Bu
ülkenin sorunu çoktur. Olmalıdır da. Zira sorunsuz ülke olmaz. Ülke yönetimi
denen siyaset, sorunları çözmek için vardır. Ama belki bize özgü siyasetten
olsa gerek, bizim ülkemizde sorunlar kolay kolay çözülmez; birike birike,
ötelene ötelene sorunlarımız dağ gibi olur; kangren halini alır. Hatta sorun
çözmek için gelen siyasetimizin kendisi bile -nasıl beceriyorsak- bir müddet
sonra sorunun parçası olup çıkıveriyor. Fakat sorunun parçası olduğunu kendisi
de bilmiyor ya da kabul etmiyor. Bu da ayrı bir sorun.
Niye
bu ülke sorun çözmede hep sınıfta kalıyor, siyaset niçin kendini geliştirmiyor
ve yenilemiyor? Bu soruya farklı cevaplar verilebilir ama bana göre sorunun
temelinde alternatifsizliğimiz yatıyor. Alternatif olamıyoruz maalesef. Halbuki
ülkeyi yönetenin alternatifi olsa iktidar olan, muhalefetin gümbür gümbür gelen
sesini duyunca daha fazla hizmet yapar, kolay kolay hata yapmadığı gibi
hatasında ısrarcı olmaz ve yoğurdu üfleyerek yer. Alternatif olmayınca iktidara
gelenler "Ben yaptım oldu" dercesine başına buyruk hareket edebilir; “astığım
astık, kestiğim kestik” diyebilir. Çünkü iktidardan gitme endişesi yoktur. “Vatandaşın
eli mahkum beni tekrar getirmeye” diye düşünebilir. En azından beni
destekleyenler bana yeter diye düşünmeye başlar ve kendisine çeki-düzen vermez.
Çünkü bakar ki iktidar alternatifi olabilecek en yakın rakibine her seçimde
büyük fark atıyor. Hatta irili-ufaklı partilerin aldığı oy toplamı, kendisinin
oy oranına yaklaşamıyor.
Aslında
alternatifsizlik durumu iktidarda olan partiye yapılabilecek en büyük
kötülüktür. Çünkü yarışabileceği yoktur. Kendisini yenilemeye ihtiyaç duymaz.
Hesap vereceğim endişesi taşımaz. Alternatifsiz olan hangimiz böyle olmaz veya
yapmaz ki?
Alternatifsizlik
durumu, sadece siyasette değil, hayatın her alanında böyledir. Sahasında bir
işin tek yapanı olan kişi, rekabet ortamı oluşmayacağı için istediğini dayatır.
En basitinden bir bakkal dükkânını düşünün. Muhitinde başka bakkal yoksa
insanlar, kendisinden alışveriş yapmaya mecbur ise bakkal dükkânı işleteni,
istediği şekilde fiyatları ayarlar. Çünkü burada serbest piyasa şartları ve
rekabet ortamı oluşmaz. (Burada tüm bakkallar böyledir genellemesi yapmayayım.
İstisnaları vardır mutlaka.)
Günümüzde
hep alternatifsiz olanlara kızıyoruz. Tüm kötülüğün anası görürüz. Yatıp-kalkıp
alternatifsiz olana oy verene veya ondan alışveriş yapanlara veryansın ediyoruz.
Bence bu tavrımız sağlıklı bir psikoloji değil. Sosyolojide bunun karşılığı
yoktur. Gece-gündüz iyi-kötü iş yapana kızarak bir yere varamayız. Yapılacak iş,
başta siyaset olmak üzere hayatın her alanında alternatifler çıkarmalıyız ya da
kendimiz alternatif olmalıyız. Öyle oturduğumuz yerde efelenmekle, laf ebeliği
yapmakla, ülke iyi yönetilmiyor demekle, kızıp bağırmakla olmaz bu işler.
Çıkacaksın er meydanına: "Ben bu işe talibim" diyeceksin. Halkta
karşılığın varsa er veya geç aranan ve tercih edilen olursun.
Hayatın
hangi alanında olursa olsun alternatifsizlik istenilen bir durum değildir.
Çünkü alternatifsizlik insanı bozar. Bu ülkeyi seviyorsak, bu ülkeye bir değer
katmak, ülkeye hizmet etmek istiyorsak, her alanda alternatiflerimizi
oluşturmalıyız. Çünkü alternatif olmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük
hizmettir.
Yorumlar
Yorum Gönder