Ana içeriğe atla

Sevdiklerimize Kötülük Yapmayalım


Evlendik. Bir çocuğumuz olsun istedik. Allah herkese evlat verirken bize türlü çocuk vermedi. Uğraş, didin; şu doktor, bu doktor derken tüp bebek yolunu da denedik. Olmadı. Umutlar tükenmeye başlarken gökte aradığımızı yerde bulduk. Nihayet nice yıllar sonra bir çocuğumuz oldu.

Dünya tatlısı bir çocuk. Keremine şükür!  Bir dediğini iki etmiyoruz. Üzerinde titriyoruz. Onu çok seviyoruz. Nasıl sevmeyiz ki yıllardır bekledik onu. Bizim her şeyimiz. Varlık sebebimiz. Üstelik sevdirmesini de biliyor. Akıllı ve zeki. Güzel konuşuyor. Korkusuz ve gözü pek. Sözünü esirgemeyen biri. Dobra aynı zamanda. Başarısıyla da göz dolduruyor. Başarıdan başarıya koşuyor. Ele avuca sığmıyor. Çalışkanlığı dillere destan. Tuttuğunu koparıyor. İbadet aşkıyla koşturuyor. Çevresine hizmet etmeyi seviyor. Sevgisi evi de taştı. Bu konuda rakip ve alternatifi de yok. Ölümüne seveni çok.

Hiç hatası yok mu bu çocuğumuzun? Olmaz olur mu? Saymakla bitmez. Tek başına buyruktur bir defa. Benim dediğim olacak anlayışı var. Yaşadıklarından ve gördüğü ihanetlerinden dolayı kimseye güvenmiyor. Aşırı yorgun olduğundan kırıp geçiriyor. Önüne çıkana ayar veriyor. Çünkü dilinin kemiği yok. En son söyleyeceğini en başta söylüyor. Eleştiriye gelmiyor. Rakiplerine ve kendisine rakip çıkacaklara göz açtırmıyor. İnatçıdır, dediğim dedikçidir. Dediği olacak mutlaka. Başarı üstüne başarı gösterdiği için yenilgiye tahammülü yoktur. Yaptığı takdir görsün ister. Çok tekrarlar ve kıyaslar. Tuttuğunu tutar, salıvermez. Kalemini kırdığını da siler atar. Damarına bastın mı gözü hiçbir şeyi görmez. Sevenleri olduğu kadar sevmeyenleri de çok. Hatta sevmeyenlerini nefret noktasına getirdi. Tüm nefret edenleri kendisine karşı birleştirdi.

Tüm bunlara rağmen sevgimiz o kadar ileri ki çocuğumuza toz kondurmuyoruz. Çünkü çok seviyoruz. Sevgimiz o kadar ileri ki gözümüzü kör etti. Hata ettiğini veya hata edebileceğini görmek istemedik veya vardır bir hikmeti diye kendimizi inandırdık. Hem hata yapsa bile sonunda hep kotardı nasılsa. Tuttuğunu kopardı. Sonra hata yaptığını kim söyleyebilecek? Var mı böyle babayiğit? Üstelik hatasını söylememekle kalmadık. Her şeyiyle onu destekledik. Alkışladık. Açık çek verdik.

Burada suç kimin? Bu başarılı çocuğun mu yoksa hata yaptığı zaman hatasını söylemeyen sevenlerinde mi? Bence şöhret, makam, sürekli başarı, alternatifsizlik, rakiplerine sürekli fark atmak kişiye aşırı güven verebilir. Kişide bir müddet sonra enaniyet de oluşabilir. Ne de olsa nefis taşıyor her insan gibi. Böylesi durumlarda en büyük suç hatasını görmeyen, görmek istemeyen veya her yaptığını doğru-yanlış demeden alkışlayan sevenlerinde olsa gerek. Sevenlerine veya dostlarına gereken usulünce hatasını söylemektir. Çünkü dost acı söyler, yüze söyler. Hatasının söylenmesi onu sevmediği anlamına gelmez.

Sevileni bir müddet sonra gözden düşüren, sevenlerinin sessizliği ve hatalarını söylememeleridir. Bu durum onların eseridir.



Yorumlar

  1. O sevenler içten ve samimi olarak sevmiyorlar. Ondan nemalandıkları için onu seviyorlar. Gerçekten sevselerdi seven sevdiğine zarar gelsin istemez. Onun düşmesini tökezlemesini istemez. Allah gerçekten sevenlerle,köstek değil destek olanlarla karşılaştırsın inşallah.

    YanıtlaSil
  2. Sevilenin etrafını çepeçevre kuşatmış yağdanlıkların sevgisinden bahsetmiyorum Hocam. Sissiz milyonlardan bahsediyorum. Onların sevgisi menfaat ilişkisi değil. Zaten bu sevgi değil mi başarıdan başarıya götüren. Burada sevgi azalmışsa sevilen kendisini sorguladığı kadar sevenler de nerede hata yaptık sorgulaması yapmalılar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde