Ana içeriğe atla

Enflasyonla Topyekûn Mücadele Böyle Olur!

          -Karaman Yolcusu Kalmasın!-

Ekonomik hayatı canlandırmak için devletin öncülük ettiği "Enflasyonla Topyekûn Mücadele" kampanyası başlatıldı. Çünkü son on beş yılın en yüksek enflasyon oranlarıyla karşı karşıyayız. Bu kampanyaya birçok sektör fiyatlarında indirime giderek destek verirken devlet de bazı ürünlerde KDV ve ÖTV vergilerini düşürerek katkı vermeye çalışıyor. Amaç, fiyatları indirmek suretiyle vatandaşın alışveriş yapmasını sağlamaktır.

Kampanyanın başlığında topyekûn mücadele yazıyor. Bunun içinde benim de olmam lazım. Ama ne devletim vergi oranlarında indirim yapabiliyorum, ne de firma sahibiyim fiyatlarda indirime gidebiliyorum. Bordrolu bir tüketiciyim o kadar. Ne yapmalıyım ki durgun piyasaya katkıda bulunabileyim? Yeter ki iste. Bir insan isterse piyasaya katkıda bulunabilir. Ben ne mi yaptım? Öyle bir alışveriş yaptım ki hem devlet kazandı, hem de piyasada iş yapanlar kazandı.

Kendisiyle bir vesileyle birkaç defa oturma imkanı bulduğum yaşı doksanı geçmiş bir akrabam vardı. Yaşı ilerlemişti ama her görüşmemizde farklı bir iz bırakmıştı bende: Kimseye yük olmayan, oturduğu zaman kendi halinde ortamdaki konuşmaları dinleyen, her söze karışmayan, soru sorulduğu zaman oturaklı cevaplar veren, iradesi ve zihni yerinde bir hanım teyze idi. İşte bu teyzenin vefat haberini pazartesi akşamı aldım. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, Allah herkese böyle ömür ve ölümler nasip etsin dedim.

Cenaze, Karaman Ayrancı’ya yakın bir köyde idi. Mevtaya son görevimizi ifa edelim diye cenazesine katılmaya karar verdim. Gideceğim ama nasıl gidecektim. Alternatif bol maşallah! Otobüs, tren, özel araba hangisi ile gidecektim. Hafif bir kararsızlığın arkasından trenle gitmeye karar verdim. Ne de olsa öğretmen olduğum için tren benim için indirimli olacaktı. Oturduğum yerden TCDD’nin adresine girerek kendim için öğretmen, eşim için de sivili işaretledim. Her ikimize de aynı fiyatı çekti TCDD. Devletimin nezdinde bir itibarım yoktu. Bunu biliyordum ama trende bizim için bir indirim sağladığını sanıyordum. Ama bir indirim bile yapmadı. Canı sağ olsun! Eşimle aynı fiyattan gideceğim deyip iki kişilik bilet aldım.

Tren bileti aldım ama otobüsle yolculuk yapacaktım. Çünkü Konya-Karaman arası YHT faaliyete başlamadığı için TCDD, anlaştığı otobüs firmalarıyla taşıtıyormuş yolcularını.

Sabahleyin trene yetişecek şekilde evden çıktım. Birkaç dakika ile tren görünümlü otobüsü kaçırdım. Tren biletlerim yandı. Dakik olmayan her insanın başına gelebilir. Ne yapayım bir sonraki treni bekleyemem, otogara gidip otobüs firmasıyla gitsem gecikeceğim. Sonunda arabamla gideyim dedim, arabama yakıtı doldurup yola çıktım.

1,5 saatte Karaman Yeşildere Köyüne vardım. Cenaze sahiplerine taziyelerimi sunarak gerisin geriye yola düştüm tekrar. Çünkü dersim vardı, dersime yetişmeliydim. Şükür ki dersime de yetiştim.

Şimdi siz diyeceksiniz ki ekonominin canlanmasına katkı nerede burada? Böyle demeyin, şayet derseniz gücenirim. Bakın anlatayım: Benim bu alışverişten TCDD kazandı. Çünkü ilk önce ondan bilet aldım. Otobüs firması kazandı. Çünkü TCDD, otobüs firması marifetiyle taşıtıyor yolcularını. Üstelik tren görünümlü otobüsle yolculuk yapamadığım için oturakları işgal etmedim. Belki firma, yolda el kaldıran yolcuları almak suretiyle iki kişilik koltukta dört kişiyi de taşımış olabilir. Yine bu alışverişimden akaryakıt istasyonu kazandı. Birkaç saat ara ile Konya-Karaman ve Karaman-Konya yapmak suretiyle yollar canlandı. Çünkü sayemde bir hareketlilik oluştu.

Gördüğünüz gibi tren bileti artı özel oto ile olan bu seyahatimden/alışverişimden ben bir şey kazanmasam da direk olarak tren, otobüs ve akaryakıt istasyonu kazandı. Otobüs firması ve akaryakıt istasyonu sahibi devlete KDV ve ÖTV ödeyecek sayemde. Bunlar görünen. Bir de görünmeyen kazançlar var: Belli bir ömrü olan lastiklerim yıprandı, bir müddet sonra lastikleri yenilemek için oto lastikçiye müracaat edeceğim. Lastikçi bana dört teker satacak. Yine on bin km’de yakıt değişimi yapmam için nereden baksanız 260 km yol yaptım. Bu demektir ki yakıt değişimi için sanayiye uğrayacağım.

Bu alışveriş bana pahalıya gelse de işim oldu ve nasıl gideyim diye kafamdan geçirdiğim tüm alternatiflerim gerçekleşti. Hiçbirini gücendirmedim. Zaten önemli olan işimizin olması değil mi? Yolculuğa çıkmadan önce tren mi, otobüs mü, özel oto mu derken gidemesem de üçü de oldu. Ben de kazandım bu alışverişten. Benim kazancım azmin ve inadın zaferiydi.

Vatandaş olarak ekonomiye bir canlılık kazandırmak istiyor da aklınıza hiçbir şey gelmiyorsa lütfen benim uyguladığım adımları takip edebilirsiniz. Hayırlı yolculuklar!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde