13 Şubat 2019 Çarşamba

Haftalık Ders Programları (2)

Tüm öğretmenleri ders programında memnun etmek mümkün mü? Çok zor ama imkansız değil. 

Ders programını yapan idarecinin çok yönlü düşünmesi, iyi bir plan yapması, programın yapılması tıkandığı zaman alternatifler düşünecek bir kapasiteye sahip olması, aynı zamanda en iyi programı yapacak bir duyarlılığı içinde hissetmesi gerekir. Daha doğrusu müdür yardımcısı programı yaparken "Bu yaptığım program kendimin olsaydı ben bu programdan memnun olur muydum" diye düşünüp programı kendisine verilecek bir program olarak görmesi lazım. Yaptığı programı kendisine verilecek bir program olarak gören biri en güzel programı ortaya koyar.

Programı yaptıktan sonra her bir öğretmenin programına tek tek göz atıp kontrol etmesi, bir kişinin bile programı bozuksa başka alternatifleri göz önünde bulundurarak programı bozmalıdır. En güzel programın ortaya çıkması için gerekirse defalarca programı bozup yenilemelidir.


Yapılan ders programlarında en fazla mağduriyeti ders yükü az olan öğretmenler yaşar. Girdiği ders yükü fazla olanların programları ise çok güzel olur. Mağduriyetleri en aza indirgemek için burada yapılması gereken dersi az veya çok olan öğretmenlerin boş pencerelerini azaltmakla mümkün olur. Mesela bir okulda öğrencilerin girmekle yükümlü olduğu ders saati sayısı 35, öğretmenlerin azami girmekle yükümlü olduğu ders saati sayısı 30 diyelim. 30 saat derse girecek öğretmene 5 ders saati boşluk bırakılıyorsa ders yükü az olana da o kadar boş pencere bırakılmalıdır. Aralarda çok sayıda boş pencere var ise programı bozuk olan öğretmenin boş penceresini azaltmalıdır. Adalet bunu gerektirir.

Çoğu kimsenin programının bozuk olmasının bir sebebi de bir okulda şartı olan öğretmenlerin çoğunlukta olmasıdır. Sadece şartı ve özel isteği olanların istekleri göz önünde bulundurulur, diğerleri hiç gözetilmez ise bir şart ileri sürmeyenlerin programları bozuk olur. Bu durum teşekkür, takdir alacağım diye öğretmenlerin kapısını aşındırarak not isteyen öğretmenlerin durumuna benzer. İsteyene not verilir, aynı durumda olup not istemeyen öğrenci gözetilmez ise bu durum hakkaniyete sığmaz. Burada yapılması gereken şartlı öğretmenin makul istekleri yerine getirilir iken bir şart ileri sürmeyen öğretmen de gözetilmelidir. Aynı ders hatta  daha fazla ders yüküne sahip bir zümreye boş gün verilirken diğerlerini göz ardı etmenin hiç izahı olamaz. Özel mazeret olur, bu ayrı. Buna kimsenin bir diyeceği olmaz.

İdareci ders programı yaparken birilerini koruma, onlara torpil geçme yolunu izlememeli. Hatta bunu aklının ucundan bile geçirmemelidir. Şayet böyle bir şeye yeltenirse ortaya çıkan program belli bir kesimi memnun eden yandaş bir program olur. 

Görüldüğü gibi ders programı yapmak bir sanattır, bu işi anlamakla beraber empati yapmayı da gerektirir. Eğer bir okulun öğretmenler odasında nöbetçi öğretmenler dışında arada boş bekleyen onlarca öğretmen varsa bu idareci ders programı yapmayı ya bilmiyordur; yapa yapa, kırıp dökerek öğrenecektir, ya yaptığı programa özen göstermeyen, işini iyi yapmayan biridir, ya da kincidir; öğretmenlere veya bazı öğretmenlere kinini ders programı üzerinden göstermektedir. Niyeti ne olursa olsun bu kişi müdür yardımcılığını yapmaya devam edecekse bunu bilenin yanına giderek en kısa zamanda öğrenecektir. Öğrenmeye yanaşmıyor ise bu görevi ya bir bilene devretmeli ya da müdür yardımcılığını bırakmalıdır.

Hasılı müdür yardımcısı ders programını yaparken verdiği komutlardan dolayı program kendini zorlamalıdır. Düğmeye basarak birden yapılan program bir işe yaramaz. Ders programını en güzel şekilde yapmak için saatlerce uğraştıktan sonra birkaç kişinin programı istediği şekilde olmaz ise yardımcıya düşen "Öğretmenim, senin programı ben hoşlanmadım. Ama ne kadar uğraştı isem beceremedim, bir başka programda size öncelik verip telafi edeceğim" diyerek mağdur olan veya mağdur ettiklerinin gönlünü almalıdır.

Hasılı ders programı oyun değil, hiç şakaya ve savsaklamaya gelmez. Buna önem vermek ve dert edinmek gerekir. Okuldaki adalet duygusunu yok eder. Öğretmenlerin idareciye güveni kalmaz. Yapılan ders programını okulun müdürü de katlamadan önce tek tek incelemeli. Gerekirse geri iade edip programın yenilenmesini sağlamalı. Bu görevi ben falan yardımcıya verdim diyerek işin içinden sıyrılamaz. Programdan birinci derece müdür sorumludur. Çünkü onayı verecek olan odur.

Haftalık Ders Programları (1)

Ortaokul ve liselerde görev yapan branş öğretmenlerini ve okul yönetimlerini ilgilendiren ve uğraştıran, çoğu zaman öğretmen ile idareyi karşı karşıya getiren, zaman zaman kırgınlıklara sebebiyet veren en önemli konulardan biri, öğretmenlere yapılan haftalık ders programlarıdır.

Öğretmenler ders programları yapılmadan önce "Acaba ders yüküm ne kadar olacak, bana hangi sınıflar verilecek, en önemlisi ders programım nasıl olacak, ders programını hangi idareci yapacak" sorularını kendi kendine sorar ya da öğretmenler arasında konuşulur. 

Programlar yapılmadan önce programdan sorumlu müdür yardımcısının ya kapısı aşındırılır, ya telefon açılır ya da mesaj gönderilir: "Aman hocam! Benim program şöyle olsun. İlk saatlerde ve son saatlerde dersim olmasın. Arada boşluklar olmasın. Mümkünse şu günüm boş olsun. Çünkü çocuğuma bakacak kimse yok. Çocuğu kreşe/okula bırakmam lazım. Geçen program herkesin programı iyiyken benimki çok kötüydü. Sesimi çıkarmadım. Bu sefer benim program kutu gibi olsun. Size güveniyorum" şeklinde istekler birbiri ardına sıralanır. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu benzer şekilde taleplerini iletir ve herkes dört gözle programın yapılmasını beklemeye koyulur.

Okul açılmadan önce programlar yapılır ve öğretmenlere gönderilir. Haberi alan öğretmenler önce kendi programlarına ardından diğer öğretmenlerin programına bakar. İstediği olmuş ve diğer öğretmenlere göre programı iyiyse sevincine diyecek yoktur. İçi içine sığmaz artık. Ardından telefona sarılarak ders programını yapan müdür yardımcısına "Ders programı istediğim şekilde olmuş, çok teşekkür ediyorum" dönütü verir. Programı iyi olmayan ise "Yine mi? Şunun yaptığı programa bak. Bu adam bu işi bilmiyor. Torpil geçmiş. Falan falana ne güzel program yapmış. Benimki ise berbat mı berbat. Haksızlık bu yapılan. Bu okulda adalet yok" şeklinde serzenişlerini kendi kendine dile getirir. Kimi gider tepkisini yardımcıya iletir, kimi öğretmenler odasında eleştirisine devam eder, kimi de müdür yardımcısını görünce suratını asar, selam vermeden geçer gider. Yani tavır alır. Kimi bu şekilde program muhabbeti yaparken kiminin hiç gıkı çıkmaz, sessizliğini korur. Çünkü programından memnundur. Kimi de rapor alarak birkaç gün okula gelmez, tepkisini bu şekilde dile getirir. 

Hasılı öğretmenlerin bir kısmı okula moral ile başlarken kimi de demoralize olmuş bir şekilde başlar. Çünkü ders programı branş öğretmeninin mesaisidir. 

Ders programını yapan müdür yardımcısı hafta sonu mesaisi yaparak uğraşıp didindiği ders programının çok beğenilmediğini gelen tepkilerden görünce o da moralmen çöker. Çünkü yaptığı programla ne İsa'ya yaranmış ne de Musa'ya yaranmıştır. Böylece okulda soğuk rüzgarlar esmeye başlar, okulun barış iklimi bozulur.

Tüm öğretmenlerin ders programından memnun olması mümkün mü? Çok zor ama imkansız değil. Bunu da diğer yazımızda ele alalım.


Mülakatta Göstereceksin Maharetini!


—Seni tanıyabilir miyim?
—İsmim önemli değil, beni hakkı yenmiş bir mağdur olarak bilsen yeterli.
—Ne mağduriyeti? Seni kim mağdur etti yoksa mağdur edebiyatı yapanlardan mısın?
—Mağdur edebiyatı falan yapmıyorum. Ben gerçek mağdurum. Öğretmenlik mülakatında elendim.
—Demek ki puanın yeterli gelmedi. Mağduriyeti de nereden çıkardın? 
—Efendim ben KPSS Fizik öğretmenliği sınavında 88 puanla Türkiye birincisiyim. Ama mülakattan 54 puan alarak elendim.
—Birinci gelebilirsin. Çünkü o yazılı sınav. Test usulü yapılıyor biliyorsun. Belki de atıp tutturdun, belki de kopya çektin.
—Ne atması ne tutması. Bilmeden hepsini tutturmak ne mümkün. Sonra nasıl kopya çekeceğim? Sınavı biliyorsun ÖSYM yaptı. Sınava girerken neredeyse üzerimi soyacaklardı. Bir kopya aletiyle girmem mümkün mü?
—Diyelim ki bileğinin hakkıyla sınavda birinci oldun. Girdiğin mülakatta sorulan soruları bilememiş olmalısın ki düşük puan vermişler. Bunun neresinde haksızlık var?
—Beyefendi! Mülakatta da sorulan tüm sorulara doğru cevap verdim. Ama sonuç başarısız. Tercih bile yapamadım.
—Bak delikanlı! Başarının sırrı yazılıda birinci olmak değil. Asıl olan sözlü mülakatta başarı. Diyelim ki sözlüde de tüm soruları bildin. Başarı için bu yeterli bir kıstas mı? Biz çocuklarımızı emanet edeceğiz size. 
—Çocuklarınıza en güzel şekilde Fizik öğretirdim. Ama olmadı.
—Delikanlı, tek başına Fizik bilmem yeterli değil, gerekirse allameyi cihan ol. Komisyon seni yeterli görmedi demek ki...
—Efendim daha ne yapmalıyım ki?
—Komisyon bilgiyle beraber senin tipine, boyuna postuna, diksiyonuna, kendini ifade etme yeteneğine, giyim-kuşamına ve inandırıcı olup olmadığına bakıyor. Demek ki seni pek inandırıcı bulmamış olmalılar.
—İnandırıcı olmanın kriteri ne? Kalbimi yarıp baktılar mı?
—Senin kalbini yarıp bakmalarına gerek yok. Çünkü onlar seni görür görmez ne olduğunu şıp demeden anlarlar.
—Nasıl anlayacaklar?
—Öyle deme! Sözlü mülakatında sana puan verenler o kadar yetenekli olmalılar ki kendilerine komisyon üyeliği payesi verilmiştir. Beni niye seçmezler o komisyona? Bir düşün. Adamlar tırnaklarıyla kazıyarak o görevi hak etmiş olmalılar.
—Benim mağduriyetimi savunacağını sanıyordum. Halbuki sen bu görüntünle haksızlık yapanları savunuyorsun.
—Seni savunmak isterdim delikanlı. Komisyon sana fazla puan vermediğine göre seni yeterli görmedi. Demek ki bir bildikleri vardır. Vardır bunun bir hikmeti.
—Bunun ne hikmeti olacak?
—Mesela sen ağzınla kuş tutabilir misin?
—Hayır, nasıl tutayım?
—Bak itiraf ediyorsun. Demek ki eksiksin. Sonra maharet yazılıda birinci olmak değil. Esas önemli olan mülakattır. Esas maharetini orada gösterecektin.
—Alt tarafı bir öğretmenlik! Sanki ülkeye cumhurbaşkanı mı seçiyorlar?
—Öğretmenlik deyip de geçip gitme. Bu ülkede her şey olabilirsin. Hatta tüm bunlarda mülakata da gerek yok. Ama sen öğretmen olacaksın. Geleceğimizin teminatı çocuklarımızı size emanet edeceğiz. Güven vermemişsin. Adamlar sana çocuklarını nasıl emanet edecekler? Bir defa sen hatayı öğretmen olmaya karar vermekle yapmışsın. Başka meslek bulamadın mı? Şöyle mülakat şartı olmayan bir meslek mesela…
—İşte sizden duyduğum en doğru cümle bu. Doğru. Ben hatayı öğretmenlik okumak ve öğretmen olmaya karar vermekle yaptım. 
—Bak anlaşıyoruz seninle. Hatanı itiraf etmeye başladın. Demek ki orta yerde mağduriyet falan yok.
—Git amca işine! Benim derdim kendime yeter. Sabah sabah moral vereceğine şu söylediklerine bak. Zaten senin gibiler yüzünden bu mülakatlar bu derece prim yaptı.
—Ben ne yaptım delikanlı? Benimki bir durum tespiti idi. Sana da iyilik yaramaz. Zaten doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış.