22 Nisan 2019 Pazartesi

Sevdiklerimize Kötülük Yapmayalım


Evlendik. Bir çocuğumuz olsun istedik. Allah herkese evlat verirken bize türlü çocuk vermedi. Uğraş, didin; şu doktor, bu doktor derken tüp bebek yolunu da denedik. Olmadı. Umutlar tükenmeye başlarken gökte aradığımızı yerde bulduk. Nihayet nice yıllar sonra bir çocuğumuz oldu.

Dünya tatlısı bir çocuk. Keremine şükür!  Bir dediğini iki etmiyoruz. Üzerinde titriyoruz. Onu çok seviyoruz. Nasıl sevmeyiz ki yıllardır bekledik onu. Bizim her şeyimiz. Varlık sebebimiz. Üstelik sevdirmesini de biliyor. Akıllı ve zeki. Güzel konuşuyor. Korkusuz ve gözü pek. Sözünü esirgemeyen biri. Dobra aynı zamanda. Başarısıyla da göz dolduruyor. Başarıdan başarıya koşuyor. Ele avuca sığmıyor. Çalışkanlığı dillere destan. Tuttuğunu koparıyor. İbadet aşkıyla koşturuyor. Çevresine hizmet etmeyi seviyor. Sevgisi evi de taştı. Bu konuda rakip ve alternatifi de yok. Ölümüne seveni çok.

Hiç hatası yok mu bu çocuğumuzun? Olmaz olur mu? Saymakla bitmez. Tek başına buyruktur bir defa. Benim dediğim olacak anlayışı var. Yaşadıklarından ve gördüğü ihanetlerinden dolayı kimseye güvenmiyor. Aşırı yorgun olduğundan kırıp geçiriyor. Önüne çıkana ayar veriyor. Çünkü dilinin kemiği yok. En son söyleyeceğini en başta söylüyor. Eleştiriye gelmiyor. Rakiplerine ve kendisine rakip çıkacaklara göz açtırmıyor. İnatçıdır, dediğim dedikçidir. Dediği olacak mutlaka. Başarı üstüne başarı gösterdiği için yenilgiye tahammülü yoktur. Yaptığı takdir görsün ister. Çok tekrarlar ve kıyaslar. Tuttuğunu tutar, salıvermez. Kalemini kırdığını da siler atar. Damarına bastın mı gözü hiçbir şeyi görmez. Sevenleri olduğu kadar sevmeyenleri de çok. Hatta sevmeyenlerini nefret noktasına getirdi. Tüm nefret edenleri kendisine karşı birleştirdi.

Tüm bunlara rağmen sevgimiz o kadar ileri ki çocuğumuza toz kondurmuyoruz. Çünkü çok seviyoruz. Sevgimiz o kadar ileri ki gözümüzü kör etti. Hata ettiğini veya hata edebileceğini görmek istemedik veya vardır bir hikmeti diye kendimizi inandırdık. Hem hata yapsa bile sonunda hep kotardı nasılsa. Tuttuğunu kopardı. Sonra hata yaptığını kim söyleyebilecek? Var mı böyle babayiğit? Üstelik hatasını söylememekle kalmadık. Her şeyiyle onu destekledik. Alkışladık. Açık çek verdik.

Burada suç kimin? Bu başarılı çocuğun mu yoksa hata yaptığı zaman hatasını söylemeyen sevenlerinde mi? Bence şöhret, makam, sürekli başarı, alternatifsizlik, rakiplerine sürekli fark atmak kişiye aşırı güven verebilir. Kişide bir müddet sonra enaniyet de oluşabilir. Ne de olsa nefis taşıyor her insan gibi. Böylesi durumlarda en büyük suç hatasını görmeyen, görmek istemeyen veya her yaptığını doğru-yanlış demeden alkışlayan sevenlerinde olsa gerek. Sevenlerine veya dostlarına gereken usulünce hatasını söylemektir. Çünkü dost acı söyler, yüze söyler. Hatasının söylenmesi onu sevmediği anlamına gelmez.

Sevileni bir müddet sonra gözden düşüren, sevenlerinin sessizliği ve hatalarını söylememeleridir. Bu durum onların eseridir.



21 Nisan 2019 Pazar

Mısır'da Komedi Devam Ediyor

Batı ve ABD destekli bir darbeyle Mısır'ın seçilmiş cumhurbaşkanı Mursi'yi indirerek Mısır'ın cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan darbeci Sisi, silah zoruyla oturduğu koltuk çok hoşuna gitmiş olmalı ki bugünden yarına gitmeyi düşünmüyor. Ne olur ne olmaz diyerek koltukta oturma süresini 2030'a kadar uzatmayı düşünüyor. Bu işi düşünme safhasının da ötesine geçirip anayasa paketi hazırlayarak halkın önüne sandık koyuyor. Sandık sonucu da şimdiden belli olduğuna göre bu demektir ki 2013 yılından beri Mısır'ın Cumhurbaşkanı olan Sisi, 2030'a kadar Mısır'ın Cumhurbaşkanı olarak kalacak.

Be kardeşim Sisi! Şimdi sandık formalitesine ne gerek vardı? Senin elinde silahın var, emrinde binlerce askerin var, arkanda koskoca ABD var, Batı var, İsrail var, başta Suud olmak üzere bazı Arap ülkeleri var. Sen resmiyetini zaten bunlardan aldın, halka gitmek de neyin nesi? Halka giderek niçin üç gününü kaybediyorsun? Sonra seni halk getirmedi ki halka gidesin... Halk dediğin kim ki sonra! Yoksa bir an için demokrasi havarisi mi kesildin? Halk benden ne kadar memnun bir sorayım mı dedin? Bir defa demokrasinin "D" sini sana ......geçmez, yakışmaz da. Sonra demokrasi senin neyine be kardeşim! Sen kendini halka sorarak yanlış yaptın. Halka seçim yoluyla gelenler gider. Bu seni bağlamaz. Yoksa kendini halka sorarak meşruiyet aramaya  mı kalkıyorsun? Unutma ki bugün resmen cumhurbaşkanı olman meşru olduğun anlamına gelmiyor. Ha bir de meşru olayım diyorsan, maalesef o aradığın senin gibi maşalara hiç nasip olmaz. Sen en iyisi meşru olmayı falan bırak. Şayet beni bir gün indirmeye kalkarlar, ben en iyisi 2030'a kadar kendimi garantiye alayım diyorsan yanlış hesap yapıyor ve geleceğini yanlış yerde arıyorsun. Bir defa arkanda o güç, sende o maşalık olduğu müddetçe seni zaten oradan kimse indiremez.

Merak ettiğim madem sandığa gitmeye kalktın, niçin 2030 yılına kadar yetki istedin? "Ölünceye kadar Sisi, Mısır'ın tek Cumhurbaşkanı" şeklinde bir yetki isteseydin madem. Sonra sen 2030'dan sonra ne yapacaksın? O koltuk olmazsa sen yaşayamazsın ki... Koltuk bir defa senin varlık sebebin. Bunu düşünemedin mi yoksa seni oraya getirenler 2030'a kadar halktan yetki mi al dedi. Başka türlü olmazdı zaten. Bir defa sen bu kararı kendi başına almadın. Sana ne dedilerse sen onu yapıyorsun. Çünkü maşaların, eli kanlı olanların karar verme yetkisi, iradesi ve yeteneği yoktur.

Sen en iyisi seni oraya getirenlerle, seni darbe yapmaya itenlerle iyi geçinmeye bak. Onların dediklerini yapmaya devam et. O zaman değil 2030, daha fazlasını da görürsün o koltuğun. Hatta cenazen bile cumhurbaşkanlığı makamından kalkar. Yeter ki sen onların gönlünü hoş tutmaya devam et. Hatta giderken yerine kendin gibi birini bırakabilirsin. Bunun için kendin gibi birini yetiştir.

Sana bu kadar yol gösterdikten sonra bir dostun olarak sana şunu söyleyeyim. Anayasa değiştirerek 2030'a kadar kendini sağlama almaya kalkıyorsun ya, bil ki yarının bile garanti değil. Çünkü senden iyi birini bulurlarsa anayasayı değiştirsen bile 2030'u beklemeden seni oradan indirirler. Bunun için de sana yaptırdıkları yolu seçerler. Yani seni darbeyle oradan uzaklaştırırlar. Çünkü kişi bir yere nasıl geldiyse öyle gider: Darbeyle gelen darbeyle gider. Unutma bunu. Pislediğin o koltukta sana iyi oturmalar!

Irak Sınırında Çıkan Çatışma***

Kökü ve beyni dışarıda, gövdesi içimizde olan PKK ülkemizin başının belası. Bu, öyle bir belâ ki bugünden yarına biteceğe benzemiyor. 80'li yıllardan bugüne kırk yıl geçmiş olmasına rağmen biz hala PKK terörüyle uğraşıyoruz. Hep bedel ödüyoruz. Daha ne kadar ödeyeceğimiz meçhul.

PKK öyle bir örgüt ki biz ne kadar yuvalandığı yer olan Kandil'e operasyon üzerine operasyon yapsak, Güneydoğu'da terörle mücadele için dağa, taşa, toprağa, eve, barka, in ve yuvalarına girsek maalesef boş. Bazı zamanlarda PKK eylem yapmadığı zaman biz terör zayıfladı, eskisi gibi operasyon yapamıyor, polis ve askerimiz göz açtırmıyor sanırız. Halbuki öyle değil. Benim kanaatim terörle mücadelede inisiyatif hep PKK'da. Bu eli kanlı, hain örgüt kah geri çekilir kah ateşkes ilan eder kah ateşkesi bozar kah gücünü Irak'a veya Suriye'ye kaydırır. Hasılı PKK strateji üzerine strateji geliştiriyor. Devletten, askerden, polisten bir adım önde. Daha doğrusu projeyi geliştiren PKK değil, oynayacağı rolü kendilerine veren sömürgeci devletlerdir.

Hatırlarsanız PKK, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra çözüm sürecini bozmuş, kanlı eylemlerine kalkışmış, şehirlerde barikat eylemlerine girişerek isyan hareketi başlatımıştı. Bu tarih HDP'nin tarihinde en yüksek oyunu aldığı ve ülkede hükümetin kurulamadığı tarihtir. Nicedir Türkiye'de eylemleri görülmeyen PKK, Irak sınırında yeniden kanlı eylemiyle ortaya çıktı. Maalesef 4 şehidimiz, 6 da yaralımız var. PKK sessizliğini 31 Mart seçimlerinde hükümetin bazı büyükşehirleri kaybetmesiyle birlikte yeniden bozdu. Ümit ediyorum ki bu çatışma lokal bir durumdur. Lokal olup olmadığını yakınlarda terör olayı olup olmadığıyla anlayabiliriz. İnşallah 7 Haziran sonrası olduğu gibi kanlı eylemler meydana gelmez.

Bu durumda biz ne yapmalıyız? Bir taraftan terörle mücadele edeceğiz, diğer taraftan şehitlerimize son görevi yapacağız. Provokatif eylemlere karşı milletçe uyanık olacağız. Soğukkanlılığımızı koruyacağız. Acımızı birbirimize ihale etmeyeceğiz. Birbirimizi sorumlu görmeyeceğiz. Zaten terörün amacı da bu. İçeride huzursuzluk çıkarmak. Zaman kenetlenme zamanı. Bir ve beraber olacağız. Böylesi durumlarda birbirimizle sataşırsak terör örgütü amacına ulaşmış olur. Çok zor değil bu. Konu seçim olunca nasıl ki siyasi partilerimiz birbirleriyle ittifak yaparak seçimlere girebiliyor ve bunun için bir araya gelebiliyorsa pekala terör konusunda da bir araya gelebiliriz. Biz siyasi partileriyle, Türkü ve Kürdü ile bir ve beraber olursak terör bize vız gelir.  

Burada bir sözümüz de devlete olsun. Kızgın demiri soğut, gerginliğe ne imkan ve ne de fırsat ver. Polis ve askerimiz vatandaşın güvenliği için terörle mücadele ederken sen de bu örgütün dış bağlantısını ve destekçilerini tespit et. Ardından ağa babalarıyla masaya otur. Bu meseleyi kökünden çöz. Piyonlarla uğraşmayı bırak artık. Dış bağlantı ve destek kesilmeden bu terör bitmez. Yoksa daha çok canımız yanar.

Allah’tan şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza şifa diliyorum. Milletimizin başı olsun!

***23.04.2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.