Ana içeriğe atla

Peygamberlerin Çocuklarıyla İmtihanı *


Allah, insanlar içerisinden seçerek risalet görevi verdiği peygamberleri diğer insanlardan daha fazla ve ağır imtihanlara tabi tutmuştur. Ben bunlara şerefli bir görev veriyorum,  ağır bir sorumlulukları var. Bu yüzden bunları daha hafifiyle imtihan edeyim dememiş. Yani torpil geçmemiştir. İlk önce peygamberlerini deneyerek hayatın içinde iyice pişirmiştir. Şayet Allah peygamberleri ağır yüklerle imtihan etmeyip kolayca geçiştirseydi biz insanlar "Bizim çektiğimizin yanında peygamberlerin derdi dert mi" derdik.

Her bir peygamber farklı farklı imtihanlara tabi tutulmuşlardır. Bu imtihanlardan biri de evladıyla imtihan olan peygamberlerdir.  Sayısı da az değildir. Örnek verecek olursak; Hz Adem, Habil gibi iyilik timsali evladının yanında yeryüzünde ilk kanı akıtan ve kardeş katili olan Kabil'in de babasıdır. Ayrıntısını bilmiyoruz ama kim bilir, Hz Adem kardeş katili olmaması için az dil dökmemiştir evladına. Ama peygamber olmasına rağmen oğluna söz geçirememiştir.

Yakup peygamber de çocuklarıyla imtihana tabi olan peygamberlerdendir. Kıskançlıktan dolayı küçük kardeşleri Yusuf'u öldürmeyi dahi göze almışlar, sonunda kuyuya atıp ardından değersiz bir paraya satmışlardır. Baba Yakup, oğullarının "Kurt yedi" yalanlarını bilmesine rağmen evlatlarıyla irtibatını kesmemiş, onların vicdana gelmesini beklemiştir. Evlat hasretiyle yanıp tutuşurken sabrın en güzel örneğini göstermiştir.

Nuh peygamber herkes gibi oğlunu da imana çağırmış ama hidayetine sebep olamamış ve gözlerinin önünde inkârcı oğlunun boğulmasını görerek evlat acısı çekmiştir. Halbuki oğlunun hidayete ermesi için az çaba sarf etmemiştir. Hz Nuh, oğlunun inanmadığına mı yansın yoksa boğulduğuna mı? 

Hz İbrahim, oğlu İsmail'i kurban etmekle imtihan olmuştur.

Hz Muhammed, yedi çocuğundan altısını kendi elleriyle toprağa gömerek evlat acısı çekmiştir. Özellikle erkek çocukları daha küçükken vefat ettiğinden dolayı soyu kesik anlamında kendisine ebter denmiştir.

Günümüzde de imtihanlar farklı farklı. Allah her bir kulunu gücüne göre imtihan etmektedir. Bazı peygamberlerde olduğu gibi Allah, sair kullarını da evladıyla imtihan etmektedir. Ailesinden uzaklaşan, çıktığı yeri beğenmeyen, başına buyruk hareket eden, suça karışan, bir iş yaparken ailesiyle istişare etmeyen, Allah'ın sıkça vurguladığı sılayı rahmi göz ardı eden, ailesiyle kavgalı çocukların sayısı az değildir. Babalar ne kadar çırpınsa da evlatlar bildiğini okuyor. Belki de kuşak çatışması dedikleri böyle bir şey olsa gerek.

Adı ne olursa olsun baba ve evlatlar arasında meydana gelen bu çatışma, günümüzün yaralarından biridir. Taraflar çırpınsa da iş varacağına varıyor. Durulduğu zaman iş işten geçmiş oluyor. Sonunda az veya çok bir bedel ödenmiş oluyor. Allah altından kalkamayacağımız yük vermesin!

*29/03/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

  1. Allah bizleri evlatlarımızla sınavı kazananlarından eylesin inşallah. Cümlemize de ana babasına vatanına milletine dinine ülkesine hayırlı evlatlar vesin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde