20 Nisan 2019 Cumartesi

Gönüllerde Kurduğun Tahtı Devam Ettirmek İstiyorsan...

●Güven vermelisin.
●Adil olmalısın.
●Kimsenin ekmeğiyle oynamamalısın.
●Kamu malını yetim malı bileceksin. Ne kendin yiyeceksin ne de etrafına. Ülkenin ürettiği katma değeri her bir bireye verdiği katkı oranında faydalandıracaksın.
●Kamuya eleman alımında tek kriterin ehliyet ve liyakat olmalıdır. Kamunun imkanlarından ülkenin tüm mozaiklerini faydalandırmalısın.
●Yaratılana Yaradan'dan ötürü değer vermelisin.
●Kimseye saygıda kusur etmemelisin.
●Küçümsememelisin.
●Hakaret etmemelisin.
●Nezaketi ve tatlı dili elden bırakmamalısın.
●Kimseyi ötekileştirmemelisin. Hep kucaklayıcı olmalısın.
●Kırdığın, küstürdüğün kişiler varsa gönüllerini almaya çalışmalısın.
●Ömrünü adam kazanmaya, gönülleri fethetmeye adamalısın.
●Az, öz ve yerinde konuşmalısın. Önüne gelene cevap vermemelisin. Dilin değil, vücudun, beynin çalışsın.
●Meydan ve ekranlarda çok görünmemelisin. 
●Kendini özletmelisin.
●Mikrofon, kalabalık, alkış ve güç afetinden korunmalısın. 
●Bir derdin olsun. Bu derdin çözüm mercii isen dert yanmamalısın ve şikayet etmemelisin.
●Kimseye korku salmamalısın. Korku imparatorluğu kurmaya kalkmamalısın.
●Sakin ve soğukkanlı olmalısın. Basireti, feraseti ve sağduyuyu elden bırakmamalısın. Kızgın ve sinirli isen konuşmamalısın. Çünkü kızgınlığın seni senden eder, seni bir başkası eder. Meydan okumamalısın. 
●Etrafında seni öven değil, aynı zamanda seni eleştirebilecek kişilere yer vermelisin. Dost acı söyler, yüze söyler sözünü hiç unutmamalısın. Her eleştireni düşman bellememelisin. Hata yaptığın zaman karşına dikilebilecek ve sana doğruları haykıracak dostların olsun.
●Her hareketini doğru mu yanlış mı sorgulamadan her daim seni savunan, şakşakçılık yapan, senin adına racon kesen kişileri bir denemeye tabi tutmalısın. O değilden bir kızağa al, tavrını bir test et. 
●Ekibini iyi belirlemelisin. Ekibine görev ve sorumluluk vermelisin. Ekibin yüzünü ağartmalı. Her işi sen üstlenmemelisin. Her işe sen koşmamalısın. Ekibini çalıştırmayı bileceksin.
●Zaman zaman yapamadıklarını itiraf etmeli ve yüzleşmelisin. Bir işi olduğundan farklı göstermeye çalışmamalısın.
●Özgür basının olmasına önem vermelisin.
●Yargıyı emrine almamalısın. Yargı seni değil, yaptığın yanlışlıklar olursa sana fren olsun. Mağduriyetler oluşturmamalısın. Oluşursa da herkes hakkını adalette arasın. Adaletin kestiği parmak acıtmasın. Yargı bağımsız olsun. Ne senden ne de başkasından emir alsın.
●Hep hakkı savun ama hakkı savunurken ne getirir ne götürür, şimdi zamanı mı diye düşünmelisin.
●Çok kıyas yapmamalısın. Çok tekrarlamamalısın. Başa kakmamalısın. Çünkü bunların fazlası bezdirir.
●Bir icraatın diğeriyle, bir sözün öncekiyle çelişmeyecek şekilde prensip sahibi olmalısın. Şayet değiştireceksen bunu "Bu konuda daha önce şundan dolayı şöyle diyordum. Şu an itibariyle o görüşümden şundan dolayı vazgeçiyorum" sözünü ilk sen söylemelisin.
●Bir konuda gittiğin yolun yanlış olduğu ortaya çıkmışsa dönmesini bilmelisin. Çünkü hatadan dönmek erdemliliktir. Hatada ısrar etmek intihar etmek gibidir.
●Asla kin gütmemelisin. Dostluk ve düşmanlıkta ileri gitmemelisin. İnatçılık asla yanından geçmesin.

Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Bunları yaparsan gerisini getirirsin. Gönüllerde kurduğun taht artarak devam eder. Tersi seni bir müddet zirvede tutsa da bir müddet sonra gözden ve gönülden düşmeye başlarsın ve bir daha toparlayamazsın. Bu durum sadece sana değil, seni seven, sana umut bağlayanlara da zarar verir. 


Beni Ciddiye Alsan İyi Olur

İnsanoğlu toplumsal bir varlıktır. Mutlaka bir arada yaşaması gerekiyor. Bu birliktelikte sorun çıkmaması esastır. Sorun çıkarsa da sorunun şiddete başvurulmadan çözülmesi gerekiyor. Bazı sorunlar konuşarak çözülse de çoğu çözülemiyor. Çözülemediği gibi işi husumete veya birbirine çelme takmaya kadar götürebiliyor. Aile kavgaları, ailenin fertleri arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkları örnek olarak verebiliriz.

Aile bireyleri derken aralarında kan veya sıhriyet bağı olanlar olabileceği gibi aynı dünya görüşü ve siyasi düşünceye sahip olanlar da olabilir. Bunlar aralarında çok iyi anlaşırlarsa başkasına karşı bir güç oluştururlar. Şayet anlaşamazlarsa aynı düşünceden beslenen bu kişilerden beklenen,
*Birbirlerini yok kabul etmemeleri,
*Anlaşamazlarsa bile aralarında iletişimi kesmemeleri, dostlukları bırakmamaları,
*Saygıda kusur etmemeleri,
*Asgari müştereklerde anlaşabilmeleri,
*Birbirlerini küçümsememeleri,
*Birbirlerine kapıyı açık bırakmaları, kapılarının her daim açık olduğu imajını vermeleri,
*Yapılan yapıcı eleştirileri dikkate almalarıdır.

Yok böyle yapmazlar da "Ben doğruyum, ben sana değil; sen bana geleceksin, emrimin altına gireceksin. Çünkü senn bir ağırlığın yok..." denirse bu demektir ki kılıçlar çekilmiştir. Artık bundan sonra birbirlerine yüz güldürmezler. Birbirlerinin kuyusunu kazmaya çalışırlar. Aralarındaki bu anlaşmazlığı derinleştire derinleştire işi başkalarıyla iş tutmaya kadar götürürler.  Hiçbir şey yapamazsa bile birbirlerine rakip olurlar. Kazanamasa bile en azından başkasına çalışmış olur. Bundan da her ikisi zarar görür.

Bu kavga, bu husumet, bu rekabet ne zamana kadar devam eder? Büyük kibrinden ödün vermez, küçük olanı küçümsemeye devam eder, küçük küçüklüğünü bilmez, bir araya gelip birbirlerini önyargısız dinlemezler ise bu kavga devam eder. Hatta bu kavga Filistin-İsrail meselesine döner. Filistin-İsrail ne alaka demeyin? Filistinliler ile Yahudiler baba bir öz kardeşler. Var mı bunların arasındaki düşmanlığı çözebilecek bir babayiğit? İsrail burnunun dikine gider, arzı mev'uttan vazgeçmeyip, kardeşini yok edilmesi gereken bir düşman olarak gördüğü müddetçe bu mesele bitmeyecektir. Teşbihte hata olmaz biliyorsunuz. Nerede bir kronik bir sorun varsa çözülemeyen bu sorunu ifade etmek için akla Filistin-İsrail meselesi gelir.

Şimdi gelelim tekrar meselemize... Normalde aynı yerden beslenen, düşünce olarak birbirine benzeyen kişilerin anlaşmaları, güç birliği yapmaları, birbirlerine destek vermeleri, ittifak kurmaları beklenir ama öyle olmuyor maalesef. Taraflar zamanında tedbir almaz, bize ne oluyor demezlerse iş düşmanımın düşmanı dostumdur noktasına gelir. 

18 Nisan 2019 Perşembe

Kemal Bey'in Derdi Hiç Bitmeyecek mi?

Deniz Baykal'ın bir kaset operasyonuyla genel başkanlığı bırakmak zorunda kalmasının ardından 2010 yılında yapılan olağanüstü kongrede CHP genel başkanlığı koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlerde gözle görülür bir başarı gösterememesine rağmen koltuğunu korumayı bildi.

Aşağı yukarı her seçimden sonra ya genel başkanlık ya da tüzük kurultayı toplandı. Her kurultayda karşısına aday olarak çıkan Muharrem İnce'yi yenerek güven tazeledi. Kurultay sonrası muhalifleri egale etmeyi bildi. Muhalif olarak kalan Muharrem İnce'yi cumhurbaşkanı adayı göstererek saha dışına itti. Seçim sonrası aldığı oya güvenerek Muharrem İnce, el altından olağanüstü kongre için imza toplamaya kalkışması ve toplanan imzanın delege sayısının yarısını bulması Sayın Kılıçdaroğlu'nu zor durumda bıraktı. Parti içindeki gücünü kullanarak yeni bir kurultaya geçit vermedi. Çünkü yakında 31 Mart seçimleri vardı. Kozlar 31 Mart sonrasına bırakıldı.

31 Mart seçimlerine CHP Millet İttifakıyla girdi. Bu seçim Kılıçdaroğlu'nun koltuğunu ya sağlamlaştıracağı ya da kaybedeceği bir seçim olacaktı. Çünkü yeniden bir seçim kaybı olağanüstü kurultayı zorunlu kılacaktı. Ankara, İstanbul, Adana, Mersin, Antalya gibi büyükşehirlerin bu seçimde CHP'ye geçmesi Kılıçdaroğlu'nu sevindirdi.  Bu da koltuğu sağlamlaştırdı. Çünkü ilk defa Partide bir seçim sonrası kurultay tartışması olmadı. Parti içi muhalifler iştahlarını bir başka bahara saklamak zorunda kaldılar.

Benim merakım Kılıçdaroğlu, gerçekten bu seçim başarısına sevindi mi? Sevindiyse bu sevinci nereye kadar sürecek? Özellikle İstanbul başarısı bir Ekrem İmamoğlu gerçeğini ortaya çıkardı. İstanbul seçimini kazanan İmamoğlu burada kalacak mı? Bu başarısını daha ileri taşımak ister mi? Mesela CHP genel başkanlığına aday olur mu? Bence olur mu olur. Kemal Bey bu durumda ne yapacak? Koltuğu sallanmaz mı? Tam bu başarı ile Muharrem İnce defteri kapandı derken şimdi de Ekrem Bey çıkacak karşısına. Bu durumda Kemal Bey başarıya mı sevinsin, birkaç yıl sonra kendisini koltuğundan edecek duruma mı üzülsün? Off! Dert bitmiyor ki...

Bu durumda Kemal Bey'in yerinde olmak ister miydiniz?