26 Mayıs 2019 Pazar

Salya Sümük Ne İşin Var Alışverişte? ***


Yaz gelip sıcaklar bastırınca gömlek yerine tişört gitmeyi tercih ederim. Benim bu tercihim eşimin de hoşuna gider. Çünkü gömlek ütülemekten kurtulmuş olur. Üste tişört, altta kumaş pantolon, ayağıma da iskarpin giyer, güneşten korunmak için de başıma bir şapka geçiririm. Son zamanlarda sıcaktan ayaklarımı iyice pişirdiği için ayağıma da bir spor ayakkabısı giymeye başladım.

Bu halimle birkaç arkadaşla birlikte bir yerde otururken yanımdaki arkadaş geçmekte olan birinin kıyafetini mesele edindi. Ne var kıyafetinde dedim. "Üstte penye, altında ise kumaş pantolon var. Bir de spor ayakkabı giyinmiş. Kişi tişört giymeyi tercih etmişse altına kumaş pantolon giyemez. Ancak kot veya keten pantolon giyebilir" dedi. Mübarek sanki beni anlatıyordu. Ben de öyle giyiniyorum. Elde olan bu ise ne yapsın? O da benim gibi ne bulduysa giyinmiş dedim. Gülüştük. Ama içimde bir ukde kaldı. Demek ki tişört, kumaş pantolon bir arada gitmiyormuş, sen iyisi mi tişörtün altına bir keten pantolon al dedim kendi kendime. Öğrenmenin yaşı yokmuş. Bu yaşımda daha neler öğreneceğim neler! Nitekim kravatın da çizgili ve kareli gömleğin üzerine takılmayacağını yıllar sonra öğrenmiştim. Ben sanırdım ki çıplak olma da üzerine ne giyinirsen giyin. Maalesef moda dedikleri böyle değilmiş. 

Baktım eski püskü de olsa birkaç tişörtüm var, yıllar sonra da olsa açık renkte ayağımı serin tutan bir spor ayakkabım var. Kot giyemem ama kendime bir keten pantolon alsam iyi olacak dedim. Bir mağazanın yolunu tuttum. Gittim ama kolay kolay kendime ne yakışır bilemem ki. Yanımda bana şunu al diyecek biri lazım. Bazı zamanlar tek başına kıyafet beğenmek zorunda kaldığımda tezgahtarlardan bu bana yakışır mı diye yardım isterim. Yakışır beyefendi dediklerinde yoksa elinizde kalan bu mu der, muhabbeti ilerletirim. Neyse şimdi yanımda kimse yok. Bayram öncesi bu kalabalıkta bana hiçbir tezgahtar da yardımcı olmaz. Ramazan ramazan yanıma kimi alıp mağazaya gidebilirim?

Ben mağazaya doğru bu düşünceler içerisinde giderken gökte aradığımı yerde buldum. Bir dostum, gireceğim mağazadan çıkıyor. Seni Allah gönderdi, gel bana bir keten pantolon beğenelim dedim, içeri girdik. Önümüze çıkan görevliye keten pantolonların yerini sorduk. Önümüze düşüp reyonu gösterdi. 

Bedenime göre birini aldım, ödeme noktasına geçip sıraya girdim. Fiyatı biraz tuzlu ama olsun, artık herkesin giydiği gibi ben de normal giyinecektim. Sıraya geçtim ama geçtiğime pişman oldum. Çünkü önümdeki hanımefendi grip. Hem de öyle böyle değil. Bir hapşırıyor ki yeri göğü inletiyor, sesi arşı alaya kadar çıkıyor. Birkaç dakika içerisinde kaç defa hapşırdığını sayamadım. Bu hasta haliyle bu kadını bu mağazaya getiren ne ola ki dedim. Önündeki sepete baktım. Birkaç parça bir giyim gözüme çarptı. Kadın hasta ama maşallah alavereden de geri kalmamış dedim. Üstelik çok da yetenekli gördüm kendisini. Kolunda çantası, bir elinde durmadan burnunu silmek zorunda kaldığı, şekilden şekle girmiş peçetesi, diğer elinde ise kulağına tuttuğu telefonu var. Durmadan biriyle konuşuyor. Konuşmasına ara vermesine tek engel ara sıra hapşırmasıydı, bir de burnunu silmesi. 

Ne yapayım ya Rabbim? Kadının arkasına yanaşıp sıraya girsem bayram öncesi şifayı kapmamam mümkün değil. Pantolonu bırakıp gitsem olmaz. Çünkü tezgahtar  alacağım diye üzerine işlem yaptı. Hem nice yıllar sonra bir keten pantolonum oldu, vücuduma uyumlu bir şekilde giyineceğim. İşim de acil. Saat 16.00'da randevum var. En iyisi sıramı kaybetmeden biraz uzağında durayım, belki hastalığı bana satmaz dedim. Planım tıkır tıkır işlerken önümdeki boşluğa iki kişi girmez mi? Kasaya yaklaşırken gençler sıra sizde mi yoksa bende mi dedim. Bizde amca dediler gözümün içine baka baka. Naçar onlardan sonra ödememi yapıp hızlı bir şekilde randevu yerime doğru koşar adım gittim.

Şimdi gelelim hastamıza tekrar. İnsan hasta olamaz mı? Hele grip, her birimizin başına zaman zaman gelir. Böylesi durumlarda zorunlu olmadıkça kalabalıkların içine girmemek lazım. Çünkü grip dediğimiz hastalık bulaşıcı bir hastalık. Kadını market alışverişinde görsem, garibimin kimsesi yok galiba. Mecburen gıda alışverişini yapacak derim. Ama bu yaptığı giyim üzerine bir alışveriş. Çok aciliyet arz etmemesi lazım. Pekala kendine geldikten birkaç gün sonra bu alışverişini yapabilirdi. Ki bayrama daha on gün var. (Olayın geçtiği gün 25/05/2019 Cumartesi)

Senin de mesele edindiğin şeye bak Ramazan? Kadının kahyası mısın? İstediği her şart ve ortamda alışverişini yapabilir.  Hastalık ayakta da geçer ama alışveriş kaçmaz. Sonra kime ne, hele bana ne?

Not: Ben bu yazıyı olayın geçtiği günün akşamında yazdım. Grip olmadım. Hele şükür ki kendimi korumuşum. Bu arada yaz boyunca eşim pantolon ütülemekten de kurtulacak.

***28/05/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.




25 Mayıs 2019 Cumartesi

3.44'deki İmsak Vaktini 3.40'a Çekmek

Bugün 2019 Ramazan orucunun 20.günü. Sahuru yaparken insan vaktine baktım. Çünkü gün be gün iftarla arasını açan, geceye doludizgin giden bir imsakımız var. İmsak 3.44'ü gösteriyor. Hangi caminin hangi imamı bilmem, 3.40'da imsak vaktini başlatan sabah ezanını okumaya başladı. 

İçinizden imam temkinli hareket ediyor, ihtiyatı elden bırakmıyor, en iyisini yapmış diyebilirsiniz. Ben sizinle aynı kanaatte değilim. Sayın imam bıraksın ihtiyat payını, tam saatinde ezanını okusun. Zaten belirlediği imsak vaktiyle Diyanet’in ihtiyatın ihtiyatını uyguladığını düşünüyorum. Üzerine bir de imamımız ne olur ne olmaz deyip kendince bir temkin vakti belirlerse bu yaptığı düpedüz bir işgüzarlıktır. Vatandaş, Diyanet'in imsak vakti ile Sayın Bayındır'ın belirlediği imsak vakti arasında ikilem yaşarken araya bir de böyle imamlarımızın belirlediği imsak ekleniveriyor. İmamımız belki iyi niyetli ama bu yaptığı, askeriyedeki içtima saatine hazırlık için birbirinden emir alan komutanların her biri bir saat belirleyerek eratı erkenden içtimaa çıkarmasına benziyor. 

Bana "Amma da uzattın. Mesele edindiğin dört dakikadır. Ha ağzını dört dakika önce kapatıver. Dört dakikanın lafı mı olur" diyebilirsiniz. Ben de derim ki madem dört dakikanın lafı olmaz. O zaman imam aynı saatinde okusun ezanını. Burada mevzubahis olan dakikliktir, inisiyatif alıp imsakı erkene çekmek değildir marifet. Madem bir iş yapacak, dakiklikte göstersin maharetini. Erken okumak gibi bir vazifesi yoktur. Kimse ona erken okudun diye madalya vermez. Acaba saatimizde bir yanlışlık mı var diye vatandaşın iki ayağını bir pabuca sokmaya hakkı yok.

Bir diğer husus, haydi diyelim ki imam tedbiri elden bırakmadı, inisiyatif aldı, bizi düşünerek ezanı erken okudu diyelim. Ezanı duyan biri sabah namazı vakti girdi nasılsa deyip kalkıp namazını kılarsa ne olacak? Adam vakit girmeden namazını ifa etmiş olacak. Bu durumda bu kişinin namazı olmazsa burada sorumluluk kimin? İmam tüm vebal bana ait diyecek mi? Sonra dese bir başkasının vebalini üstlenmiş olur mu?

Bence kimse böyle durumlarda bir başkası adına iyilik yapmasın. Bunu Allah rızası için yapıyorsa Allah rızası için böyle bir iş yapmasın. 

Tahir Büyükkörükçü AİHL ***

Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine yönelik olarak birkaç yıldır her ilçede aylık rutin toplantılar yapılmakta. Derslerinden alınarak yapılan bu toplantılar DİKAB öğretmenleri tarafından genelde angarya olarak görülür. Acizane bu toplantıların bir faydaya haiz olmadığına inananlardanım. İlçe Milli Eğitimlerin planlamasıyla onaya bağlanıp yürürlüğe konan bu toplantılar, öyle zannediyorum milli eğitim yetkilileri tarafından da angarya olarak görülmüş olmalı ki toplantılara öğretmen ve toplantının yapıldığı okul yetkilisi dışında ilçe milli eğitimlerden pek, hatta hiç katılım olmaz. En azından Din Öğretiminden sorumlu şube müdürü bu tür toplantılara katılarak ortamı gözlemleyebilir ve yönlendirebilirdi. Demek ki onlar da yasak savma babından bu toplantıları düzenliyorlar. İstedikleri imza sirküsü. O da imzalar atıldıktan sonra ev sahibi okul tarafından masalarının üzerine konuyor.

2019-2020 öğretim yılının son toplantısına Tahir Büyükkörükçü Anadolu İmam Hatip Lisesi ev sahipliği yaptı. Yol ve yön özürlü olunca okul aramaktan toplantıya 10 dakika kadar geç intikal ettim. Konumuz "Ülke/İl/İlçe içerisinde din öğretiminde özgün çalışmaları, örnek uygulamaları ve başarıları ile öne çıkan okulların bir plan dâhilinde DİKAB öğretmenleri tarafından ziyaret edilerek özgün çalışmaların yerinde incelenmesi ve bu bağlamda tecrübe ve bilgi paylaşımında bulunulması" idi. Kürsüde okul müdürü var idi. Özgün ve örnek çalışma olarak okulunun yaptığı çalışmaların bir kısmına değindi. İsteksiz olarak gittiğim bu toplantıda okul müdürü, zaman zaman da müdür yardımcısının araya girmesiyle anlattıklarını bir zevk ve bir heyecan içinde dinledim. Ama örnek çalışmalarının hepsini dinleme imkanım olmadı. Niçin derseniz? Her şeye karşı olan yeniçeri artıklarının günümüzdeki temsilcileri pişmiş aşa su katarak konuşmanın bir insicam içerisinde yürümesini engelledi maalesef. 

Burada yeri gelmişken okul müdürünün irticalen anlattıklarından aklımda kalanlara değinmek isterim. Tahir Büyükkörükçü İHL, Türkiye'de eğitim ve öğretim yapan 14 okuldan biri. Hazırlık artı dört yıllık bir lise eğitimi veriyor. Öğrenciler, hazırlık sınıfında pratik Arapça eğitimi alıyor. Belli bir seviyeye gelmiş öğrenciler hem dillerini geliştirsin hem de şahsiyet eğitimi alsınlar diye Somali'ye gönderiliyor. Öğrencilerin eğitimi tamamen bir dil öğrenmekten ibaret değil. Aynı zamanda öğrenciler Fen Bilimleri veya Sosyal Bilimler yönünden de eğitim alıyorlar. Beş yıl içerisinde öğrenciler, hem dini hem de dünyevi(müspet) ilimleri mezcediyorlar. Derslerin dışında hafızlık yapmak isteyen, hadis ezberlemek isteyen öğrencilere idare ve öğretmenleri kol kanat geriyor. Okul müdürü, Riyazüs  Salihin kitabındaki hadisleri ezberleyen dokuz öğrenciden bahsetti. Kur'an ezberini vermek isteyen öğrencinin öğretmenine telefon etmesiyle öğretmeninin öğrencisinin ayağına gittiğine değindi. 

Gördüğüm kadarıyla okul; müdürü, müdür yardımcısı, öğretmenleriyle birlikte iyi bir sinerji oluşturmuş, ekip var güçleriyle kendilerini bu okula ve öğrencilerine hasretmiş. Anlatılanların özünde fedakarlık gördüm. Ekip olarak almadan vermeyi öğrenmişler.

Toplantının bitiminde birkaç arkadaşla birlikte koridorları arşınladık. Okulda ders olmasına rağmen çıt yok. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Sınıflarda ders işleniyor. Kimi hocasına bir köşede Kur'an ezberini veriyor. Cemaatle kılınan öğle namazına yetişemeyen öğrenciler koridorun uygun bir yerinde namazlarını eda ediyorlar.

Adımlayarak okulun çıkışına geldik. Okul müdürü oradaydı. Gidenleri uğurluyordu. Daha sonradan öğrendiğime göre okul müdürü girişte de öğretmenlerin her birine hoş geldiniz diyerek ilgi ve alakasını esirgememiş. Güzel bir esintinin bize serinlik verdiği kapı önünde 8-10 kadar arkadaşla beraber biraz lafladık. Bu arada aylardır görmediğim okul müdürünün saç ve sakalına aklar düştüğünü gördüm. Samimiyeti tamamen yüzüne vurmuş. Bize okulunu anlatmaya devam etti. Meram Belediyesi tarafından yapılan kapalı spor salonunu gösterdi. Okulun içinde hakiki çim ile yapılmış çim sahayı gösterdi. Bakımını Beden Eğitimi öğretmeninin yaptığını söyledi. Tamamen erkek öğrencilerden oluşan okulun öğrencileri için yapılmış, fakat resmi onayı alınmamış pansiyon binasını gösterdi. Hem okula hem de pansiyon binasına şöyle alıcı bir gözle baktım. Beş yıldızlı bir oteli andırıyordu. Yazın pansiyonda üniversiteye hazırlık kursu açacağını söyledi okul müdürü. Geçen yıl bir başka vakıf yurdunda öğrencilere yönelik kurs açtığını da ilave etti.  

Söz geldi öğrencilerin kılık kıyafetine. Okul müdürü, okulunda serbest kıyafetin uygulandığını, öğrencilerin kılık kıyafetlerine karışmadıklarını, öğrencilerine "Pijama dışında her çeşit elbise ile gelebileceklerini, elbisenin yırtık olmaması şartını koyduğunu, şu ana kadar giyim ve kuşamla ilgili bir sorun yaşamadıklarını" söyledi. Müdürü dinlerken üst katlarda gördüğüm öğrencilerin kılık kıyafetlerini gözümün önüne getirdim. Gözüme anormal bir giyim çarpmadı.

Vedalaşıp giderken bu kısa zaman diliminde gördüğüm ve işittiklerimden dolayı okuldan memnun ayrıldım. İlgi ve alakasından, özellikle serbest kıyafet uygulamasından dolayı okul müdürünü tebrik ettim. Çünkü öğrenciler bu sıralarda, bu yaşta farklı giyinerek normal giyinmeyi öğrenmeliler. Ben buna denetimli serbestlik diyorum. Bu şekil giyimin aynı zamanda öğrenciye bir kişilik kazandıracağını  da düşünüyorum. 

İsteksiz geldiğim bu okuldan gördüklerimden ve öğrendiklerinden dolayı mutlu ayrıldım. Allah içtenlikle çalışan bu eğitim ordusuna yardım etsin, emeklerini yağlı etsin. Yetiştirdikleri öğrenciler kendileri için birer sadakayı cariye olsun.

Sözün özü, okul şehrin gürültüsünden uzak mükemmel bir yerde. Okulun etrafında öğrencinin takılabileceği bir bakkal bile gözüme ilişmedi. Meram'ın yeşil ve temiz havası okulun üzerinde kendisini gösteriyor. Buraya gelen öğrenci okumak isterse okur, almak isterse alır. Ahlaki olarak da bu okuldan ve çevreden güzel örnekler edinir. Okulun etrafına tam bakmadım, var mı yok mu bilmiyorum ama buraya güzel bir cami gider. Öğrenciler başka camilere dağılarak hutbe irat etmeye başlamışlar. Neden burada halka açık bir tatbikat camisi olmasın.

***02/07/2019 günü Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.