21 Nisan 2019 Pazar

İsveç'te Bizden Bir Taksici ***


İsveç'te taksicilik yapan Ömer Temel adında bir soydaşımız, havalimanına gitmek isteyen İsveçli bir müşteri alır. Havalimanına yaklaşınca müşteri "Cüzdanını evinde unuttuğunu, cebinde parası olmadığını, taksi ücretini ödeyemeyeceğini" söyleyince "Problem değil, sonra ödeme yaparsınız" der. Ardından kredi kartını uzatarak "Gittiğiniz yerde alışveriş yapmanız için bunu da alın" diyerek kredi kartını verir. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşan İsveçli duruma şaşırır, donar kalır ve "Gerçekten ilk defa taksisine binen birine güvenerek kartını ve şifresini veriyor musun?" diye tekrar tekrar sorar. Ardından mecburen kartı alır. Çünkü başka çaresi yoktur.

İki günlük yurt dışı gezisini bitiren İsveçli, ülkesine döndüğünde kendisini havalimanından alması için Taksici Ömer'i tekrar arar. Eşiyle birlikte havalimanında Ömer'i karşılayan İsveçli, Ömer'den aldığı kredi kartını geri verir. Kartından yaptığı 4500 kron(2.816 lira) harcamayı ve taksi ücretini öder. Ayrıca bu yaptıklarına ödül olarak 30 bin kron(18.800 lira) teklif eder. Ömer bu ödülü almaz. İsveçli, Ömer'e "Hiç kimse böyle bir şey yapmaz. Hele hele bir İsveçli asla bunu yapmaz. Sen nasıl böyle bir şey yaptın?" diye tekrar tekrar sorar. Ömer "Biz Türklerin kültüründe var, biz yardım etmeyi severiz. Bizim için bu olaylar normal" cevabını verir.

Anadolu Ajansına konuşan Ömer “Bizim milletimiz için bu tür iyilikler normal karşılanıyor. İsveç'te ise anormal ve hayretler içinde karşılanıyor" açıklaması yapıyor. Bu olay sadece AA’nın değil İsveç basının gündemine de yansıyor. Haberi İsveç’in en büyük gazetesi manşetine taşıyor. Sosyal medyada ise kendisinden övgüyle bahsedilir. Kredi kartını verdiği kişi ise  “Hala dünyada böyle insanlar varmış. Dünyayı Ömer gibiler kurtaracak." Der.
Elinin emeğiyle gurbet ellerde direksiyon başında rızkını temin etmeye çalışan Ömer'in yaptığı gerçekten bizim kültürümüzde var.  Ömer kardeşimizin yaptığı bu iyilik karşısında tüm Türkiye bir araya gelsek bu derece tesirli olmaz. Bu yapılan başta İsveç olmak üzere Avrupa'da konuşulacak ve takdir toplayacaktır. Batı'nın bize olumsuz bakmasını sorgulamasına sebebiyet verecektir. Ömer bu yaptığıyla gönüllü kültür elçisi olmuştur. 

Ömer Temel’in tanımadığı birine yaptığı bu iyiliği okuyunca duygulandım, sevindim ve kendisiyle gurur duydum. Ömer’in bu yaptığı İslam tarihinde cereyan eden bir olayı da bana tekrar hatırlattı. Gerçekten bizim kültürümüzde var: Ebu Zer isimli sahabe, hakkında kısas hükmü istenen tanımadığı bir gence kefil olmuştu. Bu durumu oradaki herkes garipsese de Ebu Zer adama kefil olur. Genç geri gelmese yerine Ebu Zer öldürülecekti. Nitekim tanımadığı genç geri gelir. İsveçliler Ebu Zer’i tanısalar herhalde bu adam deli derler.

İsveç’te yaşayan Ömer Temel’in yaptığı bu iyilik -yukarıda bahsettiğim gibi- bizim kültürümüzde olsa da maalesef her geçen gün bu ve benzeri iyiliklerimiz azalmaktadır. Her yerde Ömer gibiler olsa inanın dünyanın bize bakışı değişecektir. Allah kendisinden razı olsun. Sayılarını artırsın.

***25/04/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yanlıştı

*Mental yorgunu gerekçesiyle belediye başkanlarının istifa ettirilmesi. Bu eylemin kamuoyu nezdinde yapılması,
*Cumhur İttifakının karşısında karşı cephe olarak oluşturulan Millet İttifakına "Zillet...illet...dörtlü çete" denmesi,
*Düşüncelerine en yakın olan Saadet Partisine "Saadetçik" denerek küçümsenmesi,
*"Trenden inenler bir daha bu trene tekrar binemezler" sözünün meydanlarda sık sık tekrarlanması, 
"Eski yol arkadaşlarının küstürülmesi ve üzerlerine üzerlerine gidilmesi, nankör ve hain olarak görülmeleri, yeniden kazanma yolunun tercih edilmemesi,
*DİB Başkanı Ali Bardakoğlu'nın incitilmesi,
*Nurettin Yıldız'a meydanlarda ayar verilmesi,
*Başta Taşgetiren olmak üzere birçok yazar ve çizere yazma imkanının verilmemesi, yazdıkları gazetelerden gönderilmeleri,
*Eskisi gibi eleştiriye gelinmemesi,
*17 yıllık dönemin önceki dönemlerle kıyaslanması,
*Partide tüm yükün tek kişinin üzerine binmesi,
*Her konuşmanın hemen hemen her kanalda verilmesi, ekranlara çok çıkılması,
*Rakip partilerin küçümsenmesi,
*Halkta karşılığı olan adayların aday yapılmaması, karşılığı olmayan adayların dayatılması,
*Teşkilatların kış uykusuna yatması, rehavete kapılmaları, nasılsa bizim Tayyibimiz var deyip yeterince çalışma yapmamaları,
*Teşkilatlarda, bürokraside ve Partinin üst yönetiminde görev alanlarda kibir görüntüsü,
*Rakip adayların ciddiye alınmaması,
*Mahalli seçimlere ittifakla gidilmesi,
*Ekonomide bir sıkıntının olduğunun kabul edilmemesi, ülkede kriz yok denmesi,
*Sebze fiyatlarındaki aşırı yükselmenin Suriye'de atılan bir mermi ile kıyaslanması,
*e tanzimlerin kurulması, sebze fiyatlarını indirmeyen esnaf, işletme ve marketlerin meydanlarda fırsatçı olarak değerlendirilmesi,
*Seçim öncesi etüt ve kurs merkezlerinin kapatılacağının açıklanması,
*Ekonomideki sıkıntıya rağmen kamu harcamalarında kısıntıya gidilmemesi,
*Mağdurların sayısını artırmaktan başka bir işe yaramayan ve barış ortamını bozan mülakat sisteminde ısrar edilmesi,
*Önceki konuşmalarıyla çelişen görüşlerin dillendirilmesi,
*Kutuplaştırıcı, ötekileştirici ve gerilimi yüksek siyasete devam edilmesi,
*Ağırlığını her geçen gün daha da hissettiren ekonomideki sıkıntıya çözüm bulunamaması,
*Her eleştirene, her muhalife, her aykırı sese "FETÖ ağzıyla konuşuyorsun" denmesi veya FETÖ'cülükle suçlanması,
*Parti fanatiklerinin "Herkes bize oy vermeye mecbur" havasını yayması ve bunun önüne geçilmemesi, karşı ittifaka oy verecekleri terör destekçisi olarak lanse etmesi...vs. yanlıştı.

20 Nisan 2019 Cumartesi

"Bende Öyle Bir Makam Sevgisi Varmış!"


1988 yılında E.Ü. İlahiyat Fakültesinden S.Ü. İlahiyat Fakültesine yatay geçiş yaptım. Son üç yılı Konya'da okudum. Kayseri’den ayrılırken hukukum olan sınıf arkadaşları ile posta adreslerini, varsa ev telefonlarını karşılıklı olarak aldık. 

Bazıları ile arada bir mektuplaştık. Bir zaman sonra yaygınlaşan cep telefonlarını birbirimize vererek haberleşmeye devam ettik.

2008-2009 yılları olsa gerek. Bir ara Sivas'tan Ekrem adında bir arkadaşım telefonumu bulmuş, aradı. Hal-hatırdan sonra arkadaşlardan kimlerle görüştüğümü sordu. Tokat'tan Osman ile görüştüğümü söyleyince numarasını istedi. Verdim. Kendisine Osman'ı aradığında önce kendini tanıtma. Ona bir makam teklif et. Bakalım nasıl bir tepki gösterecek dedim. Olur mu dedi bana. Olur niye olmasın dedim. Ne teklif edeyim dedi. Osman Sivas İHL'de okurken okul müdürü olan hocası milletvekili olmuş. O değilden Ankara'dan arıyormuş gibi telefon aç. Kendisine biz senin Tokat'ta yaptığın hizmetleri Ankara'da izliyoruz. Seni Ankara'da görmek istiyoruz diyebilirsin dedim. Gülüşüp vedalaştık.

On, on beş gün sonra Tokat'tan Osman'ı aradım. Selamımı alır almaz "Ulen Rambo(Bana bazen böyle hitap ederdi) bu sensin değil mi?" dedi. Hayırdır dedim. "Evet, bunu yaptırsan yaptırsan ancak sen yaptırırsın" dedi gülerek. Ardından "Ekrem'in Maliye Bakanlığından aradığını, hizmetlerini takip ettiklerini, seni artık bir makamla taçlandırmak istiyoruz" dediğini, kendisine "Benim yaptıklarımı nereden haber aldınız" dediğini, Ekrem'in de "Biz çalışanı biliriz" dediğini ve ardından "Müdür, müdür yardımcılığı görevi isteyip istemediğini" sorduğunu, ben de benim sınav puanım yok ama dedikten sonra bana "Boş ver sınav puanını. Puan bizim için formalite dediğini, benden yöneticiliği boş okul olup olmadığını sorunca "O zaman kardeşim! Falan okulun müdürlüğü boş. O zaman atayın beni oraya" dedim. Ardından Ekrem gülmeye başlar, kendisini tanıtır ve şaka yaptığı söyler.

Osman, Ekrem'le arasında geçen telefon diyalogunu anlattıktan sonra bana: Üstadım! Allah senden razı olsun. Bana iyi ki böyle bir oyun oynadın. Bu vesileyle kendimi tanımış oldum. Teklifi alır almaz hemen atladım. Bende öyle bir makam sevgisi varmış ki ortaya çıktı." dedi. 

Günümüzde bir meslek erbabının okul müdür yardımcılığı, okul müdürlüğü, ilçe-il milli eğitim müdürlüğü başta olmak üzere nerede bir koltuk varsa oraya geldiğini/getirildiğini görünce nedense bu anekdot aklıma geldi. Arkadaşım idarecilik istemede nefsinin ne kadar hevesli olduğunu söyleyerek bir öz eleştirisini yaptı. Sahi bugün nerede bir koltuk varsa oraya koşan bu meslek erbabı içerisinde kendisini bir öz eleştiriye tabi tutan kaç kişi çıkar? Maalesef çoğunda bu kritik yapılmadığı gibi bu meslek erbabından görev yapanların çoğu da koltuğun hakkını veremedi. Çevresine iyi bir imaj vermedi.