Ana içeriğe atla

Haftalık Ders Programları (3)

27 yıllık meslek hayatımın 11 yılı dışında geriye kalan kısmında asli görevim öğretmenlik yaptım. Öğretmen olarak Gaziantep, Adıyaman, Adana ve Konyada görev yaptım. Öğretmen olarak görev yaptığım yıllarda ders programım şu şekilde oldun diye pek bir talebim olmadı. Talep ettiysem de mümkünse dedim. İstemeyene emme vermezler misali ben ciddi olarak bir istekte bulunmayınca çoğu zaman çok iyi bir programla karşılaşmadım. Çünkü bana gelinceye kadar mazeret beyan edenler atı alıp Üsküdar'ı geçtiler. Programımın bozuk olmasını çok sorun etmedim. Çünkü benim önceliğim okul. İşlerimi ders programına göre ayarladım. 

Ders programıyla ilgili ilk talebimi Adıyaman Kahta'da çalışırken talep ettim. Müdür yardımcısına "Hocam kaç yıldır buradayım. Ders programıyla ilgili bugüne kadar hiç talebim olmadı. Nasıl bir program verdiyseniz eyvallah dedim. Bu sene çocuğum ilkokula başlayacak. Çocuk derse 07.00'de girecek. Bizim okulda ise 06.30'da ders başlıyor. Şayet ilk dersim boş olursa sabah çocuğu okuluna bırakıp derse öyle gireceğim" dedim. "Olur hocam" dedi. Peşinen program istediğim gibi olacak, okey de dediler diyerek bir sevindim bir sevindim, anlatamam. 

Program yapıldı, imza karşılığı teslim aldım. O da ne! Ben söylemeden önce haftada iki üç gün ilk saat boş olurdu. Talebimden sonra haftanın her gününün ilk saatleri doldurulmuş. Keşke söylemeseydim. En azından bazı günler istediğim gibi oluyordu dedim. Hocam niye böyle oldu. Benim talebimi hiç dikkate almamışsınız, unuttunuz mu yoksa dedim. "Unutmadık hocam. Eşi çalışanlara öncelik verdik" dedi. Kendisine benim suçum eşimin çalışmaması mı? O zaman seneye ders programı hazırlanmadan önce hanıma bir iş bulacağım. Ders programı yapıldıktan sonra hanıma işi bıraktıracağım dedim. Müdür başyardımcısı ne yaptı biliyor musunuz? Açıklanan hoşuna gitmiş olmalı ki katıla katıla güldü. Onun gülmesine ben de güldüm. İyi çalışmalar diyerek ayrıldım odasından.

Verdiğim cevap çok hoşuna gitmiş olmalı ki yardımcımız odasına uğrayan herkese Ramazan Hoca böyle dedi diyerek hem anlatmış hem de gülmeye devam etmiş. Çünkü yanıma gelen Ali Hoca'ya ne dedin dedi gülerek. Öğretmenler odasında muhabbet gırla bu şekil giderken eşi çalışan biri geldi. " Ali hocaya böyle demişsin" dedi. Evet o şekil söyledim dedim. Böyle bir şeyi hoş karşılamadığını söyledi. Ben söylerim sayın hocam. Senin ister hoşuna gider, ister gitmez. Bu benim görüşüm dedim.

Hoşuma gitmeyen bir ders programını sulandırarak muhabbet ortamına böyle döndürdüm. Bakmayın düz kontak bir kişinin tasvip etmediğine.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde