18 Nisan 2019 Perşembe

Kemal Bey'in Derdi Hiç Bitmeyecek mi?

Deniz Baykal'ın bir kaset operasyonuyla genel başkanlığı bırakmak zorunda kalmasının ardından 2010 yılında yapılan olağanüstü kongrede CHP genel başkanlığı koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlerde gözle görülür bir başarı gösterememesine rağmen koltuğunu korumayı bildi.

Aşağı yukarı her seçimden sonra ya genel başkanlık ya da tüzük kurultayı toplandı. Her kurultayda karşısına aday olarak çıkan Muharrem İnce'yi yenerek güven tazeledi. Kurultay sonrası muhalifleri egale etmeyi bildi. Muhalif olarak kalan Muharrem İnce'yi cumhurbaşkanı adayı göstererek saha dışına itti. Seçim sonrası aldığı oya güvenerek Muharrem İnce, el altından olağanüstü kongre için imza toplamaya kalkışması ve toplanan imzanın delege sayısının yarısını bulması Sayın Kılıçdaroğlu'nu zor durumda bıraktı. Parti içindeki gücünü kullanarak yeni bir kurultaya geçit vermedi. Çünkü yakında 31 Mart seçimleri vardı. Kozlar 31 Mart sonrasına bırakıldı.

31 Mart seçimlerine CHP Millet İttifakıyla girdi. Bu seçim Kılıçdaroğlu'nun koltuğunu ya sağlamlaştıracağı ya da kaybedeceği bir seçim olacaktı. Çünkü yeniden bir seçim kaybı olağanüstü kurultayı zorunlu kılacaktı. Ankara, İstanbul, Adana, Mersin, Antalya gibi büyükşehirlerin bu seçimde CHP'ye geçmesi Kılıçdaroğlu'nu sevindirdi.  Bu da koltuğu sağlamlaştırdı. Çünkü ilk defa Partide bir seçim sonrası kurultay tartışması olmadı. Parti içi muhalifler iştahlarını bir başka bahara saklamak zorunda kaldılar.

Benim merakım Kılıçdaroğlu, gerçekten bu seçim başarısına sevindi mi? Sevindiyse bu sevinci nereye kadar sürecek? Özellikle İstanbul başarısı bir Ekrem İmamoğlu gerçeğini ortaya çıkardı. İstanbul seçimini kazanan İmamoğlu burada kalacak mı? Bu başarısını daha ileri taşımak ister mi? Mesela CHP genel başkanlığına aday olur mu? Bence olur mu olur. Kemal Bey bu durumda ne yapacak? Koltuğu sallanmaz mı? Tam bu başarı ile Muharrem İnce defteri kapandı derken şimdi de Ekrem Bey çıkacak karşısına. Bu durumda Kemal Bey başarıya mı sevinsin, birkaç yıl sonra kendisini koltuğundan edecek duruma mı üzülsün? Off! Dert bitmiyor ki...

Bu durumda Kemal Bey'in yerinde olmak ister miydiniz?


Hakim Olmayı İster miydiniz?


Yeri geldiği zaman şimdiki aklım olsaydı falan mesleği seçerdim. Maaşı ve imkanları çok iyi. Üstelik bu işi yapanlar yorulmuyorlar deriz. Bakmayın siz ne iş yapıyorlar ki dediğimize. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. İçine girmeyince hiçbir mesleğin kolay mı zor mu olduğu anlaşılmaz. Bize görünen sadece davulun sesinin gür çıktığı. Aslında sorumluluk isteyen her bir meslek zordur. Bu açıdan bakınca kolay meslek yoktur. 

Hakimlik mesleği mesela... Belki de çoğumuza kolay gelen mesleklerden biridir hakimlik. Bu mesleği icra eden hakimlerin özlük hakları iyi. Emrinde çalışan onlarca personelleri var. Ellerini sıcak sudan soğuk suya değdirmiyorlar. Şunu getir dediklerinde emir ve ricaları hemen yerine getiriliyor. Devletin kendilerine tahsis ettiği korumalı lojmanlarda oturuyorlar. Çoğunun altında makam aracı, emirlerinde şoförleri var. Makamlarına önüne gelen elini kolunu sallayarak çat kapı giremiyor. Saygıda kusur edilmiyor kendilerine. Geçiyorlar sanık veya zanlının karşısına. Sorguluyorlar. Gerekirse davayı erteliyor, gerekirse karar verip geçip gidiyorlar. Bundan sonrasını sanık/zanlı düşünsün.

Gerçekten böyle mi hakimlerin durumu? Anlatmaya çalıştığım gibi kolay ve basit mi? İçlerine biraz girince çok da kolay olmadığı görülecektir. 

Bugüne kadar hakimiyle, savcısıyla, avukatıyla ve adalet saraylarıyla pek işim olmadı. Bir vesileyle bir ağır ceza yargılamasına şahit oldum. Mahkeme salonunda olan hakimin, savcının, avukatın ve zanlının işlerinin hiç de kolay olmadığını gördüm. Benim gördüğüm sadece mahkeme safhası. Öyle zannediyorum hakim mahkeme salonuna gelmeden önce zanlının dosyasını inceleyecek, işlenen suçun TCK’da  cezasının ne olduğuna bakacak. Salona geldikten sonra da sanığa sorular soracak, sanığın verdiği cevapları ve savunmasını dinleyecek, aynı anda yazması için adliye katibine sanığın ve avukatının söylediklerini tek tek yazdıracak. Bir taraftan da katibin doğru yazıp yazmadığını, söylediklerinden bazı kelime ve cümleleri es geçip geçmediğini kontrol edecek. Ardından yanındaki hakimlerle göz göze gelip bakışlarıyla birbirleriyle anlaşacaklar. Sonra iddia makamı savcıya söz verecek. En son sanığın ve varsa avukatının son diyeceklerini soracak ve hiç ara vermeden hangi kanunun, hangi maddesine göre sanığın cezalandırılıp cezalandırılmayacağına, ceza alacaksa ne kadar ceza alacağına aynı anda karar verip davayı bitirecek.

Açıkladığı kararda berat vermişse sanık veya zanlı ve yakınları sevinecek. Hakime dualar edecek, hak yerini buldu diyecekler. Karar sanığın aleyhine olursa sanık ve yakınları hakimi düşman belleyecek, adaletin bu mu diyecekler. Verilen karara belki savcı itiraz edecek, davayı Yargıtay’a veya istinaf mahkemesine taşıyacak. Karar ya onanacak ya da usul veya içerikten bozulup geri gelecek. Bu da karizmasının çizilmesi demektir. Ayrıca verdiği karar kamuoyu vicdanını sızlatmayacak. Yine verdiği kararlarda kendi vicdanını da rahatlatması gerekecek.

Haydi her şey yolunda gitti. Verdiği kararla -mümkün değil de- tarafların hepsini memnun etti diyelim. Bulunduğu statüsü ve deruhte ettiği görevi gereği herkesle dostluk ve ahbaplık kuramaz. Hep ciddi ve resmi görünmek zorunda kalacak.

Bu durumda ben hukuk okuyacağım ve hakim olacağım diyor musunuz? Kendi adıma ben böyle kolay bir görev istemem. Bu arada savcı ve avukatların işi de zor…


17 Nisan 2019 Çarşamba

Sevdiklerimizle İmtihanımız *

Malumunuz bu dünya bir imtihan dünyası. Bu imtihan cenderesinden her birimiz geçiyor. Kimseyi es geçmiyor. Bu sınavda kimseye torpil yok, kopya çekmek yok. Kimseye de gücünün üzerinde bir yük yüklenmiyor. 

Sırası geleni Allah sınava tabi tutuyor. Sınava tabi tutarken en sevdiklerimizle imtihan ediyor. Kim, neyi, en çok seviyor veya istiyorsa başının belasıdır. (imtihanıdır) Er veya geç gelir bulur. Kimini eşiyle, kimini çocuklarıyla, kimini işiyle, kimini dış görünüşüyle, kimini zenginlikle, kimini fakirlikle, kimini şöhretle, kimini makam vs ile imtihan ediyor; bazen vererek bazen vermeyerek... Birbirine benzer ama hiçbir imtihan aynı değildir. Mal vermişse başa kakmadan fakirin hakkı verilmeli. Evlat vermişse iyi yetiştirilmeli. Şöhret ve makam verilmişse altında kalınmamalı, şımarmamalı. Güzellik verilmişse kibir ve gurura kapılmamalı. Çirkinlik verilmişse isyan edilmemeli.

Yukarıda verdiğim örneklere topluca nimet diyebiliriz. Çünkü Allah'ın bahşettiği her şey bizim için birer nimettir. Verilen her bir nimet de bizim için aynı zamanda bir imtihan sebebidir, şımaracak mıyız veya şımarmayacak mıyız diye. Bu nimetleri yerli yerinde kullanır, toplumsal kanun diyebileceğimiz sünnetullaha uygun hareket ettiğimiz müddetçe Allah bize çok sevdiğimiz nimetleri vermeye devam eder. Ne zamana kadar? Nimetin kadir ve kıymetini bilip nankörlük yapmadıkça devam eder. Ne zaman ki verilen nimeti hor kullanmaya başlarsak nimet bize küser ve çeker gider. Kendimizden kaynaklanan nedenlerle nimetin elimizden uçup gitmesi de bir imtihandır, şükre devam mı edecek yoksa nankörlük mü edecek diye. Halimize şükreder, isyan etmez, sabretmeyi bilir, kendimizi bir öz eleştiriye tabi tutar isek ayağımızın altından kayıp giden, elimizden uçup giden nimet tekrar geri gelebilir. Bir zamanlar kıymetini bilemediğimiz nimetler uçup gittikten sonra hatalarımızla yüzleşmez, suçu başkalarına atar, mazeret ve gerekçelerin arkasına sığınırsak tövbe billah giden geri gelmez. Bu dünya nice sınavları kaybedenlerle doludur.

Makam, koltuk, şöhret vb hangi nimet olursa olsun kıymetini bilmeyip elimizden alındıktan sonra bu nimet nereye gider? Havada kalmaz. Aynı nimeti Allah bu sefer çok isteyen veya seven bir başkasına verir.  Bu nimetle o imtihan olur. Hatta emanet edilen bu nimet hiç hak etmeyen birine veya bir kesime de tevdi edilebilir.

İmtihan amaçlı verilen nimetlerin kıymetini bilenlere selam olsun. Allah kimseyi kendisine emanet edilen nimetlerin altında ezilmeyi nasip etmesin. Her birimizi imtihanı geçenlerden eylesin.

Konuyu hepimizi bağlayan bir toplumsal yasa ile bitirelim: “Bunun sebebi şudur: Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez ve şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Enfal 53)

*19.04.2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.