—Genç! Kaçıncı sınıfsın bu sene?
—8
—Bu sene sınava gireceksin desene!
—Evet!
—Çalışıyor musun bari?
—Hafta içi okula gidiyorum, hafta sonu da ki kurs ve etütlere katılıyorum.
—Okulu anladım. Kurs ve etüt? Kurs mu, etüt mü?
—İkisine birden gidiyorum.
—Nasıl beceriyorsun bunu?
—Hafta sonu önce okulun açtığı "Takviye ve Yetiştirme Kursuna" gidiyorum.
—Etüde ne zaman gidiyorsun?
—O da hafta sonu.
—Ama kursa gidiyorum demiştin.
—Kurstan sonra eve gitmeden etüde geçiyorum. Akşama kadar da etütte ders görüyorum.
—Yorucu olmuyor mu?
—Oluyor elbet! Hiç dinlenme yok. Okul, kurs ve etüt.
—Gördüğün dersleri tekrar etmeye vaktin kalıyor mu?
—Ne zaman bakacağım ki? Gidip geliyorum.
—Ama tekrar etmezsen faydası olmaz ki!
—Biliyorum da ben ne yapabilirim?
—O zaman niye hem kursu, hem de etüdü tercih ettin? Sadece birine gitseydin ya!
—Benim tercih hakkım var mı ki? Bana soran olmadı. Babam seçti. Bereket akşamları kurs ve etüt yok.
—Kurs ücretsiz bildiğim kadarıyla. Etüde kaç paraya kayıt yaptırdın?
—Para vermedik.
—Nasıl? Etütler paralı benim bildiğim. Baban nasıl halletmiş bunu?
—Etüt de parasıymış galiba! Çünkü bu etüdü ücretsiz olarak bir resmi kurum açmış.
—Şimdi anlaşıldı kurs ve etüt meselesi. Sonuçta kazanır veya kazanamazsın. Ama bu işte kazanan baban olmuş. Sana başarılar! Allah yardımcın olsun, zihin açıklığı versin!
11 Kasım 2018 Pazar
Enflasyonla Topyekûn Mücadele Böyle Olur!
-Karaman Yolcusu Kalmasın!-
Ekonomik
hayatı canlandırmak için devletin öncülük ettiği "Enflasyonla Topyekûn
Mücadele" kampanyası başlatıldı. Çünkü son on beş yılın en yüksek
enflasyon oranlarıyla karşı karşıyayız. Bu kampanyaya birçok sektör
fiyatlarında indirime giderek destek verirken devlet de bazı ürünlerde KDV ve
ÖTV vergilerini düşürerek katkı vermeye çalışıyor. Amaç, fiyatları indirmek
suretiyle vatandaşın alışveriş yapmasını sağlamaktır.
Kampanyanın
başlığında topyekûn mücadele yazıyor. Bunun içinde benim de olmam lazım. Ama ne
devletim vergi oranlarında indirim yapabiliyorum, ne de firma sahibiyim
fiyatlarda indirime gidebiliyorum. Bordrolu bir tüketiciyim o kadar. Ne yapmalıyım
ki durgun piyasaya katkıda bulunabileyim? Yeter ki iste. Bir insan isterse
piyasaya katkıda bulunabilir. Ben ne mi yaptım? Öyle bir alışveriş yaptım ki
hem devlet kazandı, hem de piyasada iş yapanlar kazandı.
Kendisiyle bir
vesileyle birkaç defa oturma imkanı bulduğum yaşı doksanı geçmiş bir akrabam
vardı. Yaşı ilerlemişti ama her görüşmemizde farklı bir iz bırakmıştı bende:
Kimseye yük olmayan, oturduğu zaman kendi halinde ortamdaki konuşmaları
dinleyen, her söze karışmayan, soru sorulduğu zaman oturaklı cevaplar veren,
iradesi ve zihni yerinde bir hanım teyze idi. İşte bu teyzenin vefat haberini pazartesi
akşamı aldım. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, Allah herkese böyle
ömür ve ölümler nasip etsin dedim.
Cenaze,
Karaman Ayrancı’ya yakın bir köyde idi. Mevtaya son görevimizi ifa edelim diye
cenazesine katılmaya karar verdim. Gideceğim ama nasıl gidecektim. Alternatif
bol maşallah! Otobüs, tren, özel araba hangisi ile gidecektim. Hafif bir
kararsızlığın arkasından trenle gitmeye karar verdim. Ne de olsa öğretmen
olduğum için tren benim için indirimli olacaktı. Oturduğum yerden TCDD’nin
adresine girerek kendim için öğretmen, eşim için de sivili işaretledim. Her
ikimize de aynı fiyatı çekti TCDD. Devletimin nezdinde bir itibarım yoktu. Bunu
biliyordum ama trende bizim için bir indirim sağladığını sanıyordum. Ama bir
indirim bile yapmadı. Canı sağ olsun! Eşimle aynı fiyattan gideceğim deyip iki
kişilik bilet aldım.
Tren bileti
aldım ama otobüsle yolculuk yapacaktım. Çünkü Konya-Karaman arası YHT faaliyete
başlamadığı için TCDD, anlaştığı otobüs firmalarıyla taşıtıyormuş yolcularını.
Sabahleyin
trene yetişecek şekilde evden çıktım. Birkaç dakika ile tren görünümlü otobüsü
kaçırdım. Tren biletlerim yandı. Dakik olmayan her insanın başına gelebilir. Ne
yapayım bir sonraki treni bekleyemem, otogara gidip otobüs firmasıyla gitsem
gecikeceğim. Sonunda arabamla gideyim dedim, arabama yakıtı doldurup yola
çıktım.
1,5 saatte
Karaman Yeşildere Köyüne vardım. Cenaze sahiplerine taziyelerimi sunarak gerisin
geriye yola düştüm tekrar. Çünkü dersim vardı, dersime yetişmeliydim. Şükür ki
dersime de yetiştim.
Şimdi siz
diyeceksiniz ki ekonominin canlanmasına katkı nerede burada? Böyle demeyin,
şayet derseniz gücenirim. Bakın anlatayım: Benim bu alışverişten TCDD kazandı.
Çünkü ilk önce ondan bilet aldım. Otobüs firması kazandı. Çünkü TCDD, otobüs
firması marifetiyle taşıtıyor yolcularını. Üstelik tren görünümlü otobüsle
yolculuk yapamadığım için oturakları işgal etmedim. Belki firma, yolda el
kaldıran yolcuları almak suretiyle iki kişilik koltukta dört kişiyi de taşımış olabilir.
Yine bu alışverişimden akaryakıt istasyonu kazandı. Birkaç saat ara ile
Konya-Karaman ve Karaman-Konya yapmak suretiyle yollar canlandı. Çünkü sayemde
bir hareketlilik oluştu.
Gördüğünüz
gibi tren bileti artı özel oto ile olan bu seyahatimden/alışverişimden ben bir
şey kazanmasam da direk olarak tren, otobüs ve akaryakıt istasyonu kazandı. Otobüs
firması ve akaryakıt istasyonu sahibi devlete KDV ve ÖTV ödeyecek sayemde. Bunlar
görünen. Bir de görünmeyen kazançlar var: Belli bir ömrü olan lastiklerim
yıprandı, bir müddet sonra lastikleri yenilemek için oto lastikçiye müracaat
edeceğim. Lastikçi bana dört teker satacak. Yine on bin km’de yakıt değişimi
yapmam için nereden baksanız 260 km yol yaptım. Bu demektir ki yakıt değişimi
için sanayiye uğrayacağım.
Bu alışveriş
bana pahalıya gelse de işim oldu ve nasıl gideyim diye kafamdan geçirdiğim tüm
alternatiflerim gerçekleşti. Hiçbirini gücendirmedim. Zaten önemli olan
işimizin olması değil mi? Yolculuğa çıkmadan önce tren mi, otobüs mü, özel oto
mu derken gidemesem de üçü de oldu. Ben de kazandım bu alışverişten. Benim
kazancım azmin ve inadın zaferiydi.
Vatandaş olarak
ekonomiye bir canlılık kazandırmak istiyor da aklınıza hiçbir şey gelmiyorsa lütfen
benim uyguladığım adımları takip edebilirsiniz. Hayırlı yolculuklar!
"...Yobazlardan Kurtaracağız"
Bugün 10 Kasım. TC'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün
vefatının üzerinden 80 yıl geçmiş. Tüm yurtta değişik etkinliklerle vefatının
80.yılında Mustafa Kemal anıldı.
Sabah 08.30 sularında okulumuzun yaptığı 10 Kasım Atatürk'ü
Anma programına katıldıktan sonra evime geçip biraz dinlendim. Çarşıyı dolaşıp
geleyim diye 14.00 sularında çarşıya çıktım. Alaaddin Durağında otobüsten
indim. Ne yapayım derken Konya Öğretmenevinde çay içeyim dedim.
Baktım ki durağın karşısında sürekli kapalı olan eski Gazi
Mustafa Kemal İlköğretim Okulu binasının önündeki kapı açık. İçeride çoğunluğu
yaşlı olan sayıları 20-30 civarında bir kalabalık var. Bazıları öğretmenevinin
bahçesinden getirdiği sandalyeye oturmuş, bazıları da ayakta. Bina kapısının
önünde kendisine bir kız çocuğu tarafından mikrofon uzatılmış 65-70 yaşlarında
biri konuşuyor. Yanına da "80.yılında onu özlemle anıyoruz" yazısı
olan çerçeveletilmiş, içerisinde Atatürk resminin de yer aldığı bir resim
konmuş. Konuşanı çeken bir kamera da gözüme ilişti. Belli ki bir anma programı
da burada yapılıyor.
Ne konuşuyor, mesele nedir diye az sayıdaki kalabalığın
içerisine girdim, dinlemeye koyuldum ayakta. Yaşı 70, belki de daha fazlasına
merdiven dayamış hatip neler demiyordu ki? Dert küpü mübarek! Konunun birini
bıraktı, diğerine geçti. Çünkü daha önceden hazırladığı konuşma metninden
ziyade irticalen konuşmaya başlamış. Konuşmasında Atatürk'ü ve yaptıklarını
anlatmaktan ziyade "Atatürk'ün unutturulmaya çalışıldığını, ülkenin
hainlerle dolu olduğundan" dem vurdu: Bu eski okulun önünde Atatürk'ün
büstü vardı, kaldırdılar, niye kaldırıyorlar. Burası okul değil diye kaldırılır
mı? Buranın çocukları 19 Mayıs İlköğretim Okuluna gidiyorlardı. Şimdi o okulda
Suriyeli çocuklar okuyor. Bizim çocuklar ta İsmet Paşa İlkokuluna gidiyorlar.
Suriyeliler bu ülkede öz, bizim Türk çocuklar ise üvey. Yan tarafı öğretmenevi.
Öğretmenlerden yapılan kesintilerle yapıldı. Devletin de desteği oldu tabi.
Şimdi buranın bahçesini küçülttüler, oturacak yer kalmadı. İçeride Kültür
Bakanlığı'nın gönderdiği Atatürk ile ilgili kitaplar vardı, kaldırdılar.
Yöneticilerine sordum, ben okuyacağım, bu kitaplar nereye gitti diye. Bilmem
cevabı aldım. Yerine Atatürk'ü sevmeyen, Atatürk düşmanı kimselerin
eserleri konmuş. Öğretmenlerin okey ve tavla oynadıkları salon vardı. O salonu
da yok ettiler. Buraya dinlenmek için gelen öğretmenler şimdi sağlıklı olmayan
yerlere gidiyorlar. Burası eski Gazi Mustafa Kemal, ileride Mareşal Mustafa
Kemal, alt tarafımızda 19 Mayıs, yanımızda öğretmenevi var. Buralar ismiyle
özdeşleşmiş. Her yer Atatürk düşmanı yobazla dolu. Sevmiyorlar. Haydi
Yunanlılar sevmiyor, bunlar niye sevmiyor? Bize bu ülkeyi bırakan sevilmez mi?
Bunlarla yasal zemin çerçevesinde mücadele etmemiz lazım. Önümüzdeki günlerde
ses getirecek eylemler yapacağız. Desteğinizi bekliyoruz. Buraları yobazlardan
temizleyelim..." dedi. Alkışlarla konuşmasını bitirdi. Ardından genç biri
yanına çıktı. "Saat 15.00'de kent merkezinde toplanıp Anıt'a kadar
yürüyeceğiz, bekleriz" dedi.
Öğretmenevinin bahçesine geçtim. Bir sandalye bulup
oturdum. Bahçenin ortasına da bir masanın üzerine aynı resimden bir tane daha
koymuşlar. Yanına da lokum ve bisküvi. Gelen geçen sarıp yiyor.
Anladığım kadarıyla alternatif bir anma programı
düzenlenmiş. Her yıl mı yapılıyor, yoksa bu sene mi yapıldı, konuşan kimdi, bu
organizeyi kim yaptı bilmiyorum. Bildiğim bir şey var bugün iki anma programına
katıldığım. Lokum sarıp yemedim ama güzel düşünmüş kim düşündüyse. Konuşan
kimseye konuşmanın bitiminde "hocam" dendiğine göre sanırım
hatip emekli bir öğretmen. Bu anma programını da düzenleyen Atatürkçü bir
dernek olsa gerek. Anma yeri olarak bu eski okulun önünün seçilmesi de öyle
zannediyorum büstün kaldırılması sebebiyle olsa gerek.
Bu tür alternatif programlar yapılabilir, hatta yapılmalı
da. Fakat yaparken başkasını suçlamadan yapmak gerek. Bugün günün anlam ve
önemine binaen bir konuşma yapılması daha yerinde olurdu. Hele "Buraları
yobazlardan kurtarmak gerek" demek hiç doğru değil. Farklı düşünceye
tahammülsüzlüktür bu. Sonra Atatürk'ü unutturmaya çalışıyorlar ne demek? Kim
unutturmaya çalışıyor? Yıllardır Atatürk'ü, gününde bugün yobaz dediği insanlar
kutluyor. Bu hatip sanırım bugün resmi anma programını düzenleyenleri samimi
bulmuyor, yobaz dediğine göre aynı zamanda niyet okuyuculuğu yapıyor. Kusura
bakmasın kimse kimsenin niyetini okuma hakkına sahip değildir. Ayrıca Atatürk
kimsenin tekelinde değil. Kimse başkasını suçlayarak Atatürk'ü anlatamaz. Belki
de Atatürk'ün tüm kesimlere anlatılamamasının nedeni bu suçlayıcı bakış
açısıdır. Çünkü sürekli suçlayarak bir yere varılamaz. Bu konuşan kişi
öğretmenlik yaparken merak ediyorum öğrencilerine Atatürk'ü böyle mi anlattı?
Eğer böyle yaptıysa hem kendine hem de öğrencilerine yazık etmiştir.
Eleştirilerinden biri de Atatürk'ü sevmiyorlar. Bence bu bakış açısı da
yanlıştır. Saygı göstermiyorlar dese eh zaman zaman da olsa hakaret edenler
var, onları kastediyor diyeceğim. Bu da bir niyet okumadır. Nereden biliyor
Atatürk'ün sevilmediğini. İnsanların kalbini yarıp baktı mı ki? Sonra kimse
kimseyi sevmek zorunda değil. Çünkü sevmek bir kalp ve gönül meselesidir. Ama
herkes birbirine saygı göstermek zorundadır.
Yazıyı uzattım biliyorum ama mikrofon ve kamera eşliğinde
dakikalarca başkasını suçlayarak ve yobaz diyerek Atatürk'ü anlatan bu öğretmen
gerçekten Atatürk'ü seviyor mu? İçini bilmem, niyet okuyuculuğu yapmayayım ama
anlattıklarına bakılırsa kaldırılan büste ve kitaplara kafayı takmış. Atatürk'ü
unutmamak bir büstten ve üç beş kitaptan mı ibarettir? Atatürk'ü okumak
istiyorsa pekala Kültür Parktaki Kültür Bakanlığına bağlı kütüphaneye giderek
istediği kitabı alıp okuyabilir. Ona kim engel olabilir? Bir okul,
değişik sebeplerle kapatılmış ise büstün kaldırılmasından doğal ne olabilir? O
büst oradan kaldırılmış bir başka yere monte edilmiştir. Halen metruk, ne
amaçla kullanılacağı belli olmayan bir yerde büstün kalması bazı riskleri de
beraberinde taşır. Büstü kıran çıkabilir, ayrıca büst belirli periyotlarla
temizlenmesi gerekiyor. Çünkü kuş gelir, üzerine konar ve pisliğini
bırakır. Kuş bu! Atatürk'ü bir büste indirgemek doğru değil. Eğer
böyleyse bu sevgi büst Atatürkçülüğünden ibarettir. Bence suçlama yerine
Atatürk'ü ve yaptıklarını anlatsa davasına daha iyi hizmet etmiş olur.
Bu alternatif anma programının hiç iyi yönü yok mu derseniz
yukarıda bahsettim, masaya koydukları lokum ve bisküvi orijinal bir fikir.
Tatlı yiyip tatlı konuşalım demek gibi bir şey bu. Bir diğer iyi yönü içi
dolmuş Atatürkçüler burada içlerini dökmüş oldular. Yine bir diğer iyi yönü ise
meşru yollardan mücadele edeceklerini söylemesi!
80.yılında 10 Kasım günüm bu şekilde geçti. Hatip konuştu,
dinleyiciler dinledi, ardından kimi öğretmenevinin bahçesine oturdu, kimi de
çekti gitti. Bana da bu gördüklerimi yazmak kaldı.
Birbirimizi anlamak ve birbirimize saygı göstermek
dileklerimle!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)