8 Eylül 2018 Cumartesi

Sorunumuz Alternatifsizliğimizdir

Bu ülkenin sorunu çoktur. Olmalıdır da. Zira sorunsuz ülke olmaz. Ülke yönetimi denen siyaset, sorunları çözmek için vardır. Ama belki bize özgü siyasetten olsa gerek, bizim ülkemizde sorunlar kolay kolay çözülmez; birike birike, ötelene ötelene sorunlarımız dağ gibi olur; kangren halini alır. Hatta sorun çözmek için gelen siyasetimizin kendisi bile -nasıl beceriyorsak- bir müddet sonra sorunun parçası olup çıkıveriyor. Fakat sorunun parçası olduğunu kendisi de bilmiyor ya da kabul etmiyor. Bu da ayrı bir sorun.

Niye bu ülke sorun çözmede hep sınıfta kalıyor, siyaset niçin kendini geliştirmiyor ve yenilemiyor? Bu soruya farklı cevaplar verilebilir ama bana göre sorunun temelinde alternatifsizliğimiz yatıyor. Alternatif olamıyoruz maalesef. Halbuki ülkeyi yönetenin alternatifi olsa iktidar olan, muhalefetin gümbür gümbür gelen sesini duyunca daha fazla hizmet yapar, kolay kolay hata yapmadığı gibi hatasında ısrarcı olmaz ve yoğurdu üfleyerek yer. Alternatif olmayınca iktidara gelenler "Ben yaptım oldu" dercesine başına buyruk hareket edebilir; “astığım astık, kestiğim kestik” diyebilir. Çünkü iktidardan gitme endişesi yoktur. “Vatandaşın eli mahkum beni tekrar getirmeye” diye düşünebilir. En azından beni destekleyenler bana yeter diye düşünmeye başlar ve kendisine çeki-düzen vermez. Çünkü bakar ki iktidar alternatifi olabilecek en yakın rakibine her seçimde büyük fark atıyor. Hatta irili-ufaklı partilerin aldığı oy toplamı, kendisinin oy oranına yaklaşamıyor.

Aslında alternatifsizlik durumu iktidarda olan partiye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çünkü yarışabileceği yoktur. Kendisini yenilemeye ihtiyaç duymaz. Hesap vereceğim endişesi taşımaz. Alternatifsiz olan hangimiz böyle olmaz veya yapmaz ki?

Alternatifsizlik durumu, sadece siyasette değil, hayatın her alanında böyledir. Sahasında bir işin tek yapanı olan kişi, rekabet ortamı oluşmayacağı için istediğini dayatır. En basitinden bir bakkal dükkânını düşünün. Muhitinde başka bakkal yoksa insanlar, kendisinden alışveriş yapmaya mecbur ise bakkal dükkânı işleteni, istediği şekilde fiyatları ayarlar. Çünkü burada serbest piyasa şartları ve rekabet ortamı oluşmaz. (Burada tüm bakkallar böyledir genellemesi yapmayayım. İstisnaları vardır mutlaka.)

Günümüzde hep alternatifsiz olanlara kızıyoruz. Tüm kötülüğün anası görürüz. Yatıp-kalkıp alternatifsiz olana oy verene veya ondan alışveriş yapanlara veryansın ediyoruz. Bence bu tavrımız sağlıklı bir psikoloji değil. Sosyolojide bunun karşılığı yoktur. Gece-gündüz iyi-kötü iş yapana kızarak bir yere varamayız. Yapılacak iş, başta siyaset olmak üzere hayatın her alanında alternatifler çıkarmalıyız ya da kendimiz alternatif olmalıyız. Öyle oturduğumuz yerde efelenmekle, laf ebeliği yapmakla, ülke iyi yönetilmiyor demekle, kızıp bağırmakla olmaz bu işler. Çıkacaksın er meydanına: "Ben bu işe talibim" diyeceksin. Halkta karşılığın varsa er veya geç aranan ve tercih edilen olursun. 

Hayatın hangi alanında olursa olsun alternatifsizlik istenilen bir durum değildir. Çünkü alternatifsizlik insanı bozar. Bu ülkeyi seviyorsak, bu ülkeye bir değer katmak, ülkeye hizmet etmek istiyorsak, her alanda alternatiflerimizi oluşturmalıyız. Çünkü alternatif olmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük hizmettir. 

 

İlginç ve İbretlik Bir Tecavüz Vakası *


Huzur kenti olarak bilinen Konya'da vukuat eksik olmuyor. Hatta her geçen yıl artış gösteriyor dense yanlış olmaz. 1 Eylül 2018 günü şehir merkezinde vuku bulan menfur olayın oluş şekli tam bir ibretlik. Olayı kısaca bir hatırlayalım.

Gazetelerin yazdığına göre olay kısaca şu şekilde cereyan ediyor: "Dört yıldır evli olan bir kadın, kocasıyla yaşadığı sorunlar sebebiyle boşanma davası açtıktan sonra ailesinin evinde kalmaya başlıyor. Beş yıldır tanıdığı ve bir çocuk babası olan komşuları, "Gel mobiletle seni gezdireyim" teklifi yapıyor boşanma aşamasındaki evli kadına. Kadın "olur" deyip mobiletin arkasına atlıyor. İkisi birden soluğu dağda alıyorlar ve bir çocuk sahibi baba, komşusu kadını dağda iğfal ediyor." Mutlulukla başlayan gezinin sonu hüsran ve kadının şikayeti üzerine konu adliyelik oluyor. 

Olay kısaca bu şekilde. Bu olayı ele almamın sebebi olayın sonunun tecavüzle bitmesi değil. Maalesef tecavüz bu ülkede vakayı adiden oldu. Gün geçmiyor ki ülkemizin bir köşesinde bir tecavüz vakası vuku bulmamış olsun. Bu olayda kadını zorla veya gönüllü iğfal eden erkek suçlu. Öncelikle bunu kabul edelim. Çünkü bu olayın makul bir tarafı yok. Fakat erkek kadar bu olayda mağdur olan kadın da suçludur. Niçin mi? Bir defa bu kadın daha boşanmamış evli bir kadın. Ne işi var erkeğin mobiletinin arkasında? Erkek kadını gezdirmek isteme cesaretini nereden/kimden alıyor? Bu kadar samimiyet normal mi? Haydi mağdur, gezelim teklifine evet dedi. Bu kadın ailesinin yanında kaldığına göre annesi veya babası niçin  "Nere gidiyorsun kızım! Sen kendin de misin? Otur oturduğun yerde" dememiş? 

Garip, ender bir olay gerçekten!  Maalesef olayın geçtiği yer Konya'nın kenar bir semti. Bırakın bu kenar mahalleyi, şehrin merkezinde bile böylesi olay bu şekilde laubalice olmaz. Taraflar evli olmadıklarına aldırmaksızın güle oynaya gezmeye gidiyor: Zillerine basıp çağıran çağırıyor, davete icabet eden ediyor, izin veren veriyor.  Üstelik komşu bunlar. Komşu komşunun külüne muhtaçlığından geçtik, namusumuza göz dikiliyor artık. Böylesinin ne örfümüzde yeri var, ne de adedimizde; ne dinimizde yeri var, ne de kültürümüzde.

Anlaşılan uçkur davamız mide de bırakmamış bizde. Nasıl midemiz varsa?  Mezhep ve meşrebimiz iyice genişlemiş. Olayın böylesine ancak filmlerimizde rastlanır.  İlginç ve ibretlik bu olay filmlerimize taş çıkartır. Yazıklar olsun insanlığımıza! 

Bu ilginç ve ibretlik olay günümüzde "Ben bir bireyim, özgürüm, istediğimi yaparım, kim ne karışır" deyip macera peşinde koşanların kulaklarına küpe olsun! Allah onlara basiret ve feraset versin. Yoğurdu üfleyerek yemeyi nasip etsin...

* 10/09/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



7 Eylül 2018 Cuma

Sinkaflı Konuşmak ve Yazmak

İçimizde öyle insanlar vardır ki ağza alınmayacak sinkaflı laflar çıkıyor ağzından. İki lafının biri sinkaftır. Konuşmasına küfürle başlar, küfürle bitirir. Sayıları az değil maalesef aramızda sinkaflı konuşanın sayısı.
Diyelim ki eskiden okuryazarımız fazla yoktu, kelime hazinemiz zengin değildi. İnsanlar küfrü sokaktan öğrenir, sıkıştığı zaman küfre başvururdu. Günümüzde okur-yazar olmayanımız yok gibi. Çoğumuz diplomalı. Diploma kişiyi adam etmiyor ki küfürler hız kesmeden devam ediyor. Öyle okkalı küfürler duyuyorsun ki nereden öğreniyorlar bu küfürleri diyorsun. Diplomaların alındığı okullardan mı desek? Okullar küfür öğretmiyor. Kim bunların öğretmenleri? Evde anne-babaları mı, okulda öğretmenleri mi? Hiçbiri değil. İşin garibi çocuk değil bu sinkaf edenler. Koca koca adamlar! Tipine, boyuna-postuna, giyim-kuşamına, kalıbına bakarsan yaşını başını almış koca koca adamlar hepsi. Kaportasına bakarsan adam sanır, efendi birine benziyor dersin. Böylelerini konuştuğu zaman tanırsın. Ağızlarının ne kadar pis olduklarını, küfrederlerken nasıl ağızlarını doldura doldura sinkaf ettiklerini görünce ne menem bir yaratık olduklarını anlıyorsun. Böyleleri ne durdan anlar, ne sustan. Ne edep bilirler, ne de haya! Yanımızda karşıt cins mi var, büyüklerimiz mi var çekinmesi de yok. Tüm yetenekleri küfürdür. Beyinleri uçkurlarına bağlıdır. Aslında küfrettikçe ne kadar basit olduklarını, bir çaplarının olmadığını anlıyorsun. Ah bir de kendileri anlasa. Anlayışları olsa zaten bu haltı yemezler, ağızlarından bu herzeleri yumurtlamazlar.
Ne edersin ki içimizde yaşıyor bu yaratıklar! Üstelik mesafe kat ettiler. Bunlar sosyal medyada aynı üslup ve tavırlarını yazarak devam ettiriyorlar. Ağırlığı erkek olan bu küfürbazların içinde sayıları az da olsa bayan olanlar da var. Üstelik kendi organına küfrediyor. Küfürlü yazıp çizenlere ve konuşanlara hiç tepki gösterilmemesi ayrı bir konu. Ama suskunluktan cesaret alıyorlar. Hele küfürbazların gün görmedik küfürlerine gülenler yok mu? Bunlar da aynı yolun yolcusu. Çünkü bir insan neye güldüğünden kendisini ele verir.
Bunlar terbiye olur mu? Sanmam. Çünkü alışmış kudurmuştan beterdir. İflah olmaz bunlar. Belki de onları terbiye etmenin yolu, bu edep yoksunlarının tenasül ve cinsel organlarını yok etmek. Çok fazla kişiye ceza vermeye gerek yok. Sosyal medyada sinkaflı yazıp çizen, nezih ortamlarda sinkaf eden birkaç kişinin cinsel organını yok etmek, aynı yolun yolcularını adam eder diye düşünüyorum.