Ana içeriğe atla

Şehidimize Saygı Lütfen! *


Gençliğinin baharında canını vererek bedel ödeyen dört şehidimizin kanı daha kurumamışken acılarımız daha taptaze iken ateşin düştüğü yer hala aileleri yakarken biz şehit cenazesinde itişip kalkışıyoruz ve atılan yumruğu konuşuyoruz. Değdi mi, değmedi mi, organize bir eylem mi, arkasında birileri var mı, saldırganlar köyden mi,  saldırganlar dışarıdan mı, polis ya da jandarma güvenlik tertibatı almış mı, almamış mı, saldırganların arkasında bir azmettirici var mı, yok mu, bu olaydan hükümet mi sorumlu yoksa Ana muhalefet mi sorumlu tartışmaları yapıyoruz.

Ana muhalefet lideri ve beraberindeki heyete(veya herhangi bir kimseye) yapılan linç girişimini kim yapmışsa arkasında kim varsa bu şiddet olayını asla tasvip etmiyorum.  Bu olayı da küçümsemiyorum. Yakalanan zanlıların ucu kime, nereye gidecekse sonuna kadar gidilmesini istiyorum. Yapılsın ki önüne gelen birilerine şiddet yoluyla racon kesmeye kalkmasın.

Şehit cenazesinde verilmiş sadakamız varmış ki orta yerde şehidimiz dışında ölüm yok. Bir an için düşünelim. Bu kargaşa ortamında silahlar patlamış olsaydı belki bugün atılan yumruğu konuşmuyor, sokağa dökülmüş ve birbiriyle kozlarını paylaşan sıcak sokak çatışmalarını izliyor olacaktık ya da kendimizi bu ortamın içinde bulacaktık. Bu, iç savaş demektir.

Şehit cenazesinde cereyan eden bu olay hepimizin kulağına küpe olmalı. Başta siyasiler olmak üzere herkes işin ciddiyetinin ve vahametinin farkına varmalı. Sorumluları yakalanmış bu menfur olayı artık adliyeye bırakmalıyız. Şiddet sahipleri gerekli cezayı almalı. Olayın azmettiricisi varsa ortaya çıkarılmalı. Yumruk olayını daha fazla kaşımayalım. Gündemden düşürelim. "Sen şunu dedin, ben bunu dedim. Sen suçlusun" suçlamalarını bir tarafa bırakalım. Zaman tansiyonu düşürücü açıklamalar yapma zamanı. Pamuk ipliğine bağlı birlik ve beraberliğimizin fitilini ateşleyecek söylemlerden kaçınmalıyız. Özellikle şehit cenazelerinde… 

Kimse unutmasın ki şehitler bizim yumuşak karnımızdır. Kimse şehitler üzerinden bir gelecek devşirmeye kalkmasın. Kimin, kiminle ne kavgası varsa bunun yeri şehit cenazesi değildir. Gitsinler kozlarını istedikleri yerde paylaşsınlar. Cenazelerimiz ve cenaze sahipleri cenazelerine saygı bekler, son görevin en iyi şekilde yapılmasını ister. Biz bağrımıza taş bastırır, içten içe ağlar, Allah'tan geldik, Allah'a gideceğiz" der, sessizce cenazemizi defnederiz. Hele bu cenaze bir de şehit cenazesi ise saygıda asla kusur etmeyiz. Cenaze boyunca aramızdaki husumeti bırakır, yan yana saf tutarız. Biz böyle bir milletiz. Adap ve nezaket kuralları da bunu gerektirir. Kavga mı edeceğiz? Cenazeden ayrılır; başka bir gün, başka bir yerde gerekirse kavgamızı devam ettiririz.

Bizim için diri olan, cenazesini kıldığımız şehidimiz; cenazesinde olup bitenleri izledikten sonra dile gelip bize ne derdi acaba? Herhalde “Ben sizin birlik, dirlik ve huzurunuz için bedel ödedim, canımı ortaya koydum. Yumruğun hesabı mı olur? Canımın karşılığında siz birbirinize giriyorsunuz. Üzerimden çekin ellerinizi. Gidin kavganızı başka yerde yapın. Lütfen benim üzerimden ucuz kahramanlık yapmayın. Vay yazık! Tuh size” demez miydi?

Şehidimize saygı lütfen! 

*24.04.2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde