Ana içeriğe atla

Var mı Bu Veliyi Eğitecek Olan? (3)


-Devam-
Sorun çözüldü mü? Hayır. Bizim emekli öğretmen pes etti mi? Hayır. Dediği gibi çocuğunun kaydını aldı ve emekli olduğu eski okulu ÇPL'ye götürdü. Çocuğu ÇPL'de OYS'ye girmiş ve sınavdan geçer not almış. Sınav sonucunu öğrenir öğrenmez yaptığı ilk iş, bizim okulu telefonla aramak olur. Telefona müdür yardımcısı çıkar: "Sizin bir verdiğiniz dersten çocuğum burada 4 aldı" der ve telefonu kapatır.

İş bitti mi? Hayır. Velimiz bizi rahat bıraktı mı? Hayır. Okulumuzdan ayarladığı bir kız öğrenci, velisiyle birlikte kaydını aldırmak için geldi. Kızı önüme alıp niçin ayrılmak istediğini sordum. Tüm ısrarıma rağmen bir neden söylemedi. Sebebini söylemeden kaydını vermeyeceğimi söyledim. Sonunda İngilizce öğretmeninden derdinin olduğunu söyledi. Kızım, önümüzdeki yıl dediğin öğretmeni sizin dersinize vermeyeceğim, olur mu dedim. Benden hiç beklemediği cevabı alınca bir şey diyemedi, teşekkür edip gitti. (Söz verdiğim gibi notu kıt olan (öğrenciye göre) öğretmeni mezun oluncaya kadar bu kızın sınıfına vermedim. Mezun olduktan sonra odama gelip "Müdürüm, iyi ki gitmeme izin vermedin. Bu okuldan mezun olduğum için çok mutluyum, size teşekkür ediyorum" dedi.)  Emekli müdürün sözünü dinleyen tek öğrenciyi de bu şekilde vermemiş oldum. Emekli hocamız buradan da bir ekmek bulamadı.

Emekli öğretmen eski velimiz peşimizi bıraktı mı? Asla. Çünkü bu, kendisini inkar etmek demekti. Dediği gibi il milli eğitime de giderek bizden şikayetçi olmuş. Şikayetini ciddi bulmamışlar ki il milli eğitimden bizi arayan olmadı.

Bir zaman yolum il milli eğitime düştü. Emekli öğretmenin arkadaşım dediği şube müdürünün yanına uğradım. Birlikte çayımızı yudumlarken şube müdürüne, "Hocam bizim ilçeden daha önce birlikte çalıştığınız şimdilerde emekli olan F... isimli arkadaşınız bizi şikayete gelecekti, geldi mi" dedim. Şube müdürü, "Ha, o mu? Geldi bir ara. Bir şeyler söyledi, gitti. Ciddiye almadım" dedi.

F... isimli öğretmen velimizin bizimle ilgili elindeki tüm kozları bu şekilde elinde patladı. Biz kurtulduk ama çocuğunu götürdüğü okul, kendisinden çok çekti. Neyse bizden ırak olsun da nere giderse gitsin dedim.
*
Çocuğunu bizden götürdükten üç yıl sonra giden öğrencimiz aklıma geldi. ÇPL müdürünü telefonla aradım. Hocam üç yıl önce bizden size geçen bir öğrencimiz vardı. Bu sene mezun olması lazım, sınav sonucu nasıl dedim. ÖSS'den iyi bir puan alamadığını fakat babasıyla başlarının dertte olduğunu söyledi. Ne yaptı yine dedim. Fizik öğretmenini arıyor durmadan. Çünkü notunu düşük vermiş dedi. (Adam, çocuğum üniversite puanından iyi puan alamadı deyip üzüleceği yerde düşük not veren öğretmenin peşine düşmüş. Ne işe yarayacaksa?)

Huylu, huyundan vazgeçmiyor demek. Size de, bize de geçmiş olsun dedim. Gülüştük. Nasıl gülmeyelim? Bir beladan daha kurtulmuştuk.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde