2 Şubat 2019 Cumartesi

Var mı Bu Veliyi Eğitecek Olan? (3)

-Devam-
Sorun çözüldü mü? Hayır. Bizim emekli öğretmen pes etti mi? Hayır. Dediği gibi çocuğunun kaydını aldı ve emekli olduğu eski okulu ÇPL'ye götürdü. Çocuğu ÇPL'de OYS'ye girmiş ve sınavdan geçer not almış. Sınav sonucunu öğrenir öğrenmez yaptığı ilk iş, bizim okulu telefonla aramak olur. Telefona müdür yardımcısı çıkar: "Sizin bir verdiğiniz dersten çocuğum burada 4 aldı" der ve telefonu kapatır.

İş bitti mi? Hayır. Velimiz bizi rahat bıraktı mı? Hayır. Okulumuzdan ayarladığı bir kız öğrenci, velisiyle birlikte kaydını aldırmak için geldi. Kızı önüme alıp niçin ayrılmak istediğini sordum. Tüm ısrarıma rağmen bir neden söylemedi. Sebebini söylemeden kaydını vermeyeceğimi söyledim. Sonunda İngilizce öğretmeninden derdinin olduğunu söyledi. Kızım, önümüzdeki yıl dediğin öğretmeni sizin dersinize vermeyeceğim, olur mu dedim. Benden hiç beklemediği cevabı alınca bir şey diyemedi, teşekkür edip gitti. (Söz verdiğim gibi notu kıt olan (öğrenciye göre) öğretmeni mezun oluncaya kadar bu kızın sınıfına vermedim. Mezun olduktan sonra odama gelip "Müdürüm, iyi ki gitmeme izin vermedin. Bu okuldan mezun olduğum için çok mutluyum, size teşekkür ediyorum" dedi.)  Emekli müdürün sözünü dinleyen tek öğrenciyi de bu şekilde vermemiş oldum. Emekli hocamız buradan da bir ekmek bulamadı.

Emekli öğretmen eski velimiz peşimizi bıraktı mı? Asla. Çünkü bu, kendisini inkar etmek demekti. Dediği gibi il milli eğitime de giderek bizden şikayetçi olmuş. Şikayetini ciddi bulmamışlar ki il milli eğitimden bizi arayan olmadı.

Bir zaman yolum il milli eğitime düştü. Emekli öğretmenin arkadaşım dediği şube müdürünün yanına uğradım. Birlikte çayımızı yudumlarken şube müdürüne, "Hocam bizim ilçeden daha önce birlikte çalıştığınız şimdilerde emekli olan F... isimli arkadaşınız bizi şikayete gelecekti, geldi mi" dedim. Şube müdürü, "Ha, o mu? Geldi bir ara. Bir şeyler söyledi, gitti. Ciddiye almadım" dedi.

F... isimli öğretmen velimizin bizimle ilgili elindeki tüm kozları bu şekilde elinde patladı. Biz kurtulduk ama çocuğunu götürdüğü okul, kendisinden çok çekti. Neyse bizden ırak olsun da nere giderse gitsin dedim.
*
Çocuğunu bizden götürdükten üç yıl sonra giden öğrencimiz aklıma geldi. ÇPL müdürünü telefonla aradım. Hocam üç yıl önce bizden size geçen bir öğrencimiz vardı. Bu sene mezun olması lazım, sınav sonucu nasıl dedim. ÖSS'den iyi bir puan alamadığını fakat babasıyla başlarının dertte olduğunu söyledi. Ne yaptı yine dedim. Fizik öğretmenini arıyor durmadan. Çünkü notunu düşük vermiş dedi. (Adam, çocuğum üniversite puanından iyi puan alamadı deyip üzüleceği yerde düşük not veren öğretmenin peşine düşmüş. Ne işe yarayacaksa?)

Huylu, huyundan vazgeçmiyor demek. Size de, bize de geçmiş olsun dedim. Gülüştük. Nasıl gülmeyelim? Bir beladan daha kurtulmuştuk.

1 Şubat 2019 Cuma

Vah Güzel Türkçem Vah!

Bugün cuma namazını kılmak için camiye yöneldim. Girişte cama bantlanmış bir duyuru gözüme çarptı. Zaten görmemem mümkün değil. “Beni oku, zira önemli” der gibiydi. Ama yazıda bir gariplik vardı. Ayakkabılarımı ayakkabılığa koyduktan sonra okudum: "ŞEÇMEN ASKI LİSTESİ" idi başlık. Geri kalan kısmı  okumadım. Hemen telefonuma çektim. Sanırım yazım hatası sizin de dikkatinizi çekmiştir. Zira dikkatinizden kaçması mümkün değil.


Camiye girerken içimden "Vah güzel Türkçem vah! Seni ne hale getirdik biz. Zira  bizim yüzümüzden senin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi" geçti. Nasıl geçmez ki? Çünkü güzelim Türkçemiz bizden çektiğini kimseden çekmemiştir.

İçinizden "Sende de amma iç varmış, ne var bunda, insan hata yapamaz mı, hangimiz hata yapmıyoruz ki? Öküzün altında buzağı arama ve abartma" dediğinizi hissetmedim sanmayın. Doğrudur, hangimiz hata yapmayız, hele Türkçemize karşı. Ama bu hata, olur böyle şeyler deyip basitçe geçiştirilecek bir hata değil. Burada hatanın da ötesine geçilip dilimize bir katliam yapılmıştır.

Yazı, mahallenin muhtarı tarafından yazılıp/yazdırılıp fotokopi edilmiş ve önemli bir duyuru olarak başta camiler olmak üzere mahallenin görünür yerlerine astırılmış. Merak ettiğim, hata mahallenin sorumluluğunu üstlenmiş muhtarın gözünden kaçtı. Bu duyuru metnini fotokopi edenin de mi gözünden kaçtı bu bariz hata? Haydi bunun da gözünden kaçtı. Hocam bunu asabilir miyiz diye camiye getirdiklerinde  yanlış, cami görevlisinin de mi dikkatini çekmedi? Cemaatten biri de mi "Yahu şu yanlışı düzeltelim" demedi? Gördüğüm kadarıyla ya herkesin gözünden kaçtı, ya olur bu kadar hata dedi, ya da benim gibi hatayı gördükten sonra "Bu aşamadan sonra kime, ne diyeceksin, zaten askı süresi bitti, duyurunun asılı kalmasının bir anlamı yok artık" mı dedi?

Türkçemize karşı yaptığımız hata keşke benim gördüğümle sınırlı kalsa. Yapılmaması gereken hataları camilerde, okullarda, resmi-özel kurumlarda, özel sektörde, gazete köşelerinde vs yığınla görebiliyoruz. Bu tür bariz hataları okumuşu da yapıyor, okumamışı da, benim gibi yarım mürekkep yalayanı da. İşin garibi bu hataları düzeltecek ve denetleyecek bir mekanizmamız da yok. Sahibi olmayan garip bir dil bizim bugün kullandığımız. Kazara "Şu kelime burada yanlış yazılmış" desen, "Bir an kendimi Türkçe dersinde sandım, dersimiz Türkçe mi" eleştirisi alıyorsun. Çünkü bize göre yazım ve imla kuralları sadece Türkçe dersinde dikkate alınır. Bir de "Benim Türkçem/Edebiyatım iyidir" cevabını verenler var. Bu tipler de yanlışını düzeltmeye kalktığın zaman burnundan kıl aldırmayan tiplerdir. Gerçi bu ülkede Türkçesi iyi olmayan yok gibidir. Kime hangi dersin iyi dersen "Benim en iyi dersim Türkçedir" der. Herkesin Türkçesinin iyi olduğu bu ülkede Türkçe yazım ve imla hataları havada uçuşuyor. Tıpkı en fazla kazayı kendisine çok güvenen ve ben iyi şoförüm diyen usta şoförler yaptığı gibi güzelim Türkçemiz de en büyük katliamı Türkçeyi çok iyi bilen bizlerden çekiyor.

Ne diyelim? Çekecek çilemiz varmış. Allah daha fazla çektirmesin. İşe, muhtarlık yapmak için adaylığa soyunan muhtar adaylarına ehli tarafından Türkçe öğrenme kursu vermekle mi başlasak acaba? Bu belgeyi alamayanlar aday olmasın.


Bugünlerde Yolunuz MTF’ye Düştü mü? *

Hastalıkların gittikçe arttığı günümüzde hastaneler çoğumuzun uğrak yerleridir, olmazsa olmazımızdır. Allah ne hastalık verip hastaneye düşürsün, ne de hastaneleri eksik etsin. Yolu hastaneye düşenlere Allah şifa versin. 

Benim duama bakarak hastalık bana uğramaz demeyin, benim merhemim olsa başıma sürerdim. Zira bugün yolum NEÜ Meram Tıp Fakültesi Hastanesine düştü. Ama hastaneye girmek ne mümkün! Çünkü hastaneye giden yol kapalı. Vatandaşın özel mülküymüş. Asfaltı kazmış, molozlarını da araç ve yaya geçmesin diye bölünmüş yolun hem giriş, hem de çıkışına dökmüş. Etrafını da tel ile çevirmiş. Gören, burada ne oluyor demesin diye mülk sahibi bir beze "ÖZEL MÜLK GİRİLMEZ" yazdırarak herkesin göreceği şekilde afişi asmış. Gördüğünüz gibi hizmette sınır yok.

Hastaneye giriş ve çıkış yolunun kapalılık durumu üç-beş günlük değil, bir aydır bu şekildeymiş. Yetkililer bakarlar ki bu iş böyle olmayacak, adam ciddi mi ciddi! Yan taraftan dar bir servis yolu açmış. Bu servis yolundan girebilmek için sadece çarşı tarafından gelmen gerekiyor, diğer yönlerden girmen mümkün değil. Çünkü ters yola girmiş oluyorsun. Girip çıkanlar birbirlerine centilmenlik yapıp yol vermese servis yolu tıkanır, hiç işlemez.


7/24 hastanın giriş-çıkış yaptığı ve çevre illere de hizmet veren bu hastaneye giden yolun, bu şekil nahoş görüntüsüyle ne kadar daha kapalı kalacağı belli değil. Mülk sahibi, yolun trafiğe açılmaması için elinden gelen her şeyi yaptığına göre bu sorun kısa sürede bitecek gibi görünmüyor. Yolun kapatılacak kadar orta yerde ne sorunu var derseniz, mülk sahibinin iddiasına göre "Daha önce yaptıkları protokole Belediye uymamış." Zaten yolun kapatılmasına bugüne kadar polis bir şey denemişse demek ki mülk sahibinin elinde haklı gerekçeler var görünüyor. 

Vatandaş olarak niyetimiz özel mülkün sahibi veya Belediye'yi haklı-haksız bulmak değil. Çünkü mesele haklı-haksız durumunu çoktan geçmiş. İş cebelleşmeye varmış. İstediğimiz, aradaki bu sorunun kısa zamanda çözülerek yolun trafiğe açılmasıdır. Ayakta tedavi gören hastalar için servis yolundan girip çıkmak aksamalara sebebiyet verse de çok önemli görülmeyebilir. Ama günde kaç defa ambulansın acil hasta girişi yaptığı bu yolda meydana gelebilecek birkaç dakikalık aksama, acil hastalar için önem arz eder diye düşünüyorum. Mesele insan sağlığı olunca protokolün ayrıntısı çok da önemli değildir. Üstelik bu görüntü çok hoş görünmüyor.

Yetkililere duyurulur!

Not: Güya şifa bulmak için hastaneye gitmiştim. Ama girişte bu garipliği görünce bu durum benim hastalığımdan daha önemli dedim, bu yolu konu edindim. Bu arada muayenemi de oldum. Meraklıları, "Madem muayene oldun! Nerede muayene olurken çekindiğin foto ve sargılı yerinin fotoğrafı, niçin sosyal medyada paylaşmadın, nereden belli hastaneye gittiğin?" derlerse haklılar elbet! Ama malum yol, aklımı başımdan aldı. Haydi yol beni etkiledi, doktorlar da "Dur amca! Bir fotoğrafını çekelim, malum yerde kullanırsın"  diye niye söylemediler? Alacakları olsun! Bilmiyorlar tabi! Bu işi, hastaya iyi davranıp ilgi-alaka göstermek ve muayene etmekten ibaret sanıyor bu doktorlar! Birileri, özellikle sosyal medyada sargılı fotoğraflarını "üzgün hissediyor" şeklinde paylaşım yapan sosyal medya fenomenleri, bu işin vahametini doktorlara hatırlatmalı. Lütfen bu uyarıyı doktorlar "Bizim görevimiz insan sağlığı" deyip küçümsemesinler. 

*04/02/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.