Bayram ziyareti için bir ahbabınıza gittiniz. Selam
kelâmdan sonra değişmez geleneklerimizden kolonya ve şeker tutuldu. Bir aldın.
Ev sahibi "haydi, buyur" dedi, ısrar etti. Bir daha aldın. Ardından
"üçleyelim" dedi. Üçüncüyü de aldın. Tabii seçerken de tercihini
çikolatalı şekerlerden yana kullandın.
Ne yapacaksın bu şekerleri? Kadın değilsin ki şekerleri
çantana koyasın. Yesen olmaz? Çünkü üç tane aldın. Zaten az bir laflamanın
ardından milli yiyeceklerimizden tatlı geldi. Elinde tuttuğun şekerleri
sehpanın üzerine koydun.
Az sonra haber geldi, kalkman gerekiyor. Bize müsaade, daha
gidecek çok yer var dedin. Ama gözün şekerlerde... Yemeye de vakit yok. Zaten
yemeye vaktin olsa da tatlının üzerine tatlı gitmiyor. Ne yapmalısın? Bence
vakit ayırıp o şekerleri yemelisin. Söz dinle.
Yok ben söz dinlemem, burnumun dikine giderim, ayrıca
aldığım tüm şekerleri yiyerek görgüsüzlük yapamam, ben bu şekerleri çıkınca
eşime veririm; yolcu yolunda gerek, ziyaretin kısası makbul" dedin ve kalktın.
İkramlık şekerleri bir eline aldın. Diğer elinde zaten cebinde olması gereken
telefonun var. Çıkarken ev sahibi ile vedalaşmak için elini uzatman gerekiyor.
Ama iki elin de dolu. Aklına "Şu şekerleri kısa bir süreliğine gömlek,
penye veya pantolonun cebine iğreti bir şekilde koymak" geldi. Bence
koyma! O aklına gelen iş değil. Bu akıl senin hayrına çalışmıyor, bayramını
zehir etme!
Beni dinlemedin. Zira sakalım yok. Zaten şunun şurasında
arabaya kadar fazla mesafe yok dedin ve hayırsız evlat gibi söz dinlemedin,
çikolatalı şekerleri cebine koydun. Vücut sıcaklığı, oturduğun ortamın
sıcaklığı ve dışarıya çıktığın zaman otuz derecenin üzerinde bir sıcaklık...
Arabaya binip diğer bir dostunun gönlünü almak için arabayı
çalıştırdın. Bu arada çikolatayı çıkarıp eşine ver artık. Vermezsen bak sonu
kötü olur, bayramın zehir olur. Beni yine dinlemedin. Çünkü aceleden unuttun.
Sonuç, başına geleni sen mi anlatırsın yoksa ben anlatmaya
devam edeyim mi?
Senin anlatmaya vaktin yok bir defa. O zaman ben anlatayım.
Zaten ben bugünler için varım.
Az sonra o değilden elini cebine soktun. Bir sıcaklık.
Olabilir. Zaten hava sıcak. Ama eline bir şeyler bulaştı. Bilmiyormuş gibi
"Ne var, benim cebimde" deyip eline bir göz attın. "Ana len bu
ne! Çikolata erimiş" dedin. Ne olacaktı ya? Durduğun ilk yerde gözünü
cebine kaydırdın. Koyduğun şeker, jelatininden çıkmış. Cebinde ne varsa hepsine
sıcaktan eriyen çikolata bulaşmış. Hepsini tek tek çıkarıyorsun. Bulduğun ıslak
mendille hepsini tek tek silmeye kalkıyorsun. Sil sil bitmez. Hay aksi gömleği
de batırmış. Sildikçe cebine çikolatalı şekerin sıvandığını da görürsün.
Ne yapacaksın bu durumda? Ziyarete gidiyorsun. Arabanda
yedek gömlek/pantolon yok. Olsa da trafikte nerede değiştireceksin. Evinden de
epey uzaktasın.
Sahi ne yapabilirsin? Maalesef elinde fazla bir
alternatifin yok. Ya ziyaretleri yarıda kesip evin yolunu tutacaksın ya da
cebin bayram yaparak ziyaretlere devam edeceksin. Şekerin çikolatası cebin
dışına vurmamışsa eh, vaziyeti idare edebilirsin. Ama dışa çıkmışsa yeni
ziyaret yerinde bu durumu "Efendim, şöyle şöyle oldu" diye anlatır
durursun.
Demiştim demeyi sevmiyorum ama sen çok istedin bunu.
Halbuki cebine koyma dedim, yalvardım. Ama bir şey olmaz deyip büyük sözü
dinlemedin. Bu durumda kendi düşen ağlamaz. Bu başına gelen de kulağına küpe
olsun. Bir daha gittiğin her yerden aldığın şekeri, varsın gök görmedik
desinler, yiyeceksin.
Demek ki ne yapacakmışsın? Bayramlarda aldığın ikramlık
şekerleri cebine koymayacakmışsın. Haydi bir de sen söyle: "Bir daha
mı...tövbe tövbe!" Hah! Yola gel, şöyle...
Anlaşılan bu anlattığın olay başından geçmiş. Ne diyelim; Geçmiş olsun. Bir musibet bin nasihatten evladır. Bir daha böyle bir şey asla yapmazsın. Tövbe i nasuhla tövbe etmişsin bir daha unutmaz her zaman aklına gelir.
YanıtlaSilGeçmişte başıma geldi elbet. Ama şimdilerde tecrübeliyim. Geleni atıyorum ağzıma. Malum sıcaklar eyyamı bahûr imiş.
YanıtlaSil