17 Mart 2019 Pazar

Yapamadık, Yapamadın/ız

Bir umut, bir heyecan kaynağıydınız. Bir dava arkadaşlığı, bir ekip ruhu vardı sizde. Toparlayıcı bir dil kullandınız. Biz bir umuduz dediniz ve halk, ülke yönetimini ağzına yüzüne bulaştıranları sandığa gömerken başım üstünde yeriniz var deyip sizi başa getirdi. 

Halkın bu teveccühünü boşa çıkarmadınız. Gelir gelmez ülkeyi bir şantiyeye döndürdünüz. Gece gündüz çalıştınız. Tekerinize taş koymaya çalışanlara karşı mücadele ettiniz. Gövdenizi taşın altına koydunuz. 

Ülkede siyasi kriz bittiği gibi ekonomi de döndürülebilir noktaya gelindi. Enflasyon tek haneye geriledi. Paradan altı sıfır atıldı, piyasa canlandı, halkta gözle görülür bir rahatlama meydana geldi. 

Dini baskı halktı, halk rahat bir şekilde gibi vecibesini yerine getirir oldu, başörtüsü okullarda ve kamuda serbest oldu. İHL'lerin önündeki engeller kalktı, üvey evlat muamelesi görmez oldular.

Ulaşım ve savunma alanında çok büyük hizmetler yapıldı.

Döneminizde dış politika açılımıyla İslam dünyasının umudu oldunuz.

Hasılı 2002'den bu yana bu vatandaş görmediği ve ummadığı hizmete kavuştu. Devletin şefkat elini gördü. Vatandaş devletiyle barıştı.

Yapılan hizmetlerin çoğu çıraklık ve kalfalık dönemine ait.

Ustalık dönemiyle birlikte ortaya çıkan 17-25, ardından kanlı darbe teşebbüsü ekonomiyi yeniden kırılgan hale getirdi. Fiyatlarda gözle görülür artış göze çarptı. ABD ile ortaya çıkan kriz geliyorum diyen ekonomik krizi patlattı. Bugün market, manav ve pazarlar cep yakar oldu. Çünkü enflasyon yüzde 20'lerin üzerinde seyretmeye başladı ve bugün geldiğimiz nokta, ülkenin ekonomik yönden yeniden 2001 dönemlerine gerilemiş olması. Esnaf kan ağlıyor, vatandaş kara kara düşünüyor. Toplumda müthiş bir ayrışma, kutuplaşma var. Toplumsal barış, birlik ve beraberlik bozuldu.

Niçin böyle oldu? Ustalık dönemleri çıraklık ve kalfalık dönemlerine göre daha iyi olması gerekmez miydi? Maalesef ustalık dönemleri yaramadı size? Niçin acaba?
*17-25 dengenizi bozdu, soğukkanlılığınızı kaybettiniz, ihaneti savuşturdunuz ama kaldıramadınız.
*17-25 ihanetiyle birlikte bu dönemden itibaren beraber yola çıktığınız ekip ve dava arkadaşlarınızı yavaş yavaş kaybetmeye başladınız. Suç kimde bilmiyorum ama bu süreçte kırılan kırılana, küsen küsene, uzaklaşan uzaklaşana. Durum bu iken eski ekibi nasıl tekrar kazanabilirim üzerine çalışma yapacağınıza yerine yenileriyle doldurdunuz. Yani yol arkadaşlarınızı yolda bulduklarınızla değiştirdiniz. Bugün etrafınız sizi savunur görünen ama altınızı oyan menfaat şebekesiyle dolu.
*İl ve ilçe teşkilatlarında müthiş bir kokuşma var, kibir var, savrulma var, aymazlık var.
*FETÖ'yle mücadele adı altında gerçek suçlularla mücadele yerine suçlu arama avına çıkıldı, fişlenen fişlenene. Görevinden atılan atılana.
*Atamalarda ehliyet ve liyakat bırakıldı. Yerine sözlü mülakata can simidi gibi sarılındı. Her mülakata en az üç kişi davet edildi, birini sevindirirken ikisini küstürdünüz. Merak ediyorum bu sözlü mülakatı icat eden size mi çalışıyor, rakiplerinize mi? FETÖ'yle mücadele ediyoruz, kamuya FETÖ'cü almayacağız düşüncesiyle icat edilen bu atama usulü torpil ve kayırmacılığın önünü açtı. Sma çok farkında olduğunuzu sanmıyorum.
*Her alanda çok iş yapıyorsunuz. İş yapıp da hata yapmayan olur mu? Ama hata kabul etmiyorsunuz. Kazara sizi biri eleştirmeye kalksa düşman belliyor, biletini kesiyorsunuz. Yani eleştiriye gelmiyorsunuz.
*Kamu kurum ve kuruluşlarda doğru dürüst denetim yok. Sizden aldıkları güçle keyif çatıyorlar. Bunları görmüyorsunuz. Çünkü liyakat sahibi olmasalar da size sadık hepsi. Sizin istediğiniz de bu değil miydi?
*Belediyeler borç batağında. Yine buralarda da denetim yok. İstifa ettirilen belediye başkanlarının niçin istifa ettiği anlaşılamamıştır. Bu, kafalarda soru işaretleri bırakmıştır.
*Cumhurbaşkanı olduktan sonra teşkilatlara ve sokağa hakim değilsiniz. Halkı okuyamıyorsunuz. Çünkü aşağıdan yukarıya size doğru bilgi akışı gelmiyor. Halk sizi seviyor, sizi gördü mü meydanları dolduruyor. Halk, aşağıdakilerin yaptığını Cumhurbaşkanı bilmiyor diye düşünüyor.
*Vekil ve belediye başkan adayı belirlemede isabet edemez oldunuz.

Hasılı halk sizi ölümüne sevmesine rağmen gidişattan ve işleyişten hoşnut değil. Sizden bağını koparmak istemiyor. Ama siz de kaç seçimdir mesajı aldık demenize rağmen hala tedbir alabilmiş değilsiniz. Merak ediyorum oylar gerisin geri gidiyor. Niçin bir şey yapmıyorsunuz? Ne olur, halkın verdiği krediyi tüketmeyin. Çünkü kaybeden sadece siz olmayacaksınız.


16 Mart 2019 Cumartesi

Efsane Geri Döndü

Her mesleğin bir efsanesi olur, bizim de var bir efsanemiz. Bizim niçin efsanemiz yok diye kıskanmayın. Ya çalışıp efsane olacaksınız ya da bir efsane bulacaksınız. Ama kimi bulursanız bulun, asla bizim efsanemiz gibi bulamaz ve olamazsınız. Bulsanız da sizdeki olsa olsa taklidi olur. Çünkü aslı bizde.

Biz nereden mi bulduk böylesini? İstemediğin ot burnunun dibinde biter misali, o geldi bizi buldu. Bir de biz tadalım böylesini, bize ödünç verin derseniz, bize kalsa dükkan sizin, köküyle sizin olsun, deriz, hatta üste para da veririz. Ama o bizi bırakmaz. Bu yüzden isteğinizi yerine getiremiyoruz. Kusura bakmayın. Yalnız size bir iyilik yapayım. Beceremem de özelliklerini anlatayım. Çünkü ancak yaşanır. Ama en azından verilmiş sadakamız varmış der, halinize şükredersiniz.

1.Kendisini ne kadar sevdirmeye, beğendirmeye çalışsa da kendisini sevdirememiş biridir. Paratoner gibi herkesin nefretini üzerine çeker. Ajite etmede üstüne yoktur. Bunu nasıl beceriyor? Bugüne kadar anlaşılamamıştır. Ayrı bir sanat ve maharet olsa gerek.
2.İş yapmayı sevmez, yaptığı işi de bitirmez. İş yapar görünür, bugüne kadar ne yaptığını bilen yoktur, bitirdiği iş de yoktur. 
3.Euzü çekerek yanına vardığında iş yapıyormuş gibi davranır, ekrandan başını kaldırıp sana bakmaz, seni ayakta bekletmekten zevk alır.
4.Sorumluluğunda olan görevlerini personele emir vererek yaptırmaktan zevk alır. Sınıf rehber öğretmenlerine şu gönderdiği mesaj bunu en güzel şekilde açıklar: "Arkadaşlar! Sınıfında sürekli devamsızlık yapan öğrenci varsa bana  hemen bildirsin. Ben de ilçe milli eğitime bildireceğim." Helal olsun, kim yapar bunu!
5.Personelin nöbet tutup tutmadığını, dersine zamanında girip girmediğini takip etmeyi, onları uyarmayı iyi becerirken aynı beceriyi yükümlü olduğu dersine girmekte göstermez. Dersine gideceği zaman ya kendisine bir iş bulur ya da unutmuş moduna girer. Hiçbir şey bulamasa bile bir duyuru için diğer sınıflara girer. Bugüne kadar dersine girdiği görülmemiştir. Cesur da aynı zamanda. Çünkü kanunen 6 saat derse girmesi gerekirken o nedense 2 saat ders yükü alır. Dediğim gibi ona da girmez. Bazen branş dışı dersi de alır. Çünkü onun için fark etmez, girmeyecek olduktan sonra...
6.Üzerine aldığı işi ağzına ve yüzüne bulaştırmada üstüne yoktur. Okul yararına düzenlediği kermesten ekibiyle birlikte zarar etmiştir. Onca satışa rağmen bunu nasıl becerdiler, bugüne kadar hala anlaşılamadı. Ne gelir elde ettiniz diyenlere pişkin pişkin "zarar ettik" dediler. Siz becerebilir misiniz bunu?
7.Para getirecek işlerden asla kaçınmaz. Çoğu kimsenin görev almamak için kaçtığı seçim görevinin tek talipli olanıdır. Hem bu görevi, küçük çocuğu olmasına rağmen istiyor. Ne kadar istekli olsa da kendisine görev çıkmadığı halde iade almıştır. Bu yönüyle de mücadelesidir. Bir anne olarak çocuğuna kim bakarsa baksın, önemli olan vatandaşlık görevini yerine getirmesidir. Yine bu yönüyle de fedakardır. Hangi bir anne küçücük çocuğunu bırakarak seçim görevi alır? Gördüğünüz gibi sözde değil, özde fedakar.
8.Nöbetçi olduğunda bazen görev yerine öğretmenlerinden sonra gelse de geldiği zaman dış kapının yanındaki kulübenin yanına durur, ellerini koltuğunun altına koyar, hangi öğretmenin ne zaman geldiğini denetler, kendisine selam verenin selamını da almaz. Çünkü burada önemli bir görev ifa ediyor. Zaman selam zamanı değil. Sonra selamını alsa öğretmen şımarabilir. Görüyorsunuz değil mi ciddiyeti? Keşke tüm idareciler onun gibi olsa Türkiye'nin eğitim diye bir sorunu kalmazdı. Yaptığı bu kadarla sınırlı değil. Hızlı bir şekilde nöbet yerlerini de denetler. Bir taraftan da yürürken telefonla konuşmayı da ihmal etmez. Personelini yerinde denetlerken yüzüne bakarak geçer gider. Kolay gelsin, var mı bir yaramazlık demez. Çünkü iş üzeredir. Personeliyle laubali olacak değildir. Bu işler ciddiyet ister. Görev yerinde bulamazsa hemen hakkında tutanak tutar. Boş dersleri doldurmak için görevlendirme yaparken teknolojiyi de iyi kullanır. Watsapı hemen devreye sokar. Bazen de bu yolu kullanmaz, personeli şaşırtır: Öğretmenler odasına gelerek boş musun der, sen de boşum dersin, seni bir sınıfa gönderir. Gördüğünüz gibi kendi boş durmayı sevmediği gibi boş duranı da sevmez. Keşke herkes bunun gibi çalışsa.
9.Okulda çalıştığı gibi evde de çalışır. Kontrol için ders defterlerini evine götürür. Sabah da erken gelmez, sınıflar birkaç ders deftersiz ders işler.
10.Görevli izinli olduğun halde seni telefonla arar, hocam! Derse gelmediniz der.
11.Kendisi ciddiyet timsali ama bu, hiç espri yapmayacağı anlamına gelmez. Bazen espri yapar ama esprisine sadece kendisi güler. Bugüne kadar bu mizahi yönüne gülene hiç rastlanmamıştır. Aslında insanımız adam gibi dinlese belki gülecek. Ama bizimki şaka yaparken dinleyen "Ne günlere kaldık" şoku geçirdiği için espirideki inceliği kavrayamıyor tabi.
12.Kendisi sözlü mülakatla gelmiş müdür yardımcılığı görevini yaparken empati yapmayı da ihmal etmez. Çoğu zaman kendisini müdür yerine koyar, seni sorgular. Bazen hızını alamayıp muhakkik rolünü üstlenir. Yeter ki bir veli onu arayıp senin hakkında ona bir şey desin. Alır seni odasına. Sana sorular sorar, ithamlar yöneltir, sen konuşurken bir taraftan da söylediklerini not alır.

Gördüğünüz gibi on parmağında on marifet olan bu meslektaşımızın kimsede olmayan maharetleri say say bitmez. Belki de efsaneliği bundandır. Benim anlattığım denizdeki bir katre misalidir. Yani tadımlık. Onu anlatmak için ciltler dolusu kitap yazılabilir. Benim size göre bir avantajım ben onu izlemeye devam edeceğim. Gerçi doğum izninden dolayı bir yıl kadar bir ayrılık yaşadık ama sonunda geldi. Önemli olan da bu. Bir an için düşündüm, acaba anne olması ve bir yıllık ayrılık onda bir değişiklik meydana getirmiş olabilir mi diye. Sağ olsun gönderdiği watsap mesajıyla yüreğimize su serpti: "Kaldığım yerden devam edeceğim," dedi. İstikrar abidesi mübarek!

Bu cevher bu topraklarda nasıl yetişti derseniz, çok bilmiyorum. Allah vergisi olabilir belki. Yalnız şu kadarını söyleyeyim, kendisi çakma bir branşın öğretmeni. Daha önce ilkokullarda çalışmış. Ömer Dinçer'in icat ettiği yan alan kanalıyla kapağı ortaokula atmış. Yani ana alanı daha küçüklerin eğitimiymiş. Şimdi siz bu cevheri elde edemesek bile yetiştirdiği öğrencilere iştah kabarttınız. Ne de olsa onun tedrisinden geçti. Ah bir elde edebilsek dediniz. Öğrencileri nasıldı, şu anda öğrencileri ne yapıyor, içlerinde okuyan var mı, okuduysa nereye kadar okudu bilmiyorum. Bunu ancak yüz yüze görüşünce kendisinden öğrenebilirsiniz. Siz de benim gibi soramayan türden iseniz maalesef merakınızı gideremeyeceksiniz, tıpkı benim gibi... Ya hu, en azından kendisini bir görsek, kendisiyle bir müşerref olsak derseniz okuluma buyurun gelin, onu size işte şu diyerekten uzaktan gösteririm. Bu iyiliğimi de unutmayın.
Allah onu da affetsin, beni de...

Yeni Zelanda'daki Cami Katliamından Çıkarmamız Gereken Dersler ***

Yeni Zelanda'da cuma namazı vakti iki camiye otomatik silahla yapılan silahlı saldırı sonucunda ortaya çıkan bilançoda 49 ölü, 48 yaralı var. Menfur olayın video görüntüleri yürek yakan cinsten. Üzücü ve lanetlenecek bir olay.

Görüntülerden anladığımız kadarıyla cami dışında başlayan tarama, cami içerisinde de devam ediyor. Yüzüstü yatan insanların üzerine mermileri yağdırıyor. Tüm bu görüntüleri sosyal medyadan canlı olarak yayımlıyor katliamcı. Yine sosyal medyada propagandasını yapmak üzere 73 sayfalık da bir manifesto yayımlıyor insanlıktan nasibini almamış katil veya katil sürüleri. Manifestoya bir göz attığımızda vıcık vıcık ırkçılık koktuğu ve İslam düşmanlığı yapıldığı görülecektir. Yeni Zelanda başbakanının açıklamasından anlaşıldığına göre namaz için camiye gelenler Yeni Zelandalı değil, "birçoğu yeni bir yuva kurmak için bu ülkeyi mesken edinmiş yabancılardan oluşuyor. Saldırganları da aşırı sağcı kişiler olarak" tanımlıyor.

Saldırganlar hem aşırı sağcı, yani ırkçı hem de Hıristiyan. Avrupa ve ABD'lilerin diliyle yazacak olursak bir Hıristiyan terörü ile karşı karşıyayız. Bu tek dişi kalmış canavarlar yatıp kalkıp İslam-Müslüman terörüne vurgu yaparak nefret tohumu ektiler durmadan. İslam ve Müslüman'ı düşman gösterdiler hep. Nihayet kendi devlet terörlerinden sonra Hıristiyan terörünü de piyasaya sürmüş oldular. Kına yaksınlar artık. Çünkü terörün, teröristin dini-imanı olmaz, nereden gelirse lanetlenmelidir bakış açısını göz ardı ettiler hep. Üç-beş oy uğruna yabancı düşmanlığını ve kafatasçılığı tetiklediler sürekli.

Menfur olay sıcaklığını korurken dünya insanının ve devletlerin bu olaydan çıkarması gereken dersler vardır. Devletler, terörün kökünü kurutmada samimilerse mutlaka ders almaları ve akabinde tedbirler uygulamaları gerekiyor.
1.Irkçılık, aşırı sağcılık Fransız İhtilâlıyla beraber gün yüzüne çıkmış, günümüzün yükselen yıldızıdır. Tedbir alınmaz, bu yıldız söndürülmezse asabiye ve din taassubundan dünya çok çekecektir. Irkçılığı besleyen musluklar kapatılmalıdır. Çünkü ırkçılık mücadele edilmesi gereken bir Cahiliye Dönemi âdetidir. Nitekim Peygamberimiz bir hadisinde bu belâya işaret eder ve şöyle buyurur: "Ümmetimde dört şey vardır ki cahiliye işlerindendir, bunları   terk etmeyeceklerdir:
* Haseple (yani ırk ve kabile üstünlüğüyle) övünme,
* Nesebi yani soyu sebebiyle insanlar kötüleme,
* Yıldızlardan yağmur bekleme,
* (Ölenin ardından) matem ve ağıt yakma!"
Hadisten anlaşıldığına göre bu cahiliye âdeti olan ırkıyla övünme ve ırkından dolayı başkasını kötüleme terk edilmeyecektir. Burada devletlere ve dinlere düşen ırkçılığı, yabancı düşmanlığını körüklememek, en azından pasif halde tutmaktır.
2.Sosyal medyanın mutlaka bir etik kuralı olmalı ve denetlenmelidir. Şayet bu yapılmazsa sosyal medya devletlerin başına bela olacaktır. Sosyal medyaya veya sanal âleme kural koymak basın özgürlüğünü ve ifade hürriyetini engellemek değildir. Bu âlem teröristlerin manifesto yayımlayacağı ve katliamlarını yayımlayacağı âlem olmamalıdır. Önüne gelen oturduğu yerden  cep telefonu marifetiyle istediğini denetimsiz bir şekilde paylaşabiliyor. Denetim çok zor olmasa gerek. Bugün bir yazının altına bir yorum yazılsa yorumun yayımı için gazetenin onayı gerekiyor. Her türlü yorumu yayımlamazlar. Pekala sosyal medya veya sanal âlem paylaşımları, etik değerler çerçevesinde onaya tabi tutulabilir. Bu konuda anlaşabilmek devletlere zor olmasa gerek.
3.Savaşlarda kullanılması gereken otomatik silahların teröristlerin elinde ne işi var? Bunlar bu silahları nereden, nasıl temin ediyorlar. Bir av tüfeğine ruhsat vermek için kılı kırk yaran devletlerin gücü, otomatik silahlara yetmiyor mu? Tüm devletler silah sanayine ve silah tüccarlarına söz geçiremiyor mu? 
4.Bu olay üzerine camilerin güvenliğini sorgulamalıdır. Yüzlerce insanın elini kolunu sallayarak ibadet niyetiyle gittiği bu mabetler her türlü saldırıya açıktır. Cami ve mabetler toplantı ve yürüyüş çerçevesinde değerlendirilip en azından cuma ve bayram namazlarında güvenlik tedbiri alınmalıdır. Çünkü camilere saldırı sadece bu olaydan ibaret değildir. Zaman zaman değişik ülkelerin farklı camilerine bu tür terör saldırısı yapılmaktadır. Camilere x-ray cihazı konabilir, namaz boyunca kapının önünde kolluk gücü tertibatı alınmalıdır.
5.Dünya devletleri teröre karşı birlikte hareket edip her nereden, kimden gelirse tedbir aldıkları gibi terörü lanetlemelidir. Bölücülüğe, düşmanlığa davetiye çıkaran İslam terörü, Hıristiyan terörü söylemlerinden kaçınmalıdır.
6.Ülke vatandaşları, kendi ülkelerini babalarının mülkü olarak görmekten vazgeçmelidir. En az kendisi kadar başka insanların da kendi ülkesinde -ama gönüllü, ama zorunlu- yaşamaya hakkı olduğunu bilmeli. Günümüzde ulus devletlerin çoğunda terör, göç, işsizlik, savaş vb. nedenlerle ama işçi, ama mülteci konumunda milyonlar var. Ülkelerinde her ne sebeple olursa olsun azınlık durumunda olanlara beslenen düşmanlık, istenmeyen sonuçlara sebebiyet verebilir. Kimsenin yabancı düşmanlığı yapma hakkı yoktur. Farklı renk, ırk ve inançta olmayı gökkuşağının renkleri gibi görmek lazımdır.

*** 19/03/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.