Ana içeriğe atla

Havla Köpeğim Havla! *


Bazı canlılar vardır ki 08.00-17.00 arası mesaiye tabi değil. Ne gecesi var ne de gündüzü. 7 gün, 24 saat iş başında. Maşallah! Ne yorulur, soluklanayım; komşular yattı, acaba onları rahatsız ediyor muyum gibi bir dertleri bugüne kadar hiç olmadı ve olmayacak. 

Sakın kesin konuşma, değişmeyen tek şey değişimdir demeyin. Bir şeyler biliyorum da söylüyorum. Çünkü karşımdaki bir köpektir. İşi-gücü hav havdan ibarettir. Acıksa da hav hav hav, biri yanına yaklaşsa da hav hav hav, biri uzağından geçse de hav hav hav. Canı sıkılsa da hav hav hav, keyfe gelse de hav hav hav. İyi ki öğrenmişler bir hav hav. Ne dediğini, ne istediğini bilmiyorum. Türkçeyi 200 kelimeyle güç-bela konuşuyorum, köpekçeden ne anlarım. Bunun dilinden evinin bahçesine veya balkonuna köpeği getirip bağlayan veya salıveren köpeğini gördükçe "oğlum, kızım" diyen köpek sever anlar.

Moda oldu şimdi apartman, site ve müstakil evlerde köpek beslemek. Ne de çok köpek seven varmış bu ülkede. Ne anlarlar ki köpek beslemekten? Ben tatmayınca bilmiyorum bu zevki. Tabi eşek hoş laftan ne anlar! Köpek sahibi -öyle zannediyorum- her hav havın ne anlama geldiğini biliyordur. Köpekten korkmasam köpeği olan bir haneye girip köpek beslemek nasıl bir duygu? Amacın ne? Sormak isterim. Eğer amaçları eve hırsızın girmesini engellemek ise bilsinler ki hırsıza ne kilit dayanır ne de köpek. Madem hırsıza hiçbir şey fayda etmiyorsa o zaman bu köpeği, benim evlerine yaklaşmamı engellemek için yapıyor olmalılar. Eğer öyleyse bu köpek severler bilsinler ki benden ne hırsız olur ne de bir başka şey. Tıpkı köy ve kasaba olamadığım gibi! Zira ben bunu yapmam, yapamam. Bana güvensinler, gerisini merak etmesinler. Bendeki bu güven dürüstlüğümden değil, ödlekliğimdendir. Çünkü ben korkağın biriyim. Evin önünde köpek olmasa bile bir başka eve girmekten ödüm kopar.

Köpek besleme niyetleri, tamamen bir zevkten ibaret ise kendi zevkleri uğruna tüm mahalleyi rahatsız etme uğruna nasıl bir zevk bu? En azından bu köpek severler bu zevki bana da tattırsınlar. Gerçi ben zevkten ne anlarım! Kendimin varlığından bile zevk almıyorum ki her havlayışında olmayan aklımı benden alan bu köpeklerin varlığından zevk alayım.

Şehir merkezinde meskûn mahallerde eksik olmayan köpeklerin havlamasından çok dertli olduğumu sanırım anlatabilmişimdir. Çok dertliyim çok! Bunu ancak yaşayan ve çeken bilir. Bakmayın siz bu derdimi anlatırken sulandırarak yazdığıma.

Bu konuda önerin nedir? Yeter artık sızlandığın derseniz;
*Köpekler insanlara zarar vermesin diye nasıl ki kısırlaştırılıyor ise olur-olmaz havlamalarının önüne geçmek için köpeklerin dillerine bir şey yapılamaz mı? Mesela dilleri, havlayamayacak şekilde veteriner hekim nezaretinde bir operasyon yapılabilir.
*Köpekler için 81 vilayetin üzerine 82. yeni bir şehir kurarak tüm köpeklere bu şehirde serbestçe yaşamalarına imkan verilebilir. Tüm hayvan severler de bu şehirde köpekleriyle birlikte mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşayabilirler. 82.vilayete işi icabı gidemeyen köpek severler tatillerde bu şehre gidip köpeklerle hasretlerini giderebilirler. Böylece turizme de katkı sağlamış olurlar.
*Evlerde beslenecek köpeklerde aranan şart olarak köpeğin dilsiz ve sağır olması belirlenemez mi? İnsanların sağır ve dilsizi olabildiği gibi sahi köpeklerin bu şekil engelli olanı yok mudur?

Şimdilik aklıma gelen öneriler bundan ibaret. Aklıma bir öneri daha geliyor ama ne olur ne olmaz diyerek söylemekten endişe ediyorum. Şöyle ki köpek havlarken hoşt, sus köpek desem bu yaptığım hayvana şiddete girer mi?

* 06.02.2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde