30 Mart 2019 Cumartesi

Halit b. Velit *

Halit b. Velit, "Zalimden alim, alimden zalim doğar" misali İslam'ın ve peygamberimizin azılı düşmanlarından olan Velid b. Muğire'nin oğludur. Uhud Savaşında Müslümanlara kök söktüren bir komutandır. Hudeybiye Anlaşmasının ardından Müslüman olmuş ve komutanı olduğu yüzden fazla savaştan yenilgi almamış belki de tarihte tek şahsiyettir. Savaşlarda aldığı kılıç darbelerine rağmen şehitlik mertebesine ulaşamamış ve yatağında vefat etmiştir.

Peygamberimizin Seyfullah (Allah'ın kılıcı) unvanı verdiği bir sahabidir. 

Peygamberimiz, Hz Ebu Bekir ve Hz  Ömer zamanında başkomutanlık yapan bu önemli şahsiyeti Hz Ömer, Yermük Savaşında başkomutanlıktan azleder. Buna rağmen Halit, küsüp kırılıp bir kenara çekilmez. Savaşlarda bir nefer olarak vazifesini yapmaya devam eder.

Girdiği her savaşı kazanan, başarılı bir komutanı Hz Ömer, niçin görevden almıştır? Düşündürücü değil mi? Halit savaşta başarısız mı oldu? Hayır. Sert kişiliği, bazı kişilere bağışta bulunması ve bütün zaferlerin başkaları tarafından kendisine mal edilmesi gibi gerekçeler yüzünden Hz Ömer, Halit'i başkomutanlıktan alır.

Hz Ömer'in başarının zirvesinde birini görevden alması manidar değil mi? Büyük cesaret ister. Öyle zannediyorum Hz Ömer, Müslümanlar arasında "Komutan Halit ise o savaş kaybedilmez. Savaşların kazanılması Halit sayesindedir" anlayışını yıkmak ve bir başkasıyla da savaşların kazanılabileceğini göstermek istemiştir. Yine Halid'in sert kişiliği belki bazı insanların kalbini kırmasına sebebiyet vermiştir. Ama en etkili gerekçenin "Bu davanın başarısının kişilere bağlı bir başarı olmadığı, yolun doğru ise bu işi yapacak başka liderlerin de olabileceği" iradesinin ortaya konmasıdır. 

Hz Ömer bu tasarrufuyla Halit b. Velid'i de korumuştur. Çünkü herkesin güvendiği, bir efsane olarak gördüğü Halit, bir gün bir savaşı kaybedebilirdi. Bu da Halit'in karizmayı çizdirmesine sebebiyet verebilirdi. Halit bu vesileyle başarısını zirvedeyken bırakmış ve Müslümanların gönlünde taht kurmuştur. Bu süreç içerisinde Halit de kendisini sorgulamış olabilir. Çünkü yüzden fazla savaş yapan, savaştan savaşa koşan birinin yorgunluktan dolayı hata ve yanlış yapmaması mümkün değildir. Belki bu süreçte yüzlerce insanın kalbini kırmıştır. Belki de Halit, “Bu işler bensiz olmaz” anlayışına girmiş olabilir. Çünkü Halit de nefis taşıyan birisidir. Hasılı Ömer, kişilerin vazgeçilmez olmadığını göstermiştir. Allah Halit'ten de Ömer'den de razı olsun. Yerinde ve zamanında inisiyatif alan ve başarıdan başarıya koşarak gönüllerde taht kuranlardan eylesin ve sayılarını artırsın.

Burada -kısaca- başarılı bir İslam komutanından ve bu komutanla ilgili inisiyatif alan Hz Ömer'den bahsetmeye çalıştım. Bu muhteşem ikiliyi ele alma niyetim, günümüze ışık tutması. Çünkü iki tarihi şahsiyetten çıkaracağımız dersler vardır:

*Bir dava için yola çıkanlarda başarı kişilere endeksli olmamalı.

*Başarılı kişiler bir yenilgi almadan işi zirvedeyken bırakabilmeli ve bilgi, birikim ve tecrübesinden camiası faydalanmalı. Her zaman görüşüne başvurulan bir kişi olarak destek vermeye devam etmeli ve aranan eleman olmalı.
*Bir yola baş koyanların içinde birden fazla liderlik potansiyelini taşıyan insanlara yer verilmeli. Lidere bir şey olduğu takdirde bayrağı içinden biri alabilmeli. Yerine gelen de liderini aratmamalı. Bu durumu bir futbol maçına benzetirsek, futbol maçını kazanmak için tek futbolcu üzerine yatırım yapmak yanlıştır. Sakatlık vb nedenlerle yerine giren futbolcu da aynı işlevi yerine getirmeli ve maçı kotarmalı. Çünkü tek kişi üzerine yüklenmek, her şeyi ondan beklemek o futbolcuya yapılan en büyük kötülük ve eziyettir.

*Dava kişilerin ölümüyle sona ermemeli, ilanihaye devam etmeli. Bunun yolu da kişilere dayalı başarıdan ziyade ekip ruhuyla mümkün olur. Yani kurumsallaşmadan geçer.

*03/04/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Seçimden Geçime *

2015-2019 zaman diliminde 2015'de iki, 2017, 2018, 2019'da birer olmak üzere dört yılda dört seçim yapmışız. 2015'de iki seçim yapınca 2016'da seçim yapma ihtiyacı hissetmemişiz. 2016 yılını da menfur darbe teşebbüsüyle uğraşarak geçirdik. Yıllara bakınca her yıl bir sandık önümüze konmuş.

Sandık deyip de geçmeyelim. Tüm mesele bir pazar günü seçmenin önüne sandık koymaktan ibaret değil. Bir seçim ortalama ülkenin altı ayına mal olmaktadır. Bu demektir ki dört yılın iki tam yılını seçimle geçirmişiz. Bu kadar seçimle ülke iyi ayakta kalmış ve batmamış. Kırılgan bir ekonomiye rağmen bu kadar seçimin altından kalkabilmişiz.

31 Mart 2019 yerel seçimlerinin ardından şükür ki önümüzdeki 4,5 yıl boyunca seçim yok. Bu demektir ki seçimden fırsat bulup geçimi düşüneceğiz artık. Geçimi düşünsek ve bunu ciddiye alsak iyi olacak. Çünkü ekonomik veriler tehlike sinyalleri veriyor. Ne borsa belini doğrultabildi ne döviz yerinde duruyor ne de faizler iniyor. Enflasyon çift haneli rakamları sevdi. Ülkeye sıcak para girmiyor. Devlet eskiye oranla daha fazla borçlanıyor. Bazı firmalar işçisinin maaşını ödemede zorlanıyor. Konkordato isteyen firmalar var. İşsizlik artıyor. Kiralar aldı başını gidiyor. Zam görmeyen ürün yok. Ekonomideki görüntü bizi iyi günlerin beklemediği yönündedir. Çünkü ekonomideki bu kırılganlık bugünden yarına çekip gideceğe benzemiyor. Bundandır ki ekonomideki tablodan çoğunluk hoşnut değil.

Niyetim felaket tellallığı yapmak, vatandaşı karamsarlığa düşürmek ve bu duruma düşmemizde birilerini suçlamak değil. Olan oldu. Benim derdim bir durum tespiti yapmak ve bu durumdan kurtulmak için neler yapmamız gerektiğinin altını çizmek. Yani mevcut durumumuzu ciddiye alalım istiyorum.

Ekonomideki bu durum bizim kaderimiz mi? Bunu çekip duracak mıyız? Kaderimiz falan değil. Biz bugünkü yaşadığımız bu ekonomik çalkantıyı daha önce defalarca yaşadık veya yaşatıyorlar bize. Öyle zannediyorum dünyada uygulanmakta olan üçkâğıt ekonomisinde gelişmekte olan ülkelere biçilen rol bu. Dişinden-tırnağından biriktirerek belini doğrultmaya çalışıyorsun, tam önüm açıldı derken tekmeyi bir vurup yeniden yüzüstü yere kapatıyorlar bizi. Sonra sil baştan yeniden başlıyoruz. Yani bize önce kara kış dayatılıyor. Kemerleri sıkıyor, kışla mücadele ediyoruz. Şükür, bahar geldi derken bir bakıyoruz gelen bahar, yalancı baharmış. Yeniden kara kış kapımızı çalıyor.

Karakışla mücadelede ve gelen baharın kalıcı olmasında ülkeyi yönetmekle yükümlü hükümetlere büyük görevler düşüyor. Kalıcı bahar için ekonomide radikal kararlar alması gerekiyor. Ama nasıl alsın? Çünkü ülke yılda bir seçim geçirdi bugüne kadar. Ardı arkasına seçim varsa hükümetler, başta ekonomi olmak üzere hiçbir önemli konuda kesin çözüm diyebileceğimiz paketleri yürürlüğe koyamaz.

Demek istediğim seçimlerle birçok meseleyi öteledik. Artık kısa vadeli seçimler geride kaldı. Bundan sonra ele alacağımız ilk ve en önemli iş ekonomi olmalıdır. Gelişmekte olan bir ülke olarak bize biçilen ve dayatılan çemberi kırmak zorundayız. Seçimsiz 4,5 yıl ekonomiyi masaya yatırmak için iyi bir fırsattır. Umarım seçmen ne demek istedi diye sandık sonuçlarını okumak için çok zaman kaybetmeyiz. Zaten okumaya gerek yok. Seçmen zaten söyleyeceğini söyledi sandıkta. Bundan sonra önümüze yani ekonomiye bakalım. İlk hedefimiz, ekonomi olmalı. Marş marş!


*01/04/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


29 Mart 2019 Cuma

Seçimlerin Maliyeti ***


Türkiye 2002-2019 arasında 2002, 2007, 2011, 2015, 2015, 2018 yıllarında olmak üzere 6 genel seçim; 2007, 2010 ve 2017 yıllarında 3 referandum; 2004, 2009, 2014, 2019 yıllarında 4 yerel seçim olmak üzere 17 yılda toplam  14 seçim yapmış. Aşağı yukarı bu ülke 14 ayda bir seçime gitmiş. Bu demektir ki ortalama yılda bir seçim yapmışız. Bu zaman diliminde 2003, 2005, 2008, 2012, 2013, 2016 yıllarında seçmenin önüne sandık konmamış. Bu yılları telafi etmek istercesine bazı yıllarda seçmenin önüne iki defa sandık konmuştur.

Ne var bunda, seçim olacak elbet! Demokrasinin gereği budur demeyin sakın. Seçimlerin yapılmasına bir diyeceğim yok. Burada garip olan yılda bir seçimin yapılması…

Seçim demek ne demektir biliyor musunuz?
*Maliyet ve masraf: Partilere yapılan hazine yardımları, oy pusulası, zarf vb. kağıt harcamaları, seçmen kütüklerinin yenilenmesi, seçimde görev alanlara ödenen paralar, kabin ve sandık temini vs hepsinin birer maliyeti var.
*Hükümetin radikal karar alamaması: Çünkü seçime giden bir hükümet kolay kolay acı reçete sunamaz, dertleri seçim sonrasına öteler.
*Hükümet ve siyasi partiler hizmetten ziyade seçim çalışması yaparlar. Çalışma deyip de geçmeyin. Seçim kararı, aday belirleme, meydanlara inip seçim propagandası yapma gibi çalışmalar siyasi partilerin 6 ayına mal olur. Tüm gücünü ve eforunu meydanlarda sarf eder. Neredeyse koltuklarına oturmazlar.
*Seçim kararı aldıktan sonra TBMM, asli görevini ihmal eder, çıkaracağı yasaları öteler. Tatil kararı vererek Meclis çalışmalarına ara verir.
*Siyasi parti ve adayların bastırdığı afiş, bayrak, poster vs için yapılan harcamalar.
*Yapılan mitingler için görevlendirilen polisler asli görevinin dışında ekstra görev yapmak zorunda kalırlar.
*Mitinglerin çevre ve gürültü kirliliğine verdiği zarar ve trafiği felç etmesi.
*Seçim gezileri için uçak, helikopter kiralanması, cadde ve sokaklarda sabahtan akşama parti müziklerini çalınması.
*Seçim öncesinde başlayan piyasaların durgunluğu. Çünkü piyasalar seçim sonuçlarına göre şekilleniyor.
*Seçim sathı mailiyle birlikte televizyonların haber, reklam ve tartışma programlarında hep siyasetin konuşulması.
*Seçimlere gidecek hükümetin seçim ekonomisi uygulama riski,
*Seçim döneminde partilerimizin seçmeni konsolide etmek için her yolu mubah görmesi, gerilimi tırmandırması, birbirlerinin yüzüne bakamayacak sözleri söylemeleri, toplumsal barışı zedelemeleri vs.

Hepimiz biliriz ki seçim dendi mi sadece pazar günü sandık koymaktan ibaret değil. Seçimlerin maliyeti, zaman israfı, iş gücü kaybı vs saymakla bitmez.

Maliyet var diye seçimlere gerek yok demek istemiyorum. Seçimler yapılacak. Ama makul bir sürede yapılması yerinde olur. Hükümetlerin daha rahat çalışabilmesi, önünü görebilmesi için seçimsiz yıllara ihtiyaç var. Bunun için pekâlâ genel seçimlerle, mahalli seçimler aynı günde yapılabilir. Böylece seçmen 5 yıl boyunca sandık yüzü görmez. Partili-partisiz herkes işine yoğunlaşır.

Bir defada yapılabilecek seçimleri farklı tarihlerde yapmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. 2002'den beri siyasi istikrarın olduğu ülkemizde bu kadar seçim yapılıyorsa siyasi krizlerin olduğu diğer dönemleri düşünün.

2015 yılında yapılan genel seçimlerden sonra bir yazımda "2019 yılında üç sandık görünüyor. Bu durumu bütçemiz kaldırmaz, gelin bu üç seçimi birleştirelim" teklifi yapmıştım. Bereket yeni sistemle cumhurbaşkanlığı ile genel seçimler birleştirildi. Nedense mahalli seçimlere dokunulmadı. Bu durumu dikkate almayan siyasi partilerimiz ülkeyi düşünmediler. Bari kendilerini düşünselerdi. Çünkü arazide yorulan ve dokuz doğuran onlar.

Yazımı uzattım biliyorum. Ama bu konuda dertliyim. Sonuç olarak şunu söyleyeyim. Bu ülke yıllardır ortalama bir seçim yapmak suretiyle iyi ayakta durmuş. Gerçekten bu ülke her yönüyle güçlü bir ülke. Herhalde dünyada bizden fazla seçim yapan bir başka ülke yoktur. Bu kadar seçime rağmen kırılgan da olsa ekonomik yönden yıkılmadık, ayaktayız. Çünkü bu kadar seçimi hiçbir ülke ekonomisi kaldıramaz.



*** 02/04/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.