7 Haziran 2019 Cuma

Bayram Sonrası Cuma Notlarım *

Ramazan Bayramı sonrasının ilk cuma namazını kılmak için mahallemdeki camiye gittim. Ezan okunduğundan herkes cumanın ilk sünnetini kılmaya başlamıştı. Alt kat dolu olduğu için caminin üst katına yöneldim. Yarı karanlık bir ortamda basamakları çıkarken diş ve göz beyazlıklarından çıkarttığım siyahî birinin basamakların tam ortası kıvrım yerinde oturduğunu gördüm. Bereket üzerine basmadım. Herkes namazını kılarken o, uzatmış ayaklarını, vermiş sırtını duvara, almış eline telefonunu. Giriyor bir yerlere. Çok rahat gördüm kendisini. Allah rahatını bozmasın.

Sünnetler kılındı, iç ezan okundu. Hatip evlilik müessesesinin önemine işaret eden, evlilikte ve evliliğin devamı için neler yapmamız gerektiği üzerine güzel bir hutbe irat etti. Tam düğün sezonunun açıldığı bugünlerde böyle bir hutbe yerinde bir hutbe. Umarım evliliğin sağlam temelleri için hutbede değinilen hususlara özen gösterilir. Çünkü borç harç içerisinde yaptığımız şaşaalı düğünlerin ardından çoğu evlilikler maalesef yürümüyor, birden dağılıyor. 

Hutbenin bitiminde okunan ayet ve verilen ayet mealinin ardından imamdan "Yapılmakta olan muhtelif cami inşaatları için cami çıkışında sergi açılmıştır... Müftülüğümüz bünyesinde okumakta olan üniversite öğrencileri adına yardım toplanacaktır... Camimizin ihtiyaçları için yardımlarınıza ihtiyacımız var..." duyurusunu bekledim. Maalesef böyle bir açıklama yapılmadı. Demek ki yardım toplana toplana buralara ya ihtiyaç kalmadı ya bayramın arkasına tatil olarak Cuma da eklendiği için tatilde çalışılmaz denilip yardım toplanmadı ya da caminin resmi görevlileri imam ve müezzin tatilde olduğu için bu görev yapılamadı, eksik kaldı. İnşallah cumamız kabul olmuştur. (Bu arada imam ve müezzin yoksa namazı nasıl kıldınız diye aklınıza gelebilir. Birileri bu görevi hakkıyla yerine getirdi.)

Müezzinin kamede başlamasıyla birlikte cemaat hep beraber cumanın farzı için ayağa kalkıp saf düzeni alınca merdivenlerde oturmakta olan siyahînin rahatı bozuldu. Lütfedip son anda bulduğu bir boşluğa geçti ve namaza durdu. Farzın bitiminden sonra birçoğu gibi o da camiyi terk etti.

Camide kalanlarla birlikte son sünneti ifa ederken hayret ki dışarıdan hiç ses gelmedi. Huşu içerisinde geri kalan namazlarımızı kılıp çıktık. Bir gariplik vardı orta yerde. Çünkü resmen yardım toplanmadığı gibi caminin her zaman müdavimlerinden olan dilenciler de yoktu. Sağda-solda elinde poşet "Allah rızası için boş geçmeyelim" deyip elini açanı görmedim. Ya dilenciler de doyuma ulaştı, ihtiyaçları kalmadı ya dilenciler de tatile çıktı ya da bayram sonrası ilk cuma iş çıkmaz, yorulduğumuza değmez deyip caminin önünde para toplamak için sıraya girmediler. Niyetleri ne ise Allah razı olsun. Sayelerinde sessiz sakin bir namaz kıldık. Darısı diğer cuma günlerine inşallah!

Camiden çıktıktan sonra arayan soran var mı, hem Siyahînin sünnetini işleyeyim diye elim, cebimdeki cep telefonuna gitti. Bir whatsapp mesajı vardı. Önemli bir şey mi diye baktım. Biri; bir ayet, bir hadis ve bir dua göndermişti. Mesajın bitiminde de cumamızı tebrik ediyordu. Mesajın saatine baktım: 13.06'da gelmiş mesaj. Tam hutbenin okunduğu vakitler yani.(Konya için) Merak ettim acaba bana bu mesajı gönderen cumaya gitmedi mi yoksa cumaya gitti de cumanın ilk sünneti kılınırken ve hutbe irat edilirken Siyahî gibi elinde telefonla oynayıp o anda mı mesaj gönderdi? Eksik olmasın...

Bayram sonrası eda ettiğimiz ilk cuma namazı notlarımda ne mesajı mı vermek istedim? Siz arif insanlarsınız. Ne demek istediğimi çıkarırsınız.

*10/06/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

6 Haziran 2019 Perşembe

Ha Dünyaya Bir Kazık Çaksam, Nasıl Olur?

Doğum günüm diye sevinsem mi, üzülsem mi? Bazıları doğum gününü kutlar bir sevinçle. Ben de kutlasam mı? Benim ki de laf yani! Doğum gününün neresini kutlayacağım? Her yeni girdiğim yaş beni rektifiye etmiyor ki. Bir yaş daha yaşlandırıyor. Yani bir ayağımı çukura çukura götürüyor. Yani beni mezara yaklaştırıyor. Bu yaşın neyine sevineyim, neyini kutlayayım? Ben bir yaş daha yaşlandım diye günümü kutlasam el adama ne der sonra? Deli dese yeridir.

Kaç yaşına mı girdim? 57'den gün aldım bugün itibariyle. Yazıyla tam elli yedi yıl. Dile kolay, 57 yıldır bu dünya benim kahrımı çekiyor. Görüyorum ki ne sağlam dünyaymış. Ben öyle sabır ve tahammül gösterilecek biri değilim. Ne diyeyim? Helal olsun!

Hasılı üzülüyorum. Yaşımı küçük göstermeye çalışsam da biyolojik yaşım kafanı kuma gömüp gizleme kendini, her şey ayan beyan ortada diyor. Bakmayın siz bazılarının her yaşın bir güzelliği var dediklerine. Merak ediyorum beni bir yaş daha yaşlandıran, beni mezara doğru sürükleyen, pilin bitiyor Ramazan diyen yaşı ben ne yapayım? Bazıları dünyaya kazık mı çakacağım der. Ha ne var, kesretten kinaye olarak o kazığı fazla değil, birkaç 57 yıl daha çaksam ben dünyaya. Sultan Süleyman'a bile kalmayan bu dünya bana kalsa... Bu alanda bir ilki gerçekleştirsem... Bilgi yarışmalarında dünyaya kazık çakarak bir ilki gerçekleştiren adam kimdir dense ve herkes bu soruyu heyecana kapılmadan banko bilse ve hiçbir alanda başarılı olmayan, kedi olalı bir fare tutamayan ben, bu vesileyle herkes tarafından tanınan meşhur biri olsam... Hatta bazen yarışmacıları yanıltmak için dedelerin dedesinin dedesinin dedesinin dedesi kimdir dense... Sultan Süleyman, öbür dünyada; alacağın olsun,  bana kalmayan sana kaldı dese, ölümsüzlük iksirini bulmaya çalışan fakat bulamayan Lokman Hekim, bunu nasıl başardın be köftehor dese nasıl olur! Bana göre hiç fena olmaz. Hatta aliyyül a'la olur.   Zira 57 yılda ne olup bittiğini pek anlayamadım bu dünyanın. Belki bundan sonra yaşayacağım çok yıllarda ne olup biteceğini anlarım. Gözümü açıp kapattım. Bir bakmışım ki bir 57 yıl geçmiş. Görüyorsunuz gönlüm ve nefsim ne de çok istiyor! Ne edersiniz ki nefis bu. İster de ister... Bundan sonra kalan ve bir epey devam edecek hayatımda kimseye, hiçbir şeye hatta etliye sütlüye karışmasam, dilimi tutsam, herkesle iyi geçinsem...

Off olmuyor işte... Ben böyle gelin güvey olurken içimden bir ses bre nadan! Sen ne dediğinin farkında mısın? Ölüme çare mi var? Çatlasan da, patlasan da, üzülüp karalar bağlasan da geleceksin. Zira bundan kaçış yok diyor. Diyor da diyor. Biliyorum içimdeki ey ses! Ha benimkisi züğürt tesellisi idi. Hayallerime ve emellerime sekte vurmasan olmaz mı? Umut fakirin ekmeği. Umuttan, hayal kurmaktan kim ölmüş ki ben öleyim!

Ezcümle her doğum günümde pakleyecek teneşir tahtasına beni bir adım daha götüren doğum günlerim, bana pek haz vermiyor. Felaket tellalı gibi bana elleme olsun, geliyon geliyon. Sıra sana da geliyor, bu dünya sana da kalmayacak diye hatırlatıyor. Sordum sanki. Şom ağızlı ne olacak...

Doğum günlerimde beni bir nebze olsa ferahlatan tek şey, muayene esnasında doktorun bitirdiğim yaşı yazmasıdır. Çünkü onlar girdiğim yaşı değil, devirdiğim yaşı hesaba katıyorlar. Sağ olsunlar. Hasılı tıp dilinde 57 değil, 56 yaşındayım. Şunun şurasında yaşım yetmiş, işim bitmişe ne kaldı?

Bu aşamadan sonra en iyisi bundan önceki doğum günlerimde olduğu gibi doğum günümü kutlamamak. Böylece bir yaş daha yaşlandım diye üzülmemiş olurum hem de bu ekonomik kriz ortamında masraf etmemiş olurum. Param da cebimde kalır. Sonra bir yaş pasta kaç paradır şimdi? Öyle ya devir hesap devri şimdi...

İyi ki doğmuşum! Yoksa bu sayfayı nasıl dolduracaktım? Rabbim bana ve herkese hayırlı ve bereketli ömürler versin. Ömrümün her bir yılı mizan terazisinin sağına konarak ağırlık yapsın. Solun ekmeğine yağ sürmesin.

Bu Ülkenin Ahi Gitmişti, Vahi de Kalmamış!


Ramazanın son günü güneş, inadım inat dercesine tepede dururken ne yapayım, ne edeyim deyip en iyisi kanallardan birinde bir Türk filmi bulup izleyeyim dedim. Az gittim, uz gittim, bir Türk filmi bulamadım. Kanalın birinde daha önce evlilik programları sunan bir sunucu gözüme ilişti. Program canlı yayın.  Hala bu evlilik programları devam ediyor mu, hem de ramazanda dedim. İzlemeye koyuldum. Vara izlemez olaydım. Programı izledikçe şoke oldum. Programın bana en büyük faydası güneşi aşağıya doğru yaklaştırması oldu.

Programda ilk önce 30 yıldır 50 yıllık arkadaşını bulmak için ekrana çıkmış bir amcayı izledim. Yurtdışında yaşayan bu amcayı samimi buldum. Ardından bir kadın çıktı. Ayrıldığı eşi 6 yıldır kendisine çocuğunu göstermiyormuş. Ne insafsız kocalar var şu dünyada. Kadını evlat hasreti içerisinde süründürüyor dedim. Derken ayrılan eş(koca) canlı yayına görüntülü bağlandı, ardından bir başka kadın, sonra bir başka erkek. Benim için şoklar bundan sonra başladı. İzlediyseniz beni uğraştırmayın, bana yeniden eziyet çektirmeyin. İzlemeyenler için Türkiye'de aile yapımız ne âlemde anlatmak isterim. Tabii becerebilirsem. Çünkü kimin eli kimin cebinde, kimin uçkuru kime bağlı belli değil. Çocukların babası kim, anası kim, bilene aşk olsun. Konu tamamen adliyelik ama çocukların nesebi konusunda mahkemelerimizin işi zor. 

Gizemi bırakıp sadede geleyim. 15 yaşındaki kızı, amcaoğlu babasıyla birlikte kaçırır, evlenirler. Kızın ailesi kızlarına kaçtığı andan itibaren küs. Bu evlilikten bir çocukları dünyaya gelir. Yaşları evlenmeye müsait olmadığı için doğan çocuğu babanın ağabeyi veya kardeşinin üzerine kaydettirirler. Kadın ise yaşı reşit olduktan sonra çocuğunu üzerine almak ister, nedense çocuk hala kocanın ağabeyi ile yengesinin üzerine kayıtlı. Sanki üzerlerindeki tapulu mallarını başkasının üzerine kaydettirmişler.

Durum bundan mı ibaret? Nerede? Kadının sonradan bir çocuğu daha olur. Bu sefer yaşı reşit olduğu için çocuğu resmi  kocasının üzerine kayıt ettirir. Fakat bu çocuk resmi kocasından değilmiş. Çocuk, kendisinden 20-25 yaş daha büyük, 6 çocuk babası, karşı komşudanmış.  Olay ortaya çıkınca kadın ve 6 çocuk babası yanlarına bir çocuklarını da alıp kaçarlar.

Verilen hukuk mücadelesi sonunda çocuk kendisine ait olmayan resmi babadan alınır, gayri meşru ilişkiden olan altı çocuklu babanın üzerine yedinci çocuk olarak kaydettirilir. Halen ekranın aktörü anne ile 6 çocuk ve bir eşi geride bırakarak kaçan koca, bir başka yerde resmi nikahsız yaşıyor. Kadını ekrana çıkartan durum ise ilk kocasından olan başkasının üzerine kayıtlı çocuğunu görmek ve üzerine aldırmak.

Anladınız mı bir şey ya da anlatabildim mi? Çok iyi anlatabildiğimi sanmıyorum. İsterseniz bir daha anlatayım diyeceğim ama bence gerek yok. Çünkü kim, kim ile evli, kim kimi aldatmış, hangi çocuk kimin veya kimin üzerine kayıtlı belli değil. Her türlü itham havada uçuşuyor. Taraflar birbirini suçluyor. Zaman zaman yayında sesler kesiliyor. Belli ki hakaret ve küfür içeren sözler söyleniyor. Birbirine girift, çetrefilli ve akla muhal bu tür aile yapısının bizim aile yapımızı bozmaktan öte bir faydası olmaz. Öyle zannediyorum bu program hep bu şekil aile dram ve trajedilerini işliyorsa kaldırılan evlilik programlarından daha tehlikeli bir yayın yapılıyor demektir. İnşallah konu TV'de işlendiği gibi değildir. Şayet öyleyse aile yapımız bitmiş demektir. İzlensin, daha fazla reyting alsın diye senaryo yazılıyor, çıkarılan aktörlere oynatılıyorsa bu da çok tehlikelidir. Çünkü bu tür ahlaka, dine ve toplumun örf ve âdetine mugayir, absürt aile ilişkileri ekranda işlene işlene izleyenlerin kafasına işlenir. İnsana demek ki böyle şeyler olabiliyormuş, bir başkasının başına gelmişse ha benim de başıma gelsin dedirtip bu tür evlilikleri normalmiş gibi gösterebilir. Yazımı uzattım ama şu soruları da ilave etmek istiyorum:
1.Aile yapımızı bozmaya namzet bu tür programlara RTÜK niçin izin vermektedir?
2.Lokal kalması gereken ve toplum içerisinde bile konuşulmaması gereken bu tür konuların TV ekranlarına taşınması problemi çözüyor mu yoksa daha karmaşık bir hale mi getiriyor?
3.Bu tür evlilikleri yaşayan kişilerin, durumlarını ekranda milyonlara anlatırken ele güne karşı ayıp olur, sonra el içine nasıl çıkarız şeklinde düşünecek kadar utanma duyguları kalmamış mıdır?
4.Bir kadın kendisinden 25-30 yaş büyük, altı çocuklu bir erkekle kocasını nasıl aldatır, sonra böyle biriyle nasıl kaçar ve evlenir?
5.Altı çocuğu olan bir baba, kendi kızı yaşındaki evli bir kadınla nasıl kaçar ve evlenir? Eşinden utanmıyorsa çocuklarından da mı utanmıyordur?
6.Hastanede sezaryen ile doğan bir çocuk, hastane raporuna rağmen bir başkasının üzerine nasıl kaydedilir? Nüfus müdürlüğü beyana göre mi kimlik veriyor?
7.Altı çocuklu bir erkeğin, dini nikahlı ikinci eşi olmayı kabul eden bir kadın, ilk kocasından olan çocuğunu üzerine almayı niçin ister?
8.İnsanlar soyun karışmasına sebebiyet verecek olan başkasının üzerine çocuk kaydettirme işini, çocuk oyuncağı veya alınıp satılan mal gibi mi düşünüyorlar? Yarın büyüdükleri zaman bu çocuklarının yüzüne nasıl bakacaklar?
9.Birine kaçıp daha sonra bir başkasıyla eşini aldatan ve çocuklarını bir başkasının üzerine kaydettiren bu tip kişilerin evlenmeleri caiz mi?*
10."Komşu komşunun külüne muhtaç", ev alma, komşu al" dediğimiz ve komşuluk hukukuna önem verdiğimiz halde komşu komşunun mahremine nasıl kem gözle bakar?
11.Böyle bir programa bakarak orucuma halel gelmiş midir? (Allah beni affetsin)

Hasılı bu ülkenin ahi gitmiş, vahi kalmış diyordum. Bu programı izledikten sonra kendi kendime bu ülkenin ahi da gitmiş vahi da dedim. Sadece ağlayanımız yok.
*Fakültede okurken İslam Hukuku dersinde evlilik ve nikah konusunu işlerken Orhan Çeker, normal şartlarda evlilik "Nikah benim sünnetimdir..." hadisine göre sünnet olduğunu söyledikten sonra nikah ve evlilikle ilgili şunları söylemişti:
Farz olan evlilik→Kişi harama düşecekse kesin evlenmelidir.
Haram olan evlilik→Kişi hanımına(veya eşine) zulmedecekse evlenmesi haram demişti. Kişinin eşini aldatmasından daha büyük zulüm mü olur? (En büyük zulüm Allah'a ortak koşmaktır.) Hani diyorum ki o kocadan bu kocaya kaçan, maymun iştahlı bu tip kadınların evlenmesi yasaklansa mı diyorum? Bu arada dini nikah kılıfı da bu ülkede bir güzel tartışılmalı. Tartışılmalı ve karara bağlanmalı. Kimse yapıp ettiklerini  ve uçkurunu dini bir hüviyete büründürüp imam veya dini nikahın arkasına sığınmamalı. Zaten nikahın dinisi olmaz. Nikah nikâhtır.