11 Aralık 2018 Salı

Babaları Kızdırmaya ve Gönül Koydurmaya Hiç Gelmez! *


Trabzon'un Şalpazarı ilçesinde bir baba, 1975 yılında sıfır olarak aldığı kamyoneti üç oğluyla birlikte dört yıl çalıştırdıktan sonra oğullarına kızarak kamyoneti garaja kilitler. Bir daha ne kendisine ne de oğullarına yar eder. Kamyoneti garaja kilitledikten dokuz yıl sonra her fani gibi  baba da vefat eder. 

Kamyonetin akıbetini sorarsanız, kamyonet babanın garaja koyduğu gibi 39 yıldır garajda bekliyor. O zamandan bu zamana oğulları da el sürmemiş ya da sürememiş. Her şeyi orijinal aracın kaportası ve lastikleri çürümüş. Bugün garajdan çıkarılamıyor. Çünkü garaj yolun epey üstünde kalmış.

Nice sonra garajda bir kamyonun olduğu evlatlarının aklına gelmiş olmalı ki şimdi evlatları, kamyonu antika fiyatına satmak istiyor. Bakalım alıcı bulabilecekler mi? Satın alan ne fiyat verecek? Haydi bir talipli çıktı diyelim, bu kamyonet bu garajdan nasıl çıkarılacak? Bekleyip göreceğiz.

Zaman zaman basında çıkan haberlerden ilginç bulduğumu bu şekilde yazı konusu edinirim. Bu haberi de aynı minvalde gördüğüm için ele aldım.

Şimdi gelelim baba ve oğulları arasında cereyan eden kamyon meselesine. Gerçi dört yıl boyunca birlikte çalıştırdıkları kamyonet ile ilgili ne sorun çıktı da baba kamyoneti garaja hapsetti, bunu bilmiyoruz. Belki de kamyoneti sen süreceksin, ben süreceğim diye kendi aralarında anlaşamadılar. Ama içeriğini bilmediğimiz bu konudan çıkardığım sonuç, baba kızdırmaya gelmez. Kızdırdığımız zaman ne olur? Kamyonet meselesinde olduğu gibi baba, kamyoneti oğulları da olsa kimseye yar etmez. Bu durum mantıklı bir şey mi? Değil elbet! Ama anladığım kadarıyla baba, evlatlarına sadece kızmakla kalmamış, aynı zamanda gönül de koymuş. Tabir yerindeyse pireye kızıp yorganını yani kamyonetini yakmış. Sıfır arabayı ne satmış ne de oğullarına verip alın sizin olsun demiş.

Kamyoneti garaja hapsederek hem kamyoneti, hem kendisini, hem de oğullarını cezalandıran bu babanın yaptığı, günümüz baba-evlat ilişkilerine ibret olması lazım. Çünkü bugün ilişkiler kamyonetin alındığı 1975 yıllarına oranla çoğunlukla menfaate dayanıyor. Aralarında çıkar devam ettiği müddetçe akrabalık ve aile ilişkisi devam ediyor, yoksa herkes başını alıp çekip gidiyor. Gerçi günümüz ilişkilerinin devamı için genelde anne ve babalar taviz verir, gönül koymuşsa içine atarlar. Kırgın da olsa hiçbir şey olmamış gibi davranırlar. Kamyonetin sahibi baba gibi kimse inadım inat, dediğim dedik demiyor. Burada tipik bir Karadenizli inadı var gördüğünüz gibi. Ama baba ne düşündü, taşındı da bu yola başvurdu bilmesek de baba böyle yaparak sanki “Baba parasıyla sağda-solda çaka satmayacaksınız; benim paramla, benim kamyonumla birbirinizle kozunuzu paylaşmayacaksınız. Gidin adam gibi sıfırdan başlayın, işinizi kurun, evinizi-barkınızı alın, ben yaşadığım müddetçe hazır yiyici olamayacaksınız, kendi ayaklarınız üzere duracaksınız” demiş olmalı ki çocukları, başlarının çaresine bakmışlar. Bugün her birinin arabası varmış, bu kamyonete de ihtiyaçları yokmuş. En iyisini yapmış sanki bu baba. Çocukları, hayata nasıl tutunmaları gerektiğini bu vesileyle öğrenmiş oldular. Bugün baba ve oğulları kamyon meselesiyle anılmış olsa da bu babanın evlatlarına bıraktığı en güzel miras, antika kamyonetten ziyade evlatlarının kendi ayakları üzerine durmalarını sağlamak olmuş sanırım. Yani onlara hayatı öğretmiş.

Hâsılı anne ve babalar hatalı bile olsalar evlatların ebeveynlerini anlamaya çalışmaları çok iyi olacaktır. Çünkü bugün sana, yarın bana demek lazım. Zira hepimiz yarının anne ve babası olacağız.

* 12/12/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

10 Aralık 2018 Pazartesi

Mesleki ve Teknik Liseleri *


Bugün size başlıktan da anlaşılacağı üzere Mesleki ve Teknik Liselerinden bahsedeceğim. Daha doğrusu okulların içeriğinden, kalitesinden, Türkiye'nin bu okullara ihtiyacından bahsetmeyeceğim. Adı üzerinde bu okullara verilen isimleri konu edineceğim.

652 Sayılı KHK'ye göre MEB teşkilat yasasında değişikliğe gidilerek farklı genel müdürlüklere bağlı 22 çeşit meslek lisesi, Mesleki ve Teknik Genel Müdürlüğü çatısı altında birleştirildi. Bu birleştirme kararı isabetli olmuştur. Buna paralel olarak 2014-2015 öğretim yılından itibaren bu Genel Müdürlüğe bağlı meslek liselerine de Mesleki ve Teknik Lisesi adı verildi. Yani bizim daha önceleri endüstri meslek, ticaret meslek, kız meslek liseleri diye bildiğimiz tüm meslek liselerine tek isim verildi. Bugün öğrendiğime göre spor ve güzel sanatlar da bu isimlerle anılacakmış. 

22 çeşidi bulunan meslek liselerinin tek genel müdürlük çatısı altında birleştirilmesine evet, ama aynı ismin birbirinden farklı okul türlerine verilmesine ise hayır diyorum. Neden mi? Karışıklığa sebebiyet veriyor çünkü. Okul ismini görünce acaba bu mesleki ve teknik lise hangisi diyorsun. Örnek vermek gerekirse Konya'da Muhacir Pazarı ile aynı hizada yan yana üç tane lise var. Ortalarında Meram Anadolu Lisesi olan okulun Pazar tarafında eskiden beri Meram Ticaret Lisesi diye bilinen Meram Mesleki ve Teknik Lisesi, diğer tarafında ise eskiden beri Meram Endüstri Meslek Lisesi diye bilinen Konya Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi var. Her ikisi de meslek lisesi olan ama bölüm ve dal bakımından çok farklı olan, her ikisi de Meram ilçesine bağlı olan bu iki okul türünü şimdilerde görünürde ayırt etmenin tek farkı, birinin başında Meram, diğerinin başında Konya olması. Ayır ayırabilirsen. Özellikle merkezi sınavlarda karıştıran karıştırana! Meram Ticaret Lisesine gidecek olan Meram Meslek Lisesine, Meram Meslek Lisesine gidecek olan da Meram Ticaret Lisesinin kapısını aşındırıyor. 2014'ten bu yana 4 yıl geçmiş, maalesef okulları karıştırma ilk günkü gibi tüm hızıyla devam ediyor. İşin garibi karıştıran üç-beş kişi değil, epey bir yekûn teşkil ediyor. Sınava girecek öğrenci de karıştırıyor, sınavda görevli öğretmenler de. Her yanlış gelene yol/okul tarifi yapılırken "Burası değil, siz eski Ticaret Lisesine veya eski Endüstri Meslek Lisesine gideceksiniz” açıklaması yapılıyor. Sınava girecek öğrenci, yanlış okulun salonuna kadar gidiyor, aynı sırada iki öğrenci çakışınca yanlış ortaya çıkıyor çoğu zaman. Ondan sonra sınav yerime yetişeceğim diye koş dur. Belki de sınav saatinde sınav yerinde olamadığı için kaç öğrenci veya öğretmen sınava alınmamıştır bugüne kadar? Bereket bu iki okul birbirine yakın. Koşmayla hallediliyor, ya bir de uzak olsaydı işte o zaman gel de çık bu işin içinden.

Okulların ismi değişeli 4 yılı geçmiş, hala karıştırılıyor. Bunda bir gariplik yok mu? Bence bal gibi var! Keşke okul isimlerini başına koyacağımız ilçe veya tek isim farkıyla aynı yapacağımıza, bu konuda birlik sağlayacağımıza bu meslek liseleri eski isimleriyle kalsaydı da esas biz bu okulların kalitesini artırsaydık, bugün bunu konuşabilseydik. Kalitesi yerlerde sürünen bu okulların isimlerini değiştirmekle elimize ne geçecek? Ne zararı vardı Meram Ticaret'in veya Meram Endüstri Meslek Lisenin adlarında? Bu değişikliğin tek faydası kafa karışıklığına sebebiyet vermesi ve bir diğer faydası da tabelacılara katkı sunması. Çünkü her isim değişikliği Tabelâ Yönetmeliğine göre eski tabelanın sökülüp yerine yeni tabelanın yazılıp asılması demektir. Bu açıdan tabela işi ile uğraşanlar bu isimlere sebebiyet verenlere her daim minnettardırlar.

Hâsılı isimlerle uğraşmayalım, isimler halkın bildiğiyle kalsın, önemli olan bu okulların içeriğiyle uğraşmamızdır. Bakanlık yetkililerinin görevi şekilden ziyade "Biz bu okulları eskisi gibi nasıl cazip hale getirebiliriz, içini nasıl doldurabiliriz" olmalıdır. İsim koymaktan maksat herkesçe tanınır olmaktır. Bugün bu okullar bu isimleriyle tanınmıyor. İsmiyle müsemma değil anlayacağınız. Olan sadece kafa karışıklığı maalesef! Bu da insanımıza ve ilgililerine eziyetten başka bir şey değildir. 

* 14/12/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


9 Aralık 2018 Pazar

"Sakarya'yı Alan Stat Ne Hale Getirildi?" ***

Cumartesi günü MEB tarafından yapılan Açık Lise sınavlarında gözetmen olarak görevlendirildim. Sınav yerim Konya Mesleki ve Teknik Lisesi idi. Görev yerime sınavın başlamasından bir saat önce vardım, imzamı attım, sınavla ilgili yapılacak olan toplantıyı beklemeye koyuldum. 

Bildik-gerekli açıklamaların yapıldığı toplantının ardından görevlendirildiğim salona çıktım. Sınava girecek adayı beklerken (aday diyorum. Çünkü sınava girecek öğrenci engelli olduğu için bu tür engellilerin sınavı bir salon başkanı, bir de gözetmen olmak üzere iki kişi nezaretinde yapılıyor.) pencereden dışarıyı seyre koyuldum. Ne güzel bir manzara vardı karşımda. Çünkü okulun önü açılıvermişti. Daha önce sadece eski stadın arka beton duvarını ve caddede geçen araçları görebiliyorduk. Şimdi ise Anıt'tan, Gar'a doğru giden cadde yani eski stadın ön yüzü gözümün önündeydi. Ne de büyük bir alanmış eski stadın kapladığı alan dedim. Dile kolay 100 bin m²'lik bir alan yıkılan yer.

Şehrin merkezinde kalan ve geçmişte büyük bir işlevi yerine getiren bu stadın az önce önünde inmiştim. Ne zamandır geçmediğim bu yerde inince bir an için yanlış yerde mi indim diye düşündüm. Dikkatlice bakınca yıkılacak diye belirtilen stadın yıkıldığını anladım. Hem önünden hem de arkasından temaşa ettiğim eski stat yıkılınca yüksek katlı beton evlerden iyice bunalan şehrin büyük bir nefes aldığını gördüm. Hah şöyle, dünya varmış dedim okulun son katından bakarken. Bu kadar büyük bir alan, yeşil alan yapıldığı zaman insan seyretmeye doyamaz dedim içimden.

Ben sınava gelecek öğrenciyi beklerken okulun arka tarafındaki salonda görevli bir öğretmen yanıma geldi. Benim baktığım gibi pencereden yıkılan stada baktı. Çekip giderken yüzüme baktı: "Sakarya'yı alan stadı ne hale getirdiler" dedi. Benimle konuşan, tanımadığım bu meslektaşımın bir yüzüne baktım, bir de dediğine kulak verdim. Gayri ihtiyari "öyle" dedim. 

Az sonra salon başkanı, ardından sınav olacak öğrenci geldi. İki saatten fazla sınav devam etti. Sınav boyunca meslektaşımın dediğini düşündüm. Acaba Konya'nın bu eski stadının Sakarya ile ilgisi neydi? Acaba Sakarya Meydan Savaşı kararı bu statta mı alındı ya da savaşı yapacak düzenli ordu burada toplandıktan sonra mı yola çıktı? 

Okulda iken tarihim iyiydi. Okul bittikten sonra da tarihe merakım hep devam etti. Bir tarihçi kadar ayrıntıları bilmesem de yakın ve uzak tarihimiz hakkında yüzeysel de olsa bilgi kırıntılarım var. Ama nedense  belleğimde Konya Stadı ile Sakarya arasında bağ kuracak hiçbir bilgi kırıntısı yoktu. 

Ne bekliyorum? Hemen telefona bakmak için elimi cebime attım. Hay Allah! Telefon ne arardı? Sınav esnasında telefonu bırak sınav salonuna, binaya girdirmek bile yasaktı. İyi de ben kimden öğrenecektim cahili olduğum stadımız hakkındaki bilgiyi? Salonlarda görevli tanıdığım bir meslektaşıma sorayım dedim. Salonu terk etmek de yasaktı. Çaresiz sınav saatinin bitmesini ya da tek kişiden oluşan öğrencinin çıkıp gitmesini bekleyecektim. Kızımız da çıkmadı bir türlü. Üç sınavlık bir dersi çözmek için çözdüğünü tekrar  tekrar çözdü. Garantici birisiydi anlaşılan. Okumakta ve görmekte zorlanan biriydi aynı zamanda. Kafasını kitapçığa iyice yaklaştırıyordu. Çünkü gözünün biri 10, diğeri 11 numaraymış. Ara ara "Gözüm yoruldu, ben biraz dinleneyim" dedi durdu. O dinlenirken biz kodlamayı yapıverdik. Zira zor da olsa okuyor ama kodlayamıyordu. Zaten bizim görevimiz de onun kodlamasına yardımcı olmaktı. Bize büyük görünen yuvarlak kutucuklar kızımıza nokta gibi görünüyordu belki de. Allah yardımcısı olsun!

Nihayet sınav bitti, salondan çıkar çıkmaz ilk işim telefonumu alıp eski Konya Stadının tarihçesine baktım. Hem de kaç kaynağa birden. Hayret! hiçbirinde stadın Sakarya Savaşı ile bir bağını bulamadım. Anlaşılan baktığım siteler de bu konuda benim gibi cahil. Ne de umutlanmıştım bilmediğim bir konuda bilgilenecektim. Yeni bir bilgiye ulaşamadım maalesef!

Eski stadımız 1950 yılında hizmete girmiş. Bu durumda stadın Sakarya Meydan Savaşı ile yakından uzağa bir alakası yok. Olsa olsa futbol maçlarına ev sahipliği yapan bu statta Konyaspor ile Sakaryaspor arasında maçlar yapılmıştır. Bir centilmenlik ve seyir zevki olan futbol veya spor bir rekabet mücadelesi olsa da zaman zaman bu centilmenlik oyununu savaş gibi gören fanatikler de yok değil. Belki "Sakarya'yı alan stat ne hale getirildi" diyen meslektaşımız da sporu savaş olarak görenlerden. Şu an yanımda yok, hangi okulda görev yapıyor bilmiyorum. Nerede çalıştığını bilsem onu okulunda ziyaret etmek ve Konya eski stadının Sakarya Savaşı ile ilgisini öğrenmek isterdim. Görüyorsunuz bilgiye ulaşmanın iyice kolaylaştığı günümüzde bazı bilgilere ulaşmak hala zor!

Kısa bir araştırmamdan eski stadımızın Sakarya ile bir ilgisi yok. Pekiyi bu arkadaş aslı astarı olmayan bu bilgiyi işkembeyi kübradan niçin attı? Bu soru da çözüm bekleyen bir soru. Aklıma tek şey geliyor: Bu arkadaş ön yargılı biri. Ön yargılı olduğu kadar muhalif biri anlaşılan. Yapılan bir şey iyi de olsa, kötü de olsa görevi karşı çıkmak ve niçin karşı çıktığına gerekçe uydurmak. 

Merak ettiğim Konya statsız kalmamış, yerine daha modern ve daha büyük bir stat yapılmış. Üstelik birçok milli ve önemli maçlara ev sahipliği yapıyor. Şehrin merkezinde kalan, maçlar olduğu zaman trafiği kilitleyen bu stadın yıkılmasından doğal ne olabilir. Üstelik yıkılmış haliyle şimdiden şehir merkezini rahatlatan bu görüntünün yerine, bahçe yapıldığı zaman ne güzel olacak burası! Oksijen soluyacağız. Kötü mü? Seyir zevki verecek tıpkı futbol seyreder gibi!

*** 18/12/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.