Ana içeriğe atla

Sorunumuz Alternatifsizliğimizdir

Bu ülkenin sorunu çoktur. Olmalıdır da. Zira sorunsuz ülke olmaz. Ülke yönetimi denen siyaset, sorunları çözmek için vardır. Ama belki bize özgü siyasetten olsa gerek, bizim ülkemizde sorunlar kolay kolay çözülmez; birike birike, ötelene ötelene sorunlarımız dağ gibi olur; kangren halini alır. Hatta sorun çözmek için gelen siyasetimizin kendisi bile -nasıl beceriyorsak- bir müddet sonra sorunun parçası olup çıkıveriyor. Fakat sorunun parçası olduğunu kendisi de bilmiyor ya da kabul etmiyor. Bu da ayrı bir sorun.

Niye bu ülke sorun çözmede hep sınıfta kalıyor, siyaset niçin kendini geliştirmiyor ve yenilemiyor? Bu soruya farklı cevaplar verilebilir ama bana göre sorunun temelinde alternatifsizliğimiz yatıyor. Alternatif olamıyoruz maalesef. Halbuki ülkeyi yönetenin alternatifi olsa iktidar olan, muhalefetin gümbür gümbür gelen sesini duyunca daha fazla hizmet yapar, kolay kolay hata yapmadığı gibi hatasında ısrarcı olmaz ve yoğurdu üfleyerek yer. Alternatif olmayınca iktidara gelenler "Ben yaptım oldu" dercesine başına buyruk hareket edebilir; “astığım astık, kestiğim kestik” diyebilir. Çünkü iktidardan gitme endişesi yoktur. “Vatandaşın eli mahkum beni tekrar getirmeye” diye düşünebilir. En azından beni destekleyenler bana yeter diye düşünmeye başlar ve kendisine çeki-düzen vermez. Çünkü bakar ki iktidar alternatifi olabilecek en yakın rakibine her seçimde büyük fark atıyor. Hatta irili-ufaklı partilerin aldığı oy toplamı, kendisinin oy oranına yaklaşamıyor.

Aslında alternatifsizlik durumu iktidarda olan partiye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çünkü yarışabileceği yoktur. Kendisini yenilemeye ihtiyaç duymaz. Hesap vereceğim endişesi taşımaz. Alternatifsiz olan hangimiz böyle olmaz veya yapmaz ki?

Alternatifsizlik durumu, sadece siyasette değil, hayatın her alanında böyledir. Sahasında bir işin tek yapanı olan kişi, rekabet ortamı oluşmayacağı için istediğini dayatır. En basitinden bir bakkal dükkânını düşünün. Muhitinde başka bakkal yoksa insanlar, kendisinden alışveriş yapmaya mecbur ise bakkal dükkânı işleteni, istediği şekilde fiyatları ayarlar. Çünkü burada serbest piyasa şartları ve rekabet ortamı oluşmaz. (Burada tüm bakkallar böyledir genellemesi yapmayayım. İstisnaları vardır mutlaka.)

Günümüzde hep alternatifsiz olanlara kızıyoruz. Tüm kötülüğün anası görürüz. Yatıp-kalkıp alternatifsiz olana oy verene veya ondan alışveriş yapanlara veryansın ediyoruz. Bence bu tavrımız sağlıklı bir psikoloji değil. Sosyolojide bunun karşılığı yoktur. Gece-gündüz iyi-kötü iş yapana kızarak bir yere varamayız. Yapılacak iş, başta siyaset olmak üzere hayatın her alanında alternatifler çıkarmalıyız ya da kendimiz alternatif olmalıyız. Öyle oturduğumuz yerde efelenmekle, laf ebeliği yapmakla, ülke iyi yönetilmiyor demekle, kızıp bağırmakla olmaz bu işler. Çıkacaksın er meydanına: "Ben bu işe talibim" diyeceksin. Halkta karşılığın varsa er veya geç aranan ve tercih edilen olursun. 

Hayatın hangi alanında olursa olsun alternatifsizlik istenilen bir durum değildir. Çünkü alternatifsizlik insanı bozar. Bu ülkeyi seviyorsak, bu ülkeye bir değer katmak, ülkeye hizmet etmek istiyorsak, her alanda alternatiflerimizi oluşturmalıyız. Çünkü alternatif olmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük hizmettir. 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde