz. Akıl ettim etmesine. Tam dolaba koyacaktım ki sosyal medyada "Aman ekmeğinizi dolaba koymayın" haberiyle karşılaştım. Hem de kaç paylaşım birden okudum. Dertleri ne idi bilmiyorum. Haberin içeriğini de okumadım. 

Bayramın üçüncü günü dolaba ekmek koyma diyenlerin derdini anladım. Dertleri benmişim meğer. Bana ekmek aratmakmış dertleri. 

Amma o fırıncıların da alacağı olsun. Bayramı ben mi yapıyorum yoksa onlar mı diyeceğim ama benim yapmadığım belli. Fırıncılar yapıyor gayri. Görün gününüzü! Anlayın kıymetimizi. Biz olmazsak ekmeksizlikten ne yapacaktınız dediler bize.

Aslında fırıncıların bu bayramına karşılık milletçe ekmek yemeyi bırakıp fırıncılara tümden bayram yaptırmak var ama biz ekmeksiz yapamayız ki. Ekmeği ekmeğin içine katık yapıp yeriz. Düğünlerde gelen pilavı kaşıklarken bile ekmekten ödün vermeyiz. Ye babam ye!

Hasılı elimiz mahkum fırıncılara.  O yüzden bulduğumuz ekmeği bayat, yanık, kuru demeden yiyeceğiz, ta ki bayram bitene kadar. O güzelim yemekleri yerken bayatlığından boğazımızdan geçmeyen ekmeği gördükçe, ucuz diye bayat ekmek alıp yiyenleri düşüneceğiz bu arada. Aslında bayat ekmek yemek hazmı kolaylaştırıyor ve mideyi zorlamıyormuş.

Bu arada ekmek ararken yürüyen, buram buram terleyen ben, size ekmeği bulduğum esnada bir -hatta iki- fotoğraf çekip burada paylaşmak isterdim. Ama burnumdan nefes alırken hiç aklıma gelmedi.

Neyse…Heyhat ki heyhat!





Yorumlar

  1. Sen anlatırken misafir geldi de ekmek yetmedi diyeceksin diye çok bekledim. Ama böyle bir ifade yok. Kardeşim sen çoktan hak etmişsin. Ekmeğini fazla al, fazla alımdan zarar gelmez. Her türlü alternatifi düşünerek fazla alacaksın. Bu da sana ders olur. Diğer bayramlarda ona göre alırsın inşallah. Yoksa daha çok müstehak olursun.

    YanıtlaSil
  2. Aynen öyle oldu. Bu da kulağıma küpe olsun. Önceki yıllarda misafir gelince de benzerini yaşadım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde