Ana içeriğe atla

Haftalık Ders Programları (2)

Tüm öğretmenleri ders programında memnun etmek mümkün mü? Çok zor ama imkansız değil. 

Ders programını yapan idarecinin çok yönlü düşünmesi, iyi bir plan yapması, programın yapılması tıkandığı zaman alternatifler düşünecek bir kapasiteye sahip olması, aynı zamanda en iyi programı yapacak bir duyarlılığı içinde hissetmesi gerekir. Daha doğrusu müdür yardımcısı programı yaparken "Bu yaptığım program kendimin olsaydı ben bu programdan memnun olur muydum" diye düşünüp programı kendisine verilecek bir program olarak görmesi lazım. Yaptığı programı kendisine verilecek bir program olarak gören biri en güzel programı ortaya koyar.

Programı yaptıktan sonra her bir öğretmenin programına tek tek göz atıp kontrol etmesi, bir kişinin bile programı bozuksa başka alternatifleri göz önünde bulundurarak programı bozmalıdır. En güzel programın ortaya çıkması için gerekirse defalarca programı bozup yenilemelidir.


Yapılan ders programlarında en fazla mağduriyeti ders yükü az olan öğretmenler yaşar. Girdiği ders yükü fazla olanların programları ise çok güzel olur. Mağduriyetleri en aza indirgemek için burada yapılması gereken dersi az veya çok olan öğretmenlerin boş pencerelerini azaltmakla mümkün olur. Mesela bir okulda öğrencilerin girmekle yükümlü olduğu ders saati sayısı 35, öğretmenlerin azami girmekle yükümlü olduğu ders saati sayısı 30 diyelim. 30 saat derse girecek öğretmene 5 ders saati boşluk bırakılıyorsa ders yükü az olana da o kadar boş pencere bırakılmalıdır. Aralarda çok sayıda boş pencere var ise programı bozuk olan öğretmenin boş penceresini azaltmalıdır. Adalet bunu gerektirir.

Çoğu kimsenin programının bozuk olmasının bir sebebi de bir okulda şartı olan öğretmenlerin çoğunlukta olmasıdır. Sadece şartı ve özel isteği olanların istekleri göz önünde bulundurulur, diğerleri hiç gözetilmez ise bir şart ileri sürmeyenlerin programları bozuk olur. Bu durum teşekkür, takdir alacağım diye öğretmenlerin kapısını aşındırarak not isteyen öğretmenlerin durumuna benzer. İsteyene not verilir, aynı durumda olup not istemeyen öğrenci gözetilmez ise bu durum hakkaniyete sığmaz. Burada yapılması gereken şartlı öğretmenin makul istekleri yerine getirilir iken bir şart ileri sürmeyen öğretmen de gözetilmelidir. Aynı ders hatta  daha fazla ders yüküne sahip bir zümreye boş gün verilirken diğerlerini göz ardı etmenin hiç izahı olamaz. Özel mazeret olur, bu ayrı. Buna kimsenin bir diyeceği olmaz.

İdareci ders programı yaparken birilerini koruma, onlara torpil geçme yolunu izlememeli. Hatta bunu aklının ucundan bile geçirmemelidir. Şayet böyle bir şeye yeltenirse ortaya çıkan program belli bir kesimi memnun eden yandaş bir program olur. 

Görüldüğü gibi ders programı yapmak bir sanattır, bu işi anlamakla beraber empati yapmayı da gerektirir. Eğer bir okulun öğretmenler odasında nöbetçi öğretmenler dışında arada boş bekleyen onlarca öğretmen varsa bu idareci ders programı yapmayı ya bilmiyordur; yapa yapa, kırıp dökerek öğrenecektir, ya yaptığı programa özen göstermeyen, işini iyi yapmayan biridir, ya da kincidir; öğretmenlere veya bazı öğretmenlere kinini ders programı üzerinden göstermektedir. Niyeti ne olursa olsun bu kişi müdür yardımcılığını yapmaya devam edecekse bunu bilenin yanına giderek en kısa zamanda öğrenecektir. Öğrenmeye yanaşmıyor ise bu görevi ya bir bilene devretmeli ya da müdür yardımcılığını bırakmalıdır.

Hasılı müdür yardımcısı ders programını yaparken verdiği komutlardan dolayı program kendini zorlamalıdır. Düğmeye basarak birden yapılan program bir işe yaramaz. Ders programını en güzel şekilde yapmak için saatlerce uğraştıktan sonra birkaç kişinin programı istediği şekilde olmaz ise yardımcıya düşen "Öğretmenim, senin programı ben hoşlanmadım. Ama ne kadar uğraştı isem beceremedim, bir başka programda size öncelik verip telafi edeceğim" diyerek mağdur olan veya mağdur ettiklerinin gönlünü almalıdır.

Hasılı ders programı oyun değil, hiç şakaya ve savsaklamaya gelmez. Buna önem vermek ve dert edinmek gerekir. Okuldaki adalet duygusunu yok eder. Öğretmenlerin idareciye güveni kalmaz. Yapılan ders programını okulun müdürü de katlamadan önce tek tek incelemeli. Gerekirse geri iade edip programın yenilenmesini sağlamalı. Bu görevi ben falan yardımcıya verdim diyerek işin içinden sıyrılamaz. Programdan birinci derece müdür sorumludur. Çünkü onayı verecek olan odur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde