Ana içeriğe atla

Haftalık Ders Programları (1)

Ortaokul ve liselerde görev yapan branş öğretmenlerini ve okul yönetimlerini ilgilendiren ve uğraştıran, çoğu zaman öğretmen ile idareyi karşı karşıya getiren, zaman zaman kırgınlıklara sebebiyet veren en önemli konulardan biri, öğretmenlere yapılan haftalık ders programlarıdır.

Öğretmenler ders programları yapılmadan önce "Acaba ders yüküm ne kadar olacak, bana hangi sınıflar verilecek, en önemlisi ders programım nasıl olacak, ders programını hangi idareci yapacak" sorularını kendi kendine sorar ya da öğretmenler arasında konuşulur. 

Programlar yapılmadan önce programdan sorumlu müdür yardımcısının ya kapısı aşındırılır, ya telefon açılır ya da mesaj gönderilir: "Aman hocam! Benim program şöyle olsun. İlk saatlerde ve son saatlerde dersim olmasın. Arada boşluklar olmasın. Mümkünse şu günüm boş olsun. Çünkü çocuğuma bakacak kimse yok. Çocuğu kreşe/okula bırakmam lazım. Geçen program herkesin programı iyiyken benimki çok kötüydü. Sesimi çıkarmadım. Bu sefer benim program kutu gibi olsun. Size güveniyorum" şeklinde istekler birbiri ardına sıralanır. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu benzer şekilde taleplerini iletir ve herkes dört gözle programın yapılmasını beklemeye koyulur.

Okul açılmadan önce programlar yapılır ve öğretmenlere gönderilir. Haberi alan öğretmenler önce kendi programlarına ardından diğer öğretmenlerin programına bakar. İstediği olmuş ve diğer öğretmenlere göre programı iyiyse sevincine diyecek yoktur. İçi içine sığmaz artık. Ardından telefona sarılarak ders programını yapan müdür yardımcısına "Ders programı istediğim şekilde olmuş, çok teşekkür ediyorum" dönütü verir. Programı iyi olmayan ise "Yine mi? Şunun yaptığı programa bak. Bu adam bu işi bilmiyor. Torpil geçmiş. Falan falana ne güzel program yapmış. Benimki ise berbat mı berbat. Haksızlık bu yapılan. Bu okulda adalet yok" şeklinde serzenişlerini kendi kendine dile getirir. Kimi gider tepkisini yardımcıya iletir, kimi öğretmenler odasında eleştirisine devam eder, kimi de müdür yardımcısını görünce suratını asar, selam vermeden geçer gider. Yani tavır alır. Kimi bu şekilde program muhabbeti yaparken kiminin hiç gıkı çıkmaz, sessizliğini korur. Çünkü programından memnundur. Kimi de rapor alarak birkaç gün okula gelmez, tepkisini bu şekilde dile getirir. 

Hasılı öğretmenlerin bir kısmı okula moral ile başlarken kimi de demoralize olmuş bir şekilde başlar. Çünkü ders programı branş öğretmeninin mesaisidir. 

Ders programını yapan müdür yardımcısı hafta sonu mesaisi yaparak uğraşıp didindiği ders programının çok beğenilmediğini gelen tepkilerden görünce o da moralmen çöker. Çünkü yaptığı programla ne İsa'ya yaranmış ne de Musa'ya yaranmıştır. Böylece okulda soğuk rüzgarlar esmeye başlar, okulun barış iklimi bozulur.

Tüm öğretmenlerin ders programından memnun olması mümkün mü? Çok zor ama imkansız değil. Bunu da diğer yazımızda ele alalım.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde