Ana içeriğe atla

Yeni Zelanda'daki Cami Katliamından Çıkarmamız Gereken Dersler ***

Yeni Zelanda'da cuma namazı vakti iki camiye otomatik silahla yapılan silahlı saldırı sonucunda ortaya çıkan bilançoda 49 ölü, 48 yaralı var. Menfur olayın video görüntüleri yürek yakan cinsten. Üzücü ve lanetlenecek bir olay.

Görüntülerden anladığımız kadarıyla cami dışında başlayan tarama, cami içerisinde de devam ediyor. Yüzüstü yatan insanların üzerine mermileri yağdırıyor. Tüm bu görüntüleri sosyal medyadan canlı olarak yayımlıyor katliamcı. Yine sosyal medyada propagandasını yapmak üzere 73 sayfalık da bir manifesto yayımlıyor insanlıktan nasibini almamış katil veya katil sürüleri. Manifestoya bir göz attığımızda vıcık vıcık ırkçılık koktuğu ve İslam düşmanlığı yapıldığı görülecektir. Yeni Zelanda başbakanının açıklamasından anlaşıldığına göre namaz için camiye gelenler Yeni Zelandalı değil, "birçoğu yeni bir yuva kurmak için bu ülkeyi mesken edinmiş yabancılardan oluşuyor. Saldırganları da aşırı sağcı kişiler olarak" tanımlıyor.

Saldırganlar hem aşırı sağcı, yani ırkçı hem de Hıristiyan. Avrupa ve ABD'lilerin diliyle yazacak olursak bir Hıristiyan terörü ile karşı karşıyayız. Bu tek dişi kalmış canavarlar yatıp kalkıp İslam-Müslüman terörüne vurgu yaparak nefret tohumu ektiler durmadan. İslam ve Müslüman'ı düşman gösterdiler hep. Nihayet kendi devlet terörlerinden sonra Hıristiyan terörünü de piyasaya sürmüş oldular. Kına yaksınlar artık. Çünkü terörün, teröristin dini-imanı olmaz, nereden gelirse lanetlenmelidir bakış açısını göz ardı ettiler hep. Üç-beş oy uğruna yabancı düşmanlığını ve kafatasçılığı tetiklediler sürekli.

Menfur olay sıcaklığını korurken dünya insanının ve devletlerin bu olaydan çıkarması gereken dersler vardır. Devletler, terörün kökünü kurutmada samimilerse mutlaka ders almaları ve akabinde tedbirler uygulamaları gerekiyor.
1.Irkçılık, aşırı sağcılık Fransız İhtilâlıyla beraber gün yüzüne çıkmış, günümüzün yükselen yıldızıdır. Tedbir alınmaz, bu yıldız söndürülmezse asabiye ve din taassubundan dünya çok çekecektir. Irkçılığı besleyen musluklar kapatılmalıdır. Çünkü ırkçılık mücadele edilmesi gereken bir Cahiliye Dönemi âdetidir. Nitekim Peygamberimiz bir hadisinde bu belâya işaret eder ve şöyle buyurur: "Ümmetimde dört şey vardır ki cahiliye işlerindendir, bunları   terk etmeyeceklerdir:
* Haseple (yani ırk ve kabile üstünlüğüyle) övünme,
* Nesebi yani soyu sebebiyle insanlar kötüleme,
* Yıldızlardan yağmur bekleme,
* (Ölenin ardından) matem ve ağıt yakma!"
Hadisten anlaşıldığına göre bu cahiliye âdeti olan ırkıyla övünme ve ırkından dolayı başkasını kötüleme terk edilmeyecektir. Burada devletlere ve dinlere düşen ırkçılığı, yabancı düşmanlığını körüklememek, en azından pasif halde tutmaktır.
2.Sosyal medyanın mutlaka bir etik kuralı olmalı ve denetlenmelidir. Şayet bu yapılmazsa sosyal medya devletlerin başına bela olacaktır. Sosyal medyaya veya sanal âleme kural koymak basın özgürlüğünü ve ifade hürriyetini engellemek değildir. Bu âlem teröristlerin manifesto yayımlayacağı ve katliamlarını yayımlayacağı âlem olmamalıdır. Önüne gelen oturduğu yerden  cep telefonu marifetiyle istediğini denetimsiz bir şekilde paylaşabiliyor. Denetim çok zor olmasa gerek. Bugün bir yazının altına bir yorum yazılsa yorumun yayımı için gazetenin onayı gerekiyor. Her türlü yorumu yayımlamazlar. Pekala sosyal medya veya sanal âlem paylaşımları, etik değerler çerçevesinde onaya tabi tutulabilir. Bu konuda anlaşabilmek devletlere zor olmasa gerek.
3.Savaşlarda kullanılması gereken otomatik silahların teröristlerin elinde ne işi var? Bunlar bu silahları nereden, nasıl temin ediyorlar. Bir av tüfeğine ruhsat vermek için kılı kırk yaran devletlerin gücü, otomatik silahlara yetmiyor mu? Tüm devletler silah sanayine ve silah tüccarlarına söz geçiremiyor mu? 
4.Bu olay üzerine camilerin güvenliğini sorgulamalıdır. Yüzlerce insanın elini kolunu sallayarak ibadet niyetiyle gittiği bu mabetler her türlü saldırıya açıktır. Cami ve mabetler toplantı ve yürüyüş çerçevesinde değerlendirilip en azından cuma ve bayram namazlarında güvenlik tedbiri alınmalıdır. Çünkü camilere saldırı sadece bu olaydan ibaret değildir. Zaman zaman değişik ülkelerin farklı camilerine bu tür terör saldırısı yapılmaktadır. Camilere x-ray cihazı konabilir, namaz boyunca kapının önünde kolluk gücü tertibatı alınmalıdır.
5.Dünya devletleri teröre karşı birlikte hareket edip her nereden, kimden gelirse tedbir aldıkları gibi terörü lanetlemelidir. Bölücülüğe, düşmanlığa davetiye çıkaran İslam terörü, Hıristiyan terörü söylemlerinden kaçınmalıdır.
6.Ülke vatandaşları, kendi ülkelerini babalarının mülkü olarak görmekten vazgeçmelidir. En az kendisi kadar başka insanların da kendi ülkesinde -ama gönüllü, ama zorunlu- yaşamaya hakkı olduğunu bilmeli. Günümüzde ulus devletlerin çoğunda terör, göç, işsizlik, savaş vb. nedenlerle ama işçi, ama mülteci konumunda milyonlar var. Ülkelerinde her ne sebeple olursa olsun azınlık durumunda olanlara beslenen düşmanlık, istenmeyen sonuçlara sebebiyet verebilir. Kimsenin yabancı düşmanlığı yapma hakkı yoktur. Farklı renk, ırk ve inançta olmayı gökkuşağının renkleri gibi görmek lazımdır.

*** 19/03/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde