Ana içeriğe atla

Yapamadık, Yapamadın/ız


Bir umut, bir heyecan kaynağıydınız. Bir dava arkadaşlığı, bir ekip ruhu vardı sizde. Toparlayıcı bir dil kullandınız. Biz bir umuduz dediniz ve halk, ülke yönetimini ağzına yüzüne bulaştıranları sandığa gömerken başım üstünde yeriniz var deyip sizi başa getirdi. 

Halkın bu teveccühünü boşa çıkarmadınız. Gelir gelmez ülkeyi bir şantiyeye döndürdünüz. Gece gündüz çalıştınız. Tekerinize taş koymaya çalışanlara karşı mücadele ettiniz. Gövdenizi taşın altına koydunuz. 


Ülkede siyasi kriz bittiği gibi ekonomi de döndürülebilir noktaya gelindi. Enflasyon tek haneye geriledi. Paradan altı sıfır atıldı, piyasa canlandı, halkta gözle görülür bir rahatlama meydana geldi. 



Dini baskı halktı, halk rahat bir şekilde gibi vecibesini yerine getirir oldu, başörtüsü okullarda ve kamuda serbest oldu. İHL'lerin önündeki engeller kalktı, üvey evlat muamelesi görmez oldular.


Ulaşım ve savunma alanında çok büyük hizmetler yapıldı.

Döneminizde dış politika açılımıyla İslam dünyasının umudu oldunuz.

Hasılı 2002'den bu yana bu vatandaş görmediği ve ummadığı hizmete kavuştu. Devletin şefkat elini gördü. Vatandaş devletiyle barıştı.

Yapılan hizmetlerin çoğu çıraklık ve kalfalık dönemine ait.

Ustalık dönemiyle birlikte ortaya çıkan 17-25, ardından kanlı darbe teşebbüsü ekonomiyi yeniden kırılgan hale getirdi. Fiyatlarda gözle görülür artış göze çarptı. ABD ile ortaya çıkan kriz geliyorum diyen ekonomik krizi patlattı. Bugün market, manav ve pazarlar cep yakar oldu. Çünkü enflasyon yüzde 20'lerin üzerinde seyretmeye başladı ve bugün geldiğimiz nokta, ülkenin ekonomik yönden yeniden 2001 dönemlerine gerilemiş olması. Esnaf kan ağlıyor, vatandaş kara kara düşünüyor. Toplumda müthiş bir ayrışma, kutuplaşma var. Toplumsal barış, birlik ve beraberlik bozuldu.

Niçin böyle oldu? Ustalık dönemleri çıraklık ve kalfalık dönemlerine göre daha iyi olması gerekmez miydi? Maalesef ustalık dönemleri yaramadı size? Niçin acaba?
*17-25 dengenizi bozdu, soğukkanlılığınızı kaybettiniz, ihaneti savuşturdunuz ama kaldıramadınız.
*17-25 ihanetiyle birlikte bu dönemden itibaren beraber yola çıktığınız ekip ve dava arkadaşlarınızı yavaş yavaş kaybetmeye başladınız. Suç kimde bilmiyorum ama bu süreçte kırılan kırılana, küsen küsene, uzaklaşan uzaklaşana. Durum bu iken eski ekibi nasıl tekrar kazanabilirim üzerine çalışma yapacağınıza yerine yenileriyle doldurdunuz. Yani yol arkadaşlarınızı yolda bulduklarınızla değiştirdiniz. Bugün etrafınız sizi savunur görünen ama altınızı oyan menfaat şebekesiyle dolu.
*İl ve ilçe teşkilatlarında müthiş bir kokuşma var, kibir var, savrulma var, aymazlık var.
*FETÖ'yle mücadele adı altında gerçek suçlularla mücadele yerine suçlu arama avına çıkıldı, fişlenen fişlenene. Görevinden atılan atılana.
*Atamalarda ehliyet ve liyakat bırakıldı. Yerine sözlü mülakata can simidi gibi sarılındı. Her mülakata en az üç kişi davet edildi, birini sevindirirken ikisini küstürdünüz. Merak ediyorum bu sözlü mülakatı icat eden size mi çalışıyor, rakiplerinize mi? FETÖ'yle mücadele ediyoruz, kamuya FETÖ'cü almayacağız düşüncesiyle icat edilen bu atama usulü torpil ve kayırmacılığın önünü açtı. Sma çok farkında olduğunuzu sanmıyorum.
*Her alanda çok iş yapıyorsunuz. İş yapıp da hata yapmayan olur mu? Ama hata kabul etmiyorsunuz. Kazara sizi biri eleştirmeye kalksa düşman belliyor, biletini kesiyorsunuz. Yani eleştiriye gelmiyorsunuz.
*Kamu kurum ve kuruluşlarda doğru dürüst denetim yok. Sizden aldıkları güçle keyif çatıyorlar. Bunları görmüyorsunuz. Çünkü liyakat sahibi olmasalar da size sadık hepsi. Sizin istediğiniz de bu değil miydi?
*Belediyeler borç batağında. Yine buralarda da denetim yok. İstifa ettirilen belediye başkanlarının niçin istifa ettiği anlaşılamamıştır. Bu, kafalarda soru işaretleri bırakmıştır.
*Cumhurbaşkanı olduktan sonra teşkilatlara ve sokağa hakim değilsiniz. Halkı okuyamıyorsunuz. Çünkü aşağıdan yukarıya size doğru bilgi akışı gelmiyor. Halk sizi seviyor, sizi gördü mü meydanları dolduruyor. Halk, aşağıdakilerin yaptığını Cumhurbaşkanı bilmiyor diye düşünüyor.
*Vekil ve belediye başkan adayı belirlemede isabet edemez oldunuz.

Hasılı halk sizi ölümüne sevmesine rağmen gidişattan ve işleyişten hoşnut değil. Sizden bağını koparmak istemiyor. Ama siz de kaç seçimdir mesajı aldık demenize rağmen hala tedbir alabilmiş değilsiniz. Merak ediyorum oylar gerisin geri gidiyor. Niçin bir şey yapmıyorsunuz? Ne olur, halkın verdiği krediyi tüketmeyin. Çünkü kaybeden sadece siz olmayacaksınız.





Yorumlar

  1. Ağzına sağlık kardeşim. Tam isabet ne kadar da doğru söylüyorsun. Halkı tam doğru okuyan sensin. Şu makaleni Cumhurbaşkanına cimere göndersen nasıl olur? Cumhurbaşkanımıza bunların hiçbiri iletilmiyor. Etrafındakiler herhalde bu mesajların iletilmemesi için orada görev görev yapıyorlar. Cumhurbaşkanımız için tüm halk kendini feda eder. Yanındakiler olmasa. Ben şahsen c.başkanımıza hiç suç bulamıyorum. Tek kişi olarak partiyi götürüyor. Bir hatası varsa o da beni neden uyarmıyorsunuz, deyip yakınındakileri halen tutması. Sonuçta o da bir beşer hata yapabilir. Hz. Ebu Bekir ne diyordu? Yanlış yaparsam beni uyarın. Şöyle bakıyoruz nerede çıkarcı menfaatperest varsa teşkilatlarda. Onları oralarda görünce bunlarla ben aynı gemide olamam diyorsun. Ne yazıkki aynı gemide yer alıyoruz. Sonra insan kendi kendine o zaman senin de onlardan farkın yok diyesi geliyor. Diğer taraftan boş verirsen daha zalim birisi gelirse diye korkuyorsun. Korku derken şahsi bir korku değil. Kazanımların kaybolması korkusu. Tıpkı bizim Allah korkumuz nedir? Onun sevgi ve rızasını kaybetme korkusu gibi. Senin bu makaleni c.başkanımız okusa eminimki durum daha farklı olur. Daha iyi olur. Uzun uzadıya bahsetmek istemiyorum sen de kısmen değinmişsin üç kat mülakata çağır birini al. O da torpilliler. İkisi sana düşman. Kendi kendine düşman bağlıyorsun. Ne gerek var buna? Allah herkese gerçekleri görmeyi nasip eylesin. Allah basiretimizi açsın. Kötülere de fırsat vermesin. Amin

    YanıtlaSil
  2. Amin Ramazan Hocam. Çok teşekkür ediyorum güzel teveccühlerin için. Endişelerine aynen katılıyorum. Cumhurbaşkanını gönlümüzde taht kurmasına sebep olan kaşı gözü, yakışıklılığı, boyu postu, hitabeti değil; samimiyeti, cesareti, bir şeyleri dert edinmesidir. Halk ile gönülden gönüle bir iletişim dili geliştirmesidir, halkı okumasıdır. Bugün bunda sorun var. Evet etrafındakilerden sorun var. Ama işe halk ile arasında köprü olmaktan ziyade duvar olanları yanından uzaklaştırmakla başlamalı. Hata yaptığı zaman kendisine yol gösterecek, ufkunu açacak, doğru yaptığında ölümüne savunacak yeni bir ekibe ihtiyacı var. Eski arkadaşları gidince yanındakilere de güvenmeyen Cumhurbaşkanı tüm yükü üzerine almış durumda. Günde birkaç yerde miting yapacak, akşam bir TV kanalına çıkacak. Böyle bir durumda bu kişi nasıl dinlenecek. Vücut ve zihin yorulur. Bu durum ister istemez icraata olumsuz etki edebilir.

    Bir başka konu. Biz hep bu yapılanlardan haberi yok diyoruz. Bu, vahim bir durumdur. Haberi olmalı. Çünkü biz diyarı Dicle’de bir kurt bir kuzuyu kapsa onu sorar adli ilahi düşüncesinden geliyoruz hepimiz. Ki Erdoğan’ın olup bitenlerden haberi olduğunu, bunu düzeltmeye çalıştığını düşünüyorum. Ama etrafını her yönüyle kuşatan kişiler deve gibi olunca nasıl düzeltecek, nereden başlayacak? Ki buna zamanı da yok. Bir seçimden çıkıp diğer seçime hazırlanıyor. İşin içinde iş yaparken olup bitenin iyi bir analizini yapabilmesi mümkün değildir. Bir hakem gibi olup biteni seyredip ona göre karar vermesi gerekir. Oyunun içinde olayların içinde tespit ve teşhis yapmak zordur.

    Hayrettin Hoca’nın il ve ilçe teşkilatlarından bilgi almaktan ziyade her ilden gizli dört kişi belirleyip olup biteni kendisine bilgi akışı olarak sağlayacak güvenilir ve bir beklentisi kişiler belirlemesi gerekir. Bu görüşe katılıyorum. Yeni bir ekip oluşturuncaya kadar bu yol denenmelidir.

    Kazanımların yok olması endişesine gelince Türkiye bu aşamaya geldikten sonra yerine kim gelirse gelsin Müslümanların kazanımlarını yok edeceğini düşünmüyorum. Çünkü kendi topuklarına sıkarlar. Ne İHL’ye ne başörtüsüne karışır kim gelirse. Dış politikayı değiştirebilir farklı bir zihniyet gelirse. Bu da umudunu Türkiye’ye bağlamış İslam dünyasını garip bırakır.

    Yazının Cimer’e gönderilmesi meselesine gelince Sayın Cumhurbaşkanının basın vb işlerini izleyen, takip eden sayısız basın danışmanı vardır. Yazılıp çizilenlerden haberdar olmaları gerekiyor. Çünkü yazı mütevazı bir blog olsa da umuma açıktır. Bu konuda bir görüşümü daha söylemek istiyorum. Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bizim camia eleştirilere gelmediği gibi yapıcı eleştiri ve tespitlere de gelmiyor. İşin vahim tarafı da bu. Kim konuşur ve yazarsa maalesef yazdığı yerden uzaklaştırılıyor. Bunun örnekleri çoktur. Allah hakkımızda hayırlısını versin. İnşallah bu durum bir fetret durumudur, kısa zamanda atlatılır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde